Oscar’a aday filmler arasında, Boston Globe Gazetesinin, 2001 yılında spot ışıklarını çevirdiği dosyalardan birisi olan “Tacizci Katolik Rahipler” haberinin nasıl oluştuğunu anlatan SpotLight filmi var.
Film aslında “medya” denen şeyin nasıl çalışması gerektiğini göstererek, anlatıyor. Sonuçta ortaya çıkan ilk haber de bu; “Church allowed abuse by priest for years”..
Arkası da gelmiş. Zaten Spotlight ismi, Boston Globe’un kendi dosyalarına verdiği addan geliyor.
Filmde, 3’ü muhabir 1 tanesi yönetici olan gazetecilerin, olayı oluşturma hikayesi var. Nasıl vazgeçmeden ve tutkuyla takip ettiklerini görüyorsunuz.
Bugün Washington Port’un editörü olan Marty Baron o zaman Globe’un editörlüğüne yeni atanmış. Olaya yaklaşımı çok önemli; kişilere değil, sisteme odaklanın diyor. Onunla ilgili bir makale zaten durumu daha iyi anlamamıza neden oluyor :“Is Martin Baron the Best News Editor of All Time?”
Yönetici de 1 tek haberle sansasyon yaratmak ve üzerinin örtülmesi yenine, sistemdeki hatayı takip ediyor ve olayın bütününü ortaya çıkarmak için çabalıyor.
Tabi yol boyu suçlamalar, engellemeler ve tehditler var. Konu din olunca, sessizlik var. Yeni atanan editör için de, filmin bir yerinde, “yahudi olduğu için bu haberi çıkardı ortaya”, “meşhur olacak, sonra gidecek” iddiası yapılıyor.
Bu editörün, filmin bir yerinde ziyaret ettiği kardinal karşısındaki yaklaşımını seyretmek lazım, oturuşu ve sözleriyle.
Film temelde, “basının neden 4cü Kuvvet” olduğunu gösteren bir örnek. “Din” gibi hedef alınması zor bir alandaki hatayı göstermesi çok önemli. Çünkü olay o kadar çürümeye doğru gitmiş ki, 70 kadar rahibin bundan suçlandığını ve kilisenin rehberliğinde mağdurlarla anlaşmaya vardığını (ama sayı daha yüksek de olabilir, ispatlananlara bakmışlar mecburen) görüyoruz. Bu kadar kişinin taciz ettiği erkek ve kız küçük çocuk sayısını düşünün.
Burada medyanın rolü de tartışılıyor. Çünkü geçmiş yıllarda olay önlerine gelmiş. Bir avukat, bir mağdurlar grubu, bir başka avukat ve bu rahiplere yakın bir kişi ile bir başka rahip ve anneler tarafından gazeteye bilgi yollanmış ama gazete –ya da yönetici demek lazım– olayın büyüklüğünü farkedememiş.
Filmin bir yerinde bu özeleştiriyi de yapıyorlar. Çünkü olay 1970’lerden bu yana geliyor ve kurbanlardan birisinin 4 yaşında bile olması durumu söz konusu. Gazete daha önce dikkat etse, belki bir kısım çocuk daha önce kurtulmuş olacak.
Demokrasi böyle oluşuyor. 3 kuvvetin yani yasama-yargı-yürütme’nin karşısında, gazetelerin 4cü kuvvet olması ve halkın hakkını araması ve tepki göstermesiyle. Yani bedel ödeyerek. Yoksa oluşmuyor, biat kültürü devam ediyor. “Hiçbir şey olmuyor” ya da “nasılsa yaptırmazlar” diyerek vazgeçmek de doğru değil. Sonuna kadar devam etmek lazım.
Çünkü bakıyorsunuz, medya olarak olayı 2001’de farkettiklerinde, üzerinde çalışıp, 2002 başında yayınladıklarında önemli gelişmeler olmuş. Bu rahipler ve başlarındaki kardinal suçlanmış. Önemli bir film. Seyretmek lazım.