Anlaşılan, interneti sınırlandıran ya da istediğimize ulaşmamıza engel olanlar sadece hükümetler değil. Maalesef “tekel” haline gelen bazı internet devleri, bizlerin yani internet kullanıcılarının neyi görüp, neyi görmeyeceğine de karar verebiliyor. Çare mi? Hiçbir firmanın tekel olmasına izin vermemek..
Batı basınında son aylarda bazı yayınlarda “Büyükler, çirkin davranıyor” deniliyor. Bununla kastedilen, Google, Facebook ve Amazon gibi internet devlerinin, tekel olmalarının ve kara kutu algoritmasının kötü yönlerini.
Google, Facebook ve Amazon gibi yarı tekel niteliği taşıyan yatırımlar ve onların gizemli algoritmaları internet kullanıcıları olarak bizlerin ne göreceğimizi, ne öğreneceğimizi ve de ne satın alacağımızı etkilemelerine izin vermeleri dolayısıyla bizler için birer tehlike oluşturabileceklerini son günlerde çeşitli gelişmeler sonucunda tekrar kanıtlamış oldular.
İnternet harika bir şey! İçeriği ve ürünleri ile sınırsız bir evren. Üstelik tüm bunlar bir sandalye başının rahatlığında veya avuç içi uzaklığında! Sanki yüzyıllar öncesinden bir bilim kurgu filminin içindeymişiz gibi! Ancak maalesef gerçek şu ki, bu devasa yarı monopoller, söz konusu bu evrenin geniş bir alanını kontrol ediyorlar. Bu sitelerin kendi tercihleri ve kara kutu algoritmaları biz internet kullanıcılarının ne gördüğümüzü, ne araştırabileceğimizi ve ne satın alabileceğimizi biçimlendiriyor ve hatta bazen bizlere bu anlamda tanımlamalar da yapıyorlar.
Google, Amazon ve Facebook bu geniş evrende yaşamakta olan biz internet kullanıcılarına bu konuda uyarı niteliği taşıyan bir ders veriyorlar. Bizler, dijital yaşamamızın dozunu gün geçtikçe arttırmaya devam ededururken, yukarıda ismini sıraladığımız bu platformların kötü uygulamalarından son örnekler aşağıda sıralanıyor;
Amazon – Hachette Kavgası
En son örnekten başlayacak olursak, online kitap satış sitesi Amazon, tedarikçisi olan Hachette ile olan rekabetinde dozu oldukça arttırdı. Amazon, bunu sadece Hachette’in bazı içeriklerini ‘ ulaşılamaz’ olarak belirtmekle yapmıyor, bazen söz konusu şirketin aramalarda sorun yaşattığı iddiasıyla, kategorizasyon sitemini de eleştiriyor.
Peki neden bu oluyor? Bazılarına göre, aslında Amazon, tedarikçilerine baskı uygulamakta olan diğer perakendecilerin yaptıklarından farklı bir şey yapmıyor. Walmart gibi perakendecilerin, daha iyi koşullar elde edebilmek amacıyla kendisine mal tedarik eden firmaları sıkıştırmak şeklindeki kötü şöhretini unutmamak gerek. Ancak Amazon, e-kitapta dikkate değer bir piyasa payıyla, gerçek dünyada birçok içeriği cüceleştiriyor; hatta fiziki bir kitap satıcısının yapamadığı bir şeyi yapabiliyor; ( kendi kitapları da dahil olmak üzere) bazı içerikleri saklıyor ya da onlara ulaşılmasını zorlaştırıyor.
Peki kullanıcı bunu nasıl aşar; Kısaca aşamaz. Maalesef bu duruma karşı yapılacak fazla bir şey yok! Başka perakendecilerden kitap aramak ve almak, Amazon’un söz konusu bu davranışına karşı mücadele etmenin bir yolu. Gelgelelim, Barnes & Noble gibi diğer online siteler ise, Amazon ile olan rekabetleri kendilerini hız kesmeye zorladığı ve dolayısıyla daha az kullanışlı hale getirdiği için çekici değiller.
Google’ın kara kutu algoritması
Bugünün en gizli formülü olan sırrına erişilmez algoritmanın tartışmasız kralı arama motoru Google’ın “meta filtreler”inin buluşçusu Matt Haughey, yüksek kalitesi ile bilinen 15 yaşındaki bu online topluluğunun indeksleme algoritmasında yaptıkları güncellemenin kullanım trafiğini nasıl keskin bir şekilde etkileyebileceğini gördüğünü detaylı olarak açıklaması, söz konusu sitelerin ne kadar tehlikeli ve sinir bozucu olduğunu tekrar gündeme getirdi. Google’a göre, sadece trafik yükünü arttırmak için değil, reklam gelirinin arttırılması için de gerekli olan Metafilter uygulaması, siteyi bir anda zirveden dibe gönderebiliyor.
Çünkü mesela Google’in arama sonuçlarında 5. sayfaya kadar görünmüyorsanız, hiç mevcut olmamışsınız demektir. Google’ın algoritması fikri mülkiyet hakkına sahip olduğu için de internet sitelerinin yükseliş ve düşüşlerinin nedeni hakkında hiçbir şey söyleyemiyor. Danny Sullivan gibi uzmanlar dahi ne Metafiler’in yüzde 40’lara varan düşüşünün sebebini, ne de bunun nasıl düzeleceği konusunda bir öneri sunabiliyorlar.
Facebook, bazı içerikleri görünür ya da görünmez yapıyor
Facebook’un ne gördüğümüz/ ne okuduğumuz üzerinde kendisinin oynadığı role ışık tuttuğu için ürün müdürü Mike Hudack’a teşekkür edebiliriz. Kendisi bir beyanında, sığ konular üzerine yoğunlaşmaları dolayısıyla medyayı eleştirmiş ve bu eleştirisi sonrasında gazetecilerden Facebook’un neyin paylaşılacağına, neyin akış içine gireceğine kendisinin karar vermesine kızgın şikâyetler almıştı.
Mesela, Facebook’un Suriye Savaşı gibi haber niteliği taşıyan bazı konuları görünmez kıldığı da eleştirilen bir husus.
Facebook, kullanıcıları belirli içeriklere yönlendirme noktasında esaslı bir role de sahip. Kullandığı algoritma ve nasıl çalıştığını veya bir içeriği neden diğer bir içeriğe tercih ettiği konusunda hiçbir şey bilmememiz noktasında Google’a benziyor. Bu, Facebook’u gazetelerin bir zamanlar olduğu kadar kötü yapıyor.
Başka Şirketler de Var
Sadece bu şirketler değil, başkaları da var. Mesela Apple da platformu üzerindeki uygulama ve hizmetleri çok küçük bilgilendirmeler ile kaldırmasıyla ünlü. Bu devasa telif hakları platformlarını kullanmanın üzerimizdeki yansımalarının farkında olan bizler, zamanımızı, dikkatimizi ve maddi kaynaklarımızı bir diğerine yöneltmek suretiyle söz konusu rekabeti cesaretlendiriyoruz. “Net tarafsızlığı” kavramını ortaya koyan Kolombiya Hukuk Profesörü Tim Wu, The Master Switch isimli kitabında, teknoloji dünyasının rekabet ve oligopol arasında büyük gidiş gelişlere tanık olduğunu belirtiyor. Bizim tek yapabileceğimiz ise, bu gidiş gelişlerin daha hızlı gerçekleşmesini sağlamak.
Bizim internet kullanıcıları olarak yapmamız gereken ise, bazı firmaların rakipsiz hale gelmesinin önüne geçmek, diğer siteleri de kullanarak, dengelemeyi sağlamak. Aksi takdirde rakipleri yok olan firmalar giderek daha çok baskıcı hale gelecek.
Zaten tartışılan diğer bir eğilim de, Google’un yıllar önce Çin ile girdiği savaştan bu yana köprülerin altından çok sular aktığı ve firmaların “şeffaflık raporu” yayınlamalarına karşın, pek ala baskıcı hükümetlerle bazı pazarlıklara da girebildiklerinin ortaya dökülmesi oluyor.