Bu röportaj Gazetecilik, Halkla İlişkiler ve Reklam başlıklı dosyamız kapsamındadır.
Röportajın ilk bölümünü Dr.Sedef Kabaş : Gazetecilikte Sorumluluk Duygusunu Canlı Tutmak Gerekir – 1 ve ikinci bölümünü Dr.Kabaş : Halkla İlişkilerciler ile Gazeteciler Arasında Kazan-Kazan Formülü İşlemesi Lazım – 2 başlıkları altında okuyabilirsiniz.
Halen Bahçeşehir Üniversitesinde ders vermeye devam eden Dr.Sedef Kabaş ile gazeteciliğin kuralları ve gelişmeler konusundaki röportajımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
turk-internet.com: Basın gezileri oluyor dediniz. Gazetecilerin çeşitli stratejileri var. Bazıları hiç gitmemeyi tercih ediyor, bazıları da gitmeyi istiyor ve bu bir tartışma. Sizce bir gazeteci bu konuda nasıl davranmalıdır?
Sedef Kabaş: Hem gazetecilerin hem de gazetelerin bu konuda farklı politikaları olabilir. Genel teamüllere baktığınızda, daha önce de söylediğimiz gibi her etkinliği gazetelerin takip etmesi, o etkinliklere gazetecileri göndermesi mümkün olmayabilir.
Hele günümüzde o kadar çok olay, haber var ki, hepsini takip etmek zor olabilir. İşte ‘şurada bir fabrika açılıyor, ya da orada enteresan bir organizasyon var, sizi oraya davet ediyoruz diyorlar’. Bazı gazeteciler buna gidiyorlar ve oradaki olayları takip ediyorlar, ardında da bunları haberleştiriyorlar.
Burada da bazı etik sorular söz konusu olabiliyor. Çünkü o gazeteciyi oraya götüren şirket, bir anlamda, ‘Biz sizi yedirdik, içirdik, gezdirdik, hadi bakalım bizimle ilgili iyi haber yapın.’ beklentisi içine giriyor mu? Ve bunun karşılığında gazeteci ne olursa olsun, iyi şeyler, olumlu şeyler yazmak zorunda mı hissediyor kendini?
Birincisi geziye gittiğiniz için, illa orayla ilgili olumlu şeyler yapmak zorunda değilsiniz. Çünkü eğer bunu yapıyorsanız, gazetecilik yapmıyorsunuz, reklamcılık yapmaya başlıyorsunuz olur. İkincisi ise bazı gazeteler bunu baştan önlemek adına, ‘Tamam biz yine muhabirimizi göndeririz ama bunun bütün masraflarını biz karşılarız’ diyebiliyor.
Öyle dediğiniz zaman aslında ne yapıyorsunuz, gazetecinin bağımsızlını korumuş oluyorsunuz. Yani muhabir ben zaten kendi gazetemin verdiği parayla oraya gidiyorum. Dolayısıyla ‘orada neyi görüyorsam, gerçekten onu yazıyorum duygusunu taşıyorsunuz. Gördüklerinizi yazmak açından kendinizi özgür hissediyorsunuz.
Böyle bir politika izleyen gazeteler de var. Mesela yakın tarihimize baktığımız zaman, Simavi, Hürriyet gazetesinin uzun dönem sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni, bu konuda çok titiz bir isimmiş zamanında ve kendini gazetecilerine ne olursa olsun, “biz bunu finanse ederiz ve siz ardından neyi görürseniz, onu yazarsınız” demiştir. Yani, ‘iyi ya da kötü yazmakta özgürsünüz’.mesajını verirmiş.
Ama son dönemde bunun daha az olduğunu, bunun daha çok, gazetelerin ekonomik nedenlerden ve pratik nedenlerden dolayı, muhabirlerini bu tür gezilere gönderdiklerini ve bu tür gezilerin de, Halkla İlişkiler şirketi tarafında finanse edildiğini gözlemliyoruz. Ama ben yine diyorum ki, ‘Sonuçta gazeteci neyi yazmak istiyorsa, onu yazmakta özgürdür’. Hangi çerçevede? Tabi yine halkın çıkarları çerçevesinde olmak zorundadır.
Yani siz diyelim ki bir Nükleer Santrali ziyaret ediyorsunuz, orada hakikaten çevrenin zarar gördüğünü gözlemliyorsanız, sizi oraya gönderen şirket, bir Nükleer Enerji Santrali kurmak adına bir reklam çerçevesinde yapsa bile, o çevreye zararın ne olduğunu, okuyucularınıza aktarma sorumluluğunuz vardır.
Bu röportajın devamını Dr.Sedef Kabaş : Gazetelerin Amacı Olabildiğince Çok İnsana Ulaşmaktır – 4 başlığı altında okuyabilirsiniz.