Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26 ncı maddesinin ilk fıkrasına göre; herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyetlerin kullanılması ancak maddenin 2 nci fıkrasında sayılan hallerde sınırlanabilir. Üçüncü fıkraya göre ise bu hürriyetin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.
“Basın hürriyeti” başlıklı 28 inci maddeye göre; basın hürdür, sansür edilemez. Basın hürriyetinin sınırlanmasında Anayasa’nın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır. Devletin iç ve dış güvenliğini, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlemeye ya da ayaklanmaya veya isyana teşvik eder nitelikte olan veya Devlete ait gizli bilgilere ilişkin bulunan her türlü haber veya yazıyı yazanlar veya bastıranlar veya aynı amaçla basanlar, başkasına verenler, bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu olurlar, tedbir yolu ile dağıtım hakim kararıyla, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle önlenebilir. Yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için, kanunla belirtilecek sınırlar içinde hakim tarafından verilen kararlar saklı kalmak üzere olaylar hakkında yayın yasağı konamaz.
Anayasa’nın bu iki hükmü; basının hür olup sansüre tabi tutulamayacağını ve bunun tabii bir sonucu olarak da olaylar hakkında yayın yasağı konulamayacağını ana kaide olarak ortaya koymakta, daha sonra da bu hürriyetlere ilgili maddelerde belirtilen gerekçelerle bir takım sınırlamalar getirilebileceğini ancak bu sınırlamaların mutlaka kanunla yapılması gereğini ifade etmektedir.
A- Nitekim bazı yasalarımızda hangi hallerde yayın yasağı konulabileceğine ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. Aşağıda,gündemde olan,yayın yasağı getiren bazı yasalar ve ilgili maddelerinden söz edilecektir.Bunlar örnek olarak verilmiş olup başka yasalarda da buna benzer yasakoyucu tarafından konulmuş yayın yasakları bulunabilir:
1-5680 sayılı Basın Kanunu’nun 30, 32, 33 üncü maddeleri ile Ek Madde 1/1’deki düzenlemeler
a-30 uncu madde:
Ceza kovuşturmalarına ait talep ve iddianamelerle kararların ve diğer her türlü vesika ve evrakın aleni duruşmada okunmasından, hazırlık soruşturmalarında takipsizlik kararı verilmesinden önce yayını yasak olduğu gibi ceza kovuşturmasının başlamasıyla hükmün kesinleşmesine kadar olan süreç içerisinde hakim ve mahkemenin hüküm, karar ve işlemleri hakkında lehte ya da aleyhte mütalaa yayınlanması yasaktır. Bu yasağa aykırı hareketin müeyyidesi üçüncü ve dördüncü fıkralarda hapis ve ağır para cezası olarak tayin edilmiştir.Dikkat edilirse burada yayın yasağı yasakoyucu tarafından konulmuş olup geçtiğimiz günlerde bir mahkemenin yaptığı gibi 30 uncu maddeye dayanılarak yayın yasağı konusunda ayrıca karar verilemez, fazladan bir işlem olup mahkeme kararına rağmen yayın yapılması durumunda mahkeme kararına riayetsizlik olduğundan bahisle ayrıca bir müeyyide uygulanacak değildir,çünkü böyle bir suç tipi ve dolayısı ile müeyyide yoktur,uygulanacak müeyyide yukarıda belirtildiği gibi yasakoyucunun bizzat kendisinin koyduğu yayın yasağına uyulmamasının karşılığıdır. Bazen da mahkemelerin bu maddeye dayanarak özel radyo ve televizyonlar hakkında yayın yasağı koyduğu görülmektedir ki bu uygulama tümüyle yanlış, yasal tabanı olmayan bir davranıştır. 5680 sayılı Yasa sadece basılı eserler hakkında uygulanabilir, özel radyo ve televizyonlarla ilgili ayrı bir yasa (3984 S.K.) olup bunlarla ilgili yayın yasağı tamamen farklı bir prosedüre tabidir.
b-32 nci madde:
İntihar vakaları hakkında haber çerçevesini aşan ve okuyanları tesir altında bırakacak mahiyette olan tafsilat ile vakayla ilgili resimlerin yayınlanması yasaktır.Bu yasağa uymamanın cezası maktu para cezası olup ön ödemeye tabidir.Burada da bizzat yasadan kaynaklanan bir yayın yasağı bulunduğundan ayrıca bir mahkeme kararının alınmasına gerek bulunmamaktadır.
c-33 üncü madde:
Kanunen evlenmeleri men edilmiş kimseler arasındaki cinsi münasebetlere dair haber veya yazıların, TCK.nun 414, 415, 416, 421, 423, 429, 430, 435, 436, 440, 441, 442nci maddelerinde yazılı cürümlerle ilgili haber veya yazıların yayınlanması halinde mağdurların hüviyetlerini açıklayan malumat veya resimlerin, 18 yaşını doldurmamış olan suç fail ve mağdurlarının hüviyetlerini açıklayan malumat veya resimlerin yayını yasaktır. Yine yasadan kaynaklanan bu yayın yasağına uymamanın karşılığı olarak öngörülen hapis cezasının miktarına ve para cezasının maktu niteliğine göre ön ödeme ile kabili takip bir suç söz konusudur. Yukarıdaki açıklamaların ışığı altında burada da ayrıca bir mahkeme kararının alınmasına gerek yoktur, bu ihtiyacı yasakoyucu bizzat kendisi yasak koymak sureti ile gidermiştir. Yukarıdaki sayılanlardan TCK.nun 440 ve 441 inci maddeleri Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildiğinden zina suçu mağdurlarının hüviyetlerinin açıkça yazılması konusu artık serbest olup buna ilişkin bir yayın yasağından söz edilemez.
Yayın yasağı şeklinde olmasa bile neticesi itibari ile bu sonucu doğurduğu düşünülen yaptırım getiren Basın Kanunu’nun Ek Madde 1/1 hükümlerinden de bahsetmek uygun olacaktır.
Türk Ceza Kanunu’nun İkinci Kitabının Birinci Babının 1,2 ve 4 üncü fasıllarında veya 311 veya 312 nci maddelerinde yazılı suçları veya Devlete ait gizli bilgileri ihtiva eden her türlü mevkute veya mevkute tanımına girmeyen diğer basılmış eserlerin dağıtımı, eserlerin basıldığı yerdeki sulh ceza hakiminin kararı ile ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise bu yerlerdeki Cumhuriyet Savcılığının yazılı kararı ile önlenebilir. Cumhuriyet Savcılığı bu kararını en geç 24 saat içerisinde sulh ceza hakimine bildirir. Hakim en geç 48 saat içerisinde kararın onaylanıp onaylanmaması hakkında karar verir. Onaylamaması durumunda Cumhuriyet Savcılığının dağıtımın önlenmesine ilişkin kararı hükümsüz kalır, yani uygulanmaz. Yukarıda bahsedilen birinci fasıldaki suçlar TCK.nun 125-145 inci maddelerinde,ikinci fasıldaki suçlar 146-163 üncü maddelerinde,dördüncü fasıldaki suçlar 168-173 üncü maddelerinde düzenlenen suçlardır. Devlete ait gizli bilgilerin açıklanması ile ilgili suçlar 132,133,134 ve 137 nci maddelerdeki suçlar olup bunlar zaten birinci fasıl içerisinde yer aldıklarından ayrıca sayılmasının bir manası bulunmamaktadır. Demek ki TCK.nun 125 ila 173 üncü maddelerinde sayılan suçlarla TCK.nun 311 ve 312 nci maddelerinde sayılan suçlar dışındaki herhangi bir suç nedeni ile Basın Kanunu’na göre dağıtımın önlenmesi) uygulaması yapılamaz.Bu karara aykırı davranmanın,yani,dağıtımın önlenmesi kararına rağmen yayını dağıtmanın ayrıca cezai bir müeyyidesi bulunmamaktadır. Yukarıda sayılan maddelerden 145, 158, 159, 160, 311, 312/1’de sayılan suçlarla ilgili takdir normal adli mahkemelere, bunların dışındaki maddelerle ilgili takdir Devlet Güvenlik Mahkemelerine aittir.
2-2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40 ıncı maddesindeki düzenleme
2253 sayılı Yasanın 25inci maddesine göre; küçüklerin yani onbeş yaşını bitirmemiş suç faillerinin duruşması mutlaka gizli olmak zorundadır. ”Yayın yasağı” başlıklı 40ıncı maddeye göre; suç işlemiş küçüklerin suçları ve bunların yargılanmaları ile ilgili olarak her türlü yayın yapılması yasaktır. Bu yasağa aykırı hareket edenler 5,000 liradan 30,000 liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılırlar. Bu para cezası da maktu olup misil artırmasına ve yeniden değerlendirme oranı sonucu belirlenecek olan artırmaya tabidir ve TCK.nun 119uncu maddesine göre ön ödeme yolu ile takip edilir. Maddede “bu yasağa aykırı hareket edenler” gibi genel bir tanımlama yapıldığından bu yasağa aykırı hareket eden mevkute, sair basılı eserler, radyo ve televizyonlar, internet dahil diğer iletişim araçları bu kapsama girmektedir. Buradaki yayın yasağı bizzat yasakoyucu tarafından getirildiğinden herhangi bir adli merciin, özellikle muhakemeyi yapan Çocuk Mahkemesinin ayrıca yayın yasağı koymasına gerek bulunmamaktadır.
3-3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması,Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 9uncu maddesindeki düzenleme
“Bildirimlerin gizliliği” başlıklı 9uncu maddenin son cümlesinde “Ayrıca mal bildirimlerindeki bilgiler ve kayıtlar esas alınarak içeriği hakkında yayında bulunulamaz” şeklinde bir düzenleme varsa da buna aykırı hareket halinde uygulanabilecek olan herhangi bir cezai müeyyideYasa metninde bulunmamaktadır. Geçmişte bu fiilin TCK.nun 526ncı maddesine aykırılık teşkil edebileceği düşünülerek açılan bir kamu davası İstanbul 2.Asliye Ceza Mahkemesince beraat kararı verilerek sonuçlandırılmış ve bu karar Y.2.C.D.’nin 30.11.1994 tarih, 1994/11114-12454 sayılı kararı ile onanmıştır, dolayısı ile bu fiil suç teşkil etmemektedir.
B-Bazı yasalarda ise yasakoyucu kendisi bizzat yayın yasağı getirmemiş,bu yasağı koyma konusundaki takdiri genel olarak hakime veya 3984 sayılı Yasada olduğu gibi idari otoriteye bırakmıştır.Aşağıda buna ilişkin bazı örnekler verilmiştir:
1-Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 377 nci maddesindeki düzenleme
CMUK.nun 373 üncü maddesine göre; duruşmalar herkese açıktır ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde duruşmanın bir kısmının veya tamamının gizli olmasına mahkeme karar verebilir.377 nci maddenin 2 nci fıkrasına göre;gizli yapılan duruşmalarda icra kılınan muhakemenin yayımı yasaktır.Bu yasağa rağmen yayım yapmanın cezası bu maddenin 4 üncü fıkrasında birmilyon beşyüz bin liradan altımilyon liraya kadar ağır para cezası olarak belirlenmiştir,maktu olan bu para cezasının misil artırmasına ve yeniden değerlendirme oranı ile getirilecek olan artışa tabi olduğu ve TCK.nun 119 uncu maddesinde düzenlenen ön ödeme yolu ile takip edilebileceği şüphesizdir.377 nci maddenin 3 üncü fıkrası yayım yasağı konulabilecek bir başka hali düzenlemektedir ki bu da;açık duruşmalarda cereyan eden muhakemenin milli güvenliğe,genel ahlaka,kişilerin haysiyet,şeref ve haklarına dokunacak,suç işlemeye kışkırtacak mahiyette olmasıdır.Muhakemenin bu şartları taşıdığı kanaatine veren mahkeme, önlemek amacı ile ve bu amacın gerektirdiği ölçüde muhakemenin kısmen veya tamamen yayınlanmasını yasaklar ve bu kararını açık olarak tefhim eder. Dikkat edilirse burada önceden verilmiş bir gizlilik kararı ve gizli muhakeme olmayıp açık muhakeme sırasında cereyan eden olaylar ve anlatımlar yukarıdaki şartları taşıdığında mahkeme,açık olarak yaptığı yargılama sonrasında bu kararı vermektedir.Bu yayım yasağına aykırı hareketin müeyyidesi de 4 üncü fıkradaki ağır para cezasıdır.İnternet de dahil olmak üzere bütün iletişim araçları sorumluları bu suçun faili olabilir.
2-2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 23 üncü maddesindeki düzenleme
“Duruşmanın inzibatı ve cezalar” başlıklı 23 üncü maddenin 5 inci fıkrasına göre; mahkeme, duruşmanın inzibatını bozan sözlü veya yazılı beyan ve davranışlar ile mahkemeye,mahkeme başkanı veya üyelerden herhangi birine, Cumhuriyet Savcısına, tutanak katibine yahut görevlilere karşı uygun olmayan söz ve davranışlar hakkında yayın yasağı koyabilir.Görüldüğü gibi buradaki yayın yasağı duruşmada cereyan eden icapsız söz ve davranışlarla ilgili olup gayet dar bir alana münhasırdır. 5680 sayılı Basın Kanunu’nun yukarıda zikredilen Ek Madde 1/1 deki düzenleme sadece mevkuteler ve mevkute dışındaki basılı eserlerle ilgili olmasına rağmen buradaki yayın yasağı tüm basılı eserleri, radyo ve televizyonları,internet de dahil olmak üzere yayın vasıtası olarak kullanılabilecek her iletişim aracını içerisine alacak genişliktedir. Bu yayın yasağına riayetsizliğin müeyyidesi de yine aynı maddede üç aydan altı aya kadar hapis cezası ile birlikte beşbin liradan onbeşbin liraya kadar ağır para cezası olarak belirlenmiş olup bu suçun yargılaması Devlet Güvenlik Mahkemelerinde değil, adli mahkemelerde yapılır, asliye mevaddından bir suç olmakla suçun işlendiği yer asliye ceza mahkemelerinde görülür. Para cezası maktu olduğundan misil artırmasına ve yeniden değerlendirme oranına tabi olarak hesaplanacaktır.
3-Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un 25 inci maddesindeki düzenleme
“Yayınların men edilmesi” başlıklı bu maddeye göre; yargı kararları saklı kalmak kaydıyla yayınlar önceden denetlenemez ve durdurulamaz. Ancak, milli güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hallerde yahut kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması kuvvetle ihtimal dahilinde ise Başbakan veya görevlendireceği Bakan yayını durdurabilir. Görüldüğü gibi burada yukarıdaki düzenlemelerden farklı bir durum ortaya çıkmakta ve yayın durdurma konusundaki inisiyatif,kamu düzeni veya milli güvenlik gibi takdiri ve elastiki kavramlarla siyasi bir kişiliği olan Başbakana veya onun tarafından görevlendirilecek Bakana bırakılmaktadır, bu yöndeki karar idari nitelik taşıdığı için 3 üncü fıkradaki düzenlemeye göre Danıştay’da iptal davası açılabilir, Danıştay bu davalara öncelikle bakma ve yürütmeyi durdurma talebi varsa 48 saat içerisinde karar verme yükümlülüğü altındadır.Başbakan ya da görevlendireceği Bakan tarafından verilen yayın durdurma kararına rağmen yayında bulunulması halinde sorumlu kişiye verilebilecek adli nitelikte bir müeyyide Yasa’da yer almamaktadır.Adli nitelikte cezaları düzenleyen 34 üncü maddede bu fiil yer almadığı, adli suç olarak tavsif edilmediği için radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından verilebilecek olan müeyyideleri içeren 33 üncü maddenin uygulanması gündeme gelebilir. Bunlar da ihlalin niteliği,ağırlığı ve tekrarlanması hallerine göre uygulanabilecek olan uyarı,durdurma ve iptal gibi idari cezalardır.
C- İnternet yayınları bakımından bu alanda tam bir boşluk bulunduğu için yayın yasağı,yapılan yayının durdurulması gibi tedbirlere başvurulması mümkün görülmemektedir.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul’daki bir asliye ceza mahkemesi tarafından 5680 sayılı Kanunun Ek Madde 1/1 hükümlerine dayanılarak bir mevkutenin internetteki yayınının durdurulmasına ilişkin kararın hatalı olduğu düşünülmektedir.İnternet yayını,5680 sayılı Basın Kanunu şümulü içerisinde değerlendirilebilecek bir yayın değildir.
Burada Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 8.2.2001 tarih,2001/755 esas,2001/1157 karar sayılı ilamından bahsetmek yerinde olacaktır. Basın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğramasından dolayı manevi tazminat ve haberin internetteki yayınının durdurulmasına ilişkin davada mahalli mahkeme; manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne, internetteki yayının ise durdurulmasına karar vermiş, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi ise; daha üst düzeyde tazminata hükmedilmemesi, internetteki yayının durdurulmasına karar verilmesi nedenleri ile mahalli mahkemenin kararını iki sebepten bozarak mahalline iade etmiştir.
Manevi tazminat miktarı yönünden olan bozma konumuz dışında olduğu için üzerinde durulması gereksiz olup diğer bozma sebebinin aynen alınması tatbikata ışık tutması bakımından yararlı olacaktır: Yüksek Mahkeme “İnternetteki yayınlar nedeniyle yapılacak işlem konusunda henüz yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Halbuki mahkeme kararlarının bağlayıcı sonucunun gerçekleşebilmesi için kararın infaz edilebilir olması ve böylece yaptırımının da uygulanması gerekmektedir.
Şu aşamada, internette yapılan bir yayının, gönderilenler de dahil olmak üzere internetten çıkarılması veya yayının durdurulması konusunda bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Bu bakımdan verilecek kararın infaz edilebilme ve sonuçsuz kalma olgusu tartışılabilecek bir durum arz etmektedir. Bu da yargı kararının etkisiz kalmasını ve böylece tartışılabilir hale gelmesi sonucunu doğurabilir.Bu nedenle buna ilişkin istemin reddine karar verilmesi gerekirken,bunun yerine yazılı olduğu üzere kabul kararı verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesi ile internetteki yayının durdurulması kararının hatalı olduğuna hükmetmiştir. Mevcut yasal boşluk ve Yargıtay’ın bu kararı dikkate alındığında gerek ceza hukuku alanında ve gerekse medeni hukuk alanında internetteki yayınlara yasak getirilmesi, yayın durdurma gibi tedbirler uygulanması mümkün gözükmemektedir. Bu da bu alanda bir an önce mevzuat düzenlemesi yapılması gereğini ortaya koymaktadır.