İletişim uzmanı Sibel Asna ile “teknoloji odaklı iletişim (halkla ilişkiler)” konularını konuşmaya karar verdik. Bunun nedeni, yerli firmalarımızın çok azının dışında kalanların “iletişim yapmayı bilmemesi”. O azının da bir çoğunun iletişimi “basında çıkan 3-5 haber adedi ile ölçmesi” ile değerlendiriyor olması. Bunlar 20 yıllık gazeteciliğin arkasından benim yorumlarım.
Bunların böyle olup olmadığını ve eğer böyleyse nedenlerini, bir iletişim duayenine sormaya karar verdim. Kendisi ile yakın ilişkim, 2 sene önce bir haberi hazırlarken başladı. Müşterisi için gönderdiğim –belki zor sayılabilecek– sorulara, anında “ne kadar zamanımız var, biraz daha zaman alabilir miyiz?” şeklinde bir dönüş yaptı ve bütün sürecin düzgün yürütülmesini sağladı. Ben haberimi yaptım ve müşterisi de rahatsız olmadı sanıyorum. Dolayısıyla bu sürecin ele alınış biçimi, bana “evet işte bu iletişimdir” dedirtti. Zaman zaman kendisiyle “İletişim” konularını paylaşıyorduk. Bunu daha geniş paylaşma fikri doğdu. Önümüzdeki haftalarda farklı açılardan ele alacağımız PodCast yayınlarımız olacak. Konumuz “Teknolojide İletişim”.
Google – Facebook Firmalarının İletişimi
Fazla büyüyen firmalara her zaman mesafeli bakıyorum. Çünkü bu firmalar kendilerini çok güçlü hisseder hale gelince, artık “kullanıcı hakları” ve hatta “insan hakları” filan tanımaz oluyorlar. Bu her sektördeki firma için geçerli.
Ama sosyal medya cinsi firmalarda olağanın dışında bir sorun var. O da, bu mecraların 4.kuvvet basın için de bir tehdit olmaları. Çünkü Tow Enstitüsü direktörü Emily Bell’in dediği gibi, “artık manşetlerinin ne olacağına gazeteler kendileri değil, bu internet devleri karar veriyor”.
Bu kapsamda, Google ve Facebook’un iletişimini 4 başlık altında incelemeye karar verdik. Bunlar ;
- Kullanıcılarla İletişimi
- İnsan Kaynakları ile İletişimi
- Hükümetlerle İletişimi
Bu 3 grupla iletişimini Sibel Asna’ya sordum. Ama sorarken de kısaca arka plan bilgileri verelim;
Kullanıcılarla İletişim
Bizim ülkemizden gitmemeleri, kalmaları için hükümete karşı savunduğumuz sosyal medya kuruluşları, acaba bizim onları savunduğumuz kadar bizleri savunuyor mu, düşünüyor mu? Bunun bize ve onlara dönüşü nasıl olacaktır?
Sosyal medya kuruluşlarının sermayesi “kullanıcıları”. Bunu ilk yıllarda cansiperane savundukları izlenimine de kapıldık doğrusu. Mesela ; Twitter Wall Streets Occupiers arasından polisin tutuklamak istediği kullanıcısının IP numarasını 1 sene filan vermedi. Hatta mahkeme kararını da temyize taşıdı. Sonunda verdi. Aynı Twitter malum “Arap Baharı” denilen ama sonradan aslında “Arap Kaosu”na dönüşen etkinlikte de güya kullanıcılarının haberleşmelerini kolaylaştırdı. Diğer yandan Google ilk yıllarda Çin’in sansür isteklerine karşı çıktı filan.
Ama şimdi bakıyoruz ve 2 tuhaf olay görüyoruz..
Bunlardan ilki, kullanıcıları kendi hükümetlerine karşı kullandıkları izlenimine kapılıyoruz. Örneğin Avustralya basın kuruluşlarına para ödemeleri gerektiğini söylediğinde, Google Avustralyalı kullanıcılara “bakın hükümetiniz bu konuda ısrar ederse, biz de Google Arama’yı paralı hale getiririz” sözleriyle isyana kalkıştırmaya çalıştı. Aynısı bizde Rekabet Kurumu kararı sonrası “Android gidiyor” sözleriyle yayıldı. Neyse ki fazla bilgi kirliliği olmadan, doğruları yazınca fazla ses çıkarılamadı.
Aynı şekilde Facebook, Avustralya hükümeti yasa tasarısına karşı, “gazetelere para ödeyeceğime haberleri yayınlamam” dedi ve dediğini de bir kaç gün uygulamaya çalıştı. Kullanıcıların çıngar çıkarmasını umuyordu. Ama sonra baktı, pabuç pahalı. Yani Avustralya halkı büyük tepki gösterdi ve haberlerini okuduğu gazeteyi 1 günde uygulama dükkanında 400’den 1ci sıraya taşıdı. Facebook’da 2 gün içinde geri adım attı. Aynısını WhatsApp da yaptığını da gördük..
İkinci problemli olay ise, kullanıcı verileri.
Buradaki sorular şunlar;
- Bu firmalar fazla mı güçlüler, fazla mı büyüdüler? Artık sınırın öbür tarafına geçmeye mi başladılar
- Kullanıcıları kullanmaya çalıştıklarını, provoke etmeyi planladıklarını düşünmeli miyiz?
- Eğer düşüneceksek, biz nasıl bir yaklaşım göstermeliyiz?
- Bu firmaların ilk günden bu yana kullanıcıya yaklaşımlarında değişim var mı?
Hükümetlerle İletişim
Bu firmalar kullanıcılarına Edward Snowden sızıntıları (yani NSA’in tüm verilere baktığı bilgisi) sonrasında, yıllardır “Şeffaflık Raporu” diye bir şey yayınlıyor ve bu raporda örneğin Türk hükümetinin taleplerini ancak küçük oranda (%5-10) gibi yerine getirdiklerini söylüyorlar. Ama gerçekten böyle mi?
Geçen ay ünlü gazeteci Noami Klein dedi ki; “Google ve Facebook Hindistan gibi büyük bir pazarı elde etmek uğruna, burada hükümetin antidemokratik taleplerine uyuyor ve 22 yaşındaki iklim aktivistinin gizli konuşma ve bilgilerini, cezalandıracağını bilerek veriyor. ABD ve Avrupa’da ifade özgürlüğü, katılmama özgürlüğü vs korurken, tutup Hindistan’da 2 yüzlü davranıyorlar.
- Kullanıcılarının kendilerini bırakmalarından artık korkmayacakları düzeyde büyüdüklerini mi, bağımlılık yarattıklarını mı düşünüyorlar?
- Hindistan’da verileri veriyor ama ABD-Avrupa’da vermiyor oluşları doğru ise, bunu nasıl değerlendirmeliyiz?
İnsan Kaynaklarıyla İletişim
2. Diğer bir konu bu şirketlerin kendi çalışanalrına davranış tarzları. Bunu da daha detaylı yazmak lazım. Ama özetle, Google’un meşhur “Stajyer” filmi ile de reklamını yaptığı, ücretsiz kek, meyve, kahve, istediğin saatte uyu, kendi işin dışındaki projeye de bulaş vs gibi esnekliklerle hayal gibi bir işyeri sözü 2015’lerden bu yana tersine dönmüş durumda. Cinsel Taciz olayları, şikayetlere rağmen tacizcileri içeride tutmalar, bu arada ayrımcılığa karşı tavır gösteren siyahi yapay zeka uzmanı kadın çalışanı işten atmalar. Google çalışanları önceleri sadece protestolar ve şirketi içi toplantılarda tartışmalarla geçerken, şimdilerde sendika çalışmaları yapıyorlar.
- Bunun anlamı nedir? Yani önce genç yaşında firma sahibi ve zengin olmanın tecrübesizliğine kapıldılar, sonra çok sayıda çalışanın yarattığı atmosfer onları zorladı mı?
- Çok para kazanma derdine düşüp, çalışanları artık arkadaşları gibi görmemeye mi başladılar?
İçerikle İletişim
Bu firmalar kendi ülkelerinde geçen hafta sorguya çekildiler. Sorgunun temeli ; “dezenformasyon” yani bir anlamda provokasyon idi.
Bu sorgu sırasında Amerikalı senatörlerin hiç şakası yoktu. Özellikle Zuckerberg’e çok kızgınlar. 3 CEO’yu burnu büyük, kaba olarak değerlendirdikleri kaydedildi. Senatörlerin kızgınlık noktası “Capitol baskını” ile zirve yapmış gözüküyor. Bu firmaları ABD önceleri kendi Asset’i olarak Avrupaya karşı bir nevi kaba güçle de korudu (vergiyi önledi mesela) ama siyasete dokunduğu noktada da (önce Cambridge Analytica, sonra geçen yıl Trump’ı engelleme ve en son Capitol) ile birlikte bir düzenleme geliyor gözüküyor.
- Bu firmaların içerik stratejilerinden korkmak mı lazım?
BU SORULARIN CEVAPLARINI AŞAĞIDAKİ VİDEODAN İZLEYEBİLİRSİNİZ..