Deprem ve Operatörler dosyamıza 1 gün ara verelim ve Meral Akşener’in söylediklerine bir başka açıdan bakalım.
Kısa bir süre önce genç bir arkadaşım ile sohbet ediyorduk. “Çobanın oyu” diye başladı. Çok kızdığım bir cümle. Uzun zamandır bu konuda yazmak istiyordum zaten. Bu fırsatla düşüncelerimi paylaşayım;
Aysun Kayacı’nın bunu söylediği yıllarda tepki doğmuştu. Haklı bir tepkiydi. “Çobanın oyu” diye bir ayrım yapamazsınız. Bir yönü “İnsan Hakları” ama ben o açıdan bile söylemeyeceğim.
Çobanın oyunu kullanması gerekli. Çünkü o çoban bizim beslenmemizi sağlıyor. Dolayısıyla çobanın dertlerini çözmesi için onun sorunlarını da anlayacak milletvekilleri olmalı. Eğitimsiz bile olsa çiftçi de öyle. Temizlikçi, çöpçü başka ihtiyaca cevap veriyor, başka sayacağımız herkesin bu toplumda bir yeri var. Hepsinin derdini çözmek için yönetimi seçme hakları var. Bu aynı zamanda bizim yaşam hakkımıza katkı veren bir durum.
“O zaman sorun nerede?” diye soruyorsanız.. Cevabım şu; sorun orda değil. Sorun “SEÇEMİYORUZ ve SEÇİLEMİYORUZ”.
Demokrasi güzel hoş ama son 50 yılda tüm dünyada manipüle edilmiş durumda. Kimler tarafından derseniz; kendilerine siyasetçi denilen ve gücü eline geçirmeyi hedeflemiş insanlar tarafından.
Bulunduğunuz bölge her neresi ise, 2018 milletvekili seçimlerinde, bilerek oy verdiğiniz milletvekilinin adını hatırlıyor musunuz?
Bugüne kadar kaç kişiye sordumsa, hep aynı cevap “hatırlamıyoruz”. Çünkü parti liderlerinin kendi kriterlerine göre oluşturduğu listeye oy veriyoruz. Orada oy verdiğimiz çoğu insanın ne yaptığını bile bilmiyoruz.
Ama sonra ne oluyor?
O insanlar bizim için çalışmıyor. Yani bölgemizin daha iyi şartlara kavuşması ya da istihdamın arttırılması ya da bugünkü derdimiz olan depreme karşı hazırlıklar umurlarında değil. Onun yerine bizim istemediğimiz kanunlara imza koyuyor ya da el kaldırıyorlar.
Ama hesap soramıyoruz. Aynı insanlar bir sonraki seçimde yeniden listeye konuluyor. Biz yeniden oy veriyoruz.
Bunun nedeni siyasi sistem ya da siyasi partiler kanunu. Bugün seçmek için insan bulamamamızın nedeni de bu sistem. Lider sultası yaratan ve demokrasiyi yok eden bir sistemde yaşıyoruz.
Bu nedenle “SEÇEMİYORUZ ve SEÇİLEMİYORUZ”.
ÇÜNKÜ
Depremde gösterdiğimiz müthiş şahlanışı, maalesef örgütlenmekte yapamıyoruz. Yani güçlü “Sivil Toplum Örgütleri” kuramıyoruz. Hukuk yoluyla ya da zekamızı kullanarak kamuoyu baskısı yaratacak yöntemler geliştiremiyoruz.
Bugün yandaş medyadan şikayetçi olsak da, doğrusu şu; basınımız da çok işe yarar değildi. Bugün çelişkinin içinden doğan Emin Çapa, Timur Soykan, Murat Ağırel, Özlem Gürses gibi başarılı gazeteciler görüyorum. Ama 1990lara baktığımda aynı şeyleri söyleyemeyeceğim.
Sivil Toplum Örgütlerimizin (STK) ve medyamızın güçlü olmayışı bizi bugünlere getirdi. Herşey bitti mi? Bence yeni bir sayfa açmanın sırası.