2001 yılından söz ederken, cümlesinin içine “zor” kelimesini koymayan olmuş mudur, bilmiyorum, ama benden 2001’i tek kelimeyle tanımlamamı isteseydiniz, tanımım “zor” olurdu. Öte yandan, “İnsanı öldürmeyen, güçlendirir” özdeyişinden yola çıkarak, “zor”dan şikayetçi olmak yerine yumuşatmak adına, “zor”un yanına bir kaç tanım daha koymak mümkün: “ilginç”, “öğretici”, “milat”.
Ben bu yazıda meseleye, daha çok “milat” kavramı etrafında bakmaya çalışacağım. Eklemek isterim ki bakış açım, kaçınılmaz olarak, kurumsal pazar ve hizmet ağırlığı taşıyacaktır.
Neden “milat”?
Öncelikle, 11 Eylül olayını başka nasıl tanımlarsınız? Ama konumuz Türkiye ve ICT pazarı olduğuna göre hemen oraya dönelim.
“Milat” kavramına müşteri açısından bakarken, Devlet ve Özel Sektörü ayırmak gerek. Devlet, herşeyden önce, “eDevlet” dönüşümünün kaçınılmaz olduğunu, bunun hem vitrin hem de içerik açısından “iyi bir şey” olduğunu idrak etmiş ve kişisel görüşüme göre, bu dönüşümün sadece teknoloji yatırımıyla mümkün olmadığının bilincine varmaya başlamıştır. Bu başlı başına bir olaydır.
Özel sektörde ve özellikle (Bankacılık sektörü gibi) işin nerede, teknolojinin nerede başlayıp bittiğini tanımlamanın güç olduğu pazarlarda kurumlar artık, teknolojinin yerini daha doğru konumlamak ve teknoloji yatırımlarından ‘iş hedefleri’ne doğru geri dönüş beklemek ve rasyonel yatırımlar yapmak, üstelik de yatırımın geriye dönüşünü yıllar değil aylar mertebesinde beklemek gerektiğini anladı. Bir de yatırım ve e-iş dönüşüm süreçlerinin yönetilmesi gerektiğini ve ‘doğru partner’ seçiminin önemini…. Özel sektör, ayrıca 2001 yılında, sürekliliğin ve tutarlılığın parlaklıktan daha önemli olduğunu öğrenmiştir.
“Milat” nitelemesine, tedarikçi açısından bakarsak burada da fevkalade önemli değişiklikler görüyoruz. Benim açımdan en çarpıcı değişikliklerden birisi binlerce bayili “perakendeci” Microsoft’un, bir kaç “partner”li hizmet/katma değer yapısına doğru yön değiştirmesi. Bu örnekten hareketle tedarikçinin, hizmet, katma değer kavramlarını fark ettiğini, bunların içini doldurması ve müşteri odaklı modellere dönmesi gerektiğini en azından hissettiğini düşünüyorum. Tabii bu farkındalıkta küçük sistemler pazarı %50’den fazla küçülürken, hizmet pazarının %15 mertebesinde küçülmesinin de payı büyük.
Tedarikçi tarafında bir başka çok önemli değişiklik de, büyük firmaların danışmanlıktan işletmeciliğe kadar bütün değer zincirini sunabilme yönünde strateji değişiklikleri oldu.
Bu gelişmelerin ve Dünya’da yaşanan gelişme ve eğilimlerin sonucundan hareketle, 2002’den beklentilerimi ortaya koyacağım.
Öncelikle insan. Yaşanan tüm biraraya gelmeler (convergence) karşımıza, yeni süreçleri, yeni kavramları, dolayısıyla yeni uzmanlık ihtiyaçlarını, yeni yetkinlikleri ve yeni meslekleri çıkarıyor. Ayrıca sektörün insan kaynağına baktığımızda, sektör çalışanlarının, teknolojik uzmanlıklarının yanında genel iş kavramlarına hakim olmak ve bazı sektörel uzmanlıkları edinmek yönünde gelişme çabalarını göreceğimizi düşünüyorum. Bir de yeniden yapilanan finans sektöründen çıkan nitelikli iş gücünün, 2002 yılında büyümesi beklenen diğer sektörlerin büyümesinin yanı sıra gelişimine katkıda bulunabileceğini sanıyorum.
Tedarikçi tarafında büyük oyuncuların ciddi biçimde yeniden yapılanmalarını bekliyorum. Hem kendi sunabildikleri ve yapıları, hem de “partner”lik ilişkileri açısından. Şu anda pazarda doğru yapıya ve kültüre sahip firma sayısı yok denecek kadar az. Bir beklentim de -artık beklenti de sayılmaz ama- teknolojiyi iyi kullanan büyük müşterinin IT bölümünün yüzünü pazara dönmesi ve bizlere rakip olması. Garanti Teknoloji, Superonline, Eczacıbaşı EBI bu eğilime iyi örnekler.
Öte yandan 2003 yılından itibaren yukarıdaki eğilimle ilgili beklentim, hizmet dış dünyasının dinamiklerinden ötürü pazarın bu yeni oyuncularının bu stratejilerini bir kez daha gözden geçirmek zorunda olacakları ve de muhtemelen ya “niş” oyuncu olacakları ya da büyük entegratörlerle bir tür işbirliğini seçecekleri.
Son olarak, hiçbir şekilde, ekonomik tahliller yapabilecek derinliğe sahip olmamakla beraber, 2002’nin Türkiye ve ICT pazarı açısından iyi ve hareketli geçeceğini düşünüyorum.
Dünya Bankası, AB PHARE, vb. kuruluşlar ve programlar Türkiye’de tarım, eğitim, vergi, güvenlik gibi alanlara ciddi kaynaklar sağlıyorlar. Dünya’nın en hatırı sayılır ‘dönüşüm’ problemlerinden biri olarak nitelediğim Türkiye’nin de 2001 yılından ertelenen sosyal güvenlik, güvenlik, enerji dağıtım vb. projeleri var. Ben 2002’de bunların önemli kısmının gerçekleşmesini bekliyorum.
2002’de, pazarı da hızla büyütecek olan bir başka beklentim de eDevlet çalışmalarının hızlanacağı ve projelere dönüşeceği yönünde.
Özetle bir başka ilginç, hareketli, heyecanlı yıl olacak, 2002.
Zaten Türkiye’de heyecan ve hareketten bol ne var?!…
Herkese, umutlarının gerçekleşeceği iyi bir yıl dilerim.
Çağlayan Arkan Kimdir?
1984 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünden mezun olan Çağlayan Arkan, iş hayatına 1984 yılında Tekofaks A.Ş. şirketinde başladı. Tekofaks’ta 1984-1985 yıllarında Satış Yöneticisi, 1985-1987 yılları arasında da Satış Müdürü olarak görev yaptı. 1987 – 1997 yıllarında kariyerine Kopiteknik Şirketler Grubu şirketlerinde , Ortak, Yönetim Kurulu Üyesi ve 1 şirketin Genel Müdürü olarak devam etti. 1997 yılında Siemens Business Services Türkiye’de göreve başlayan Çağlayan Arkan, 1 Ocak 2000’e kadar, SBS Türkiye İş Geliştirme Direktörü ve SBS merkezinde Uluslararası İş Geliştirme Yöneticisi olarak görev yaptı. Çağlayan Arkan, 1 Ocak 2000 tarihinden itibaren SBS Türkiye’deki görevine Genel Müdür olarak devam etmektedir.
Çağlayan Arkan’ın Siemens Business Services Türkiye’de görev yaptığı süre içerisinde, 1998 yılında, Türkiye’nin ilk “outsourcing” şirketinde, Türkiye’nin ilk kapsamlı “outsourcing”, 1999 yılında da Avrupa’nın en büyük 6. outsourcing anlaşmalarını gerçekleştirmesi iş hayatındaki başarıları olarak gösterilebilir. Bununla birlikte Çağlayan Arkan ve çalışma arkadaşlarının 1999 yılında, Almanya’daki Siemens Yönetim Kurulu’nu ikna ederek, Siemens AG’nin en büyük ve stratejik bölümlerinden birisi olan PTD (Elektrik İletim ve Dağıtım) bölümü altında ilk defa işi servis olan bir bölüm kurarak, Siemens Business Services Türkiye’nin hazırladığı uluslararası strateji ve iş planı çerçevesinde servis işine girmesi, Siemens Business Services Türkiye’nin global anlamdaki etkinliği ve öncülüğünün kabul edilmesinin bir göstergesidir.
Çağlayan Arkan, 1 Ocak 2000’den itibaren, Siemens Business Services Türkiye’nin vizyonunu, ideolojisini, stratejisini, pozisyonunu belirleyerek ve “servis” kavramını yeniden tanımlayarak, müşterilerinin tamamı ile mükemmel ilişkiler kuran, 500’den fazla çalışanıyla, tüm süreçleri tanımlanmış, yatırımları tamamlanmış, kalite sertifikalarını almış, iş ortaklarını belirlemiş, yeni sahalarda iş kazanan, aktif olarak yeni alanlara giren, başka ülkelerde iş yapmaya başlayan, Türkiye’nin en vizyoner şirketlerinden birisini yaratmıştır.
Siemens Business Services Türkiye, SBS dünyasında da diğer SBS ülkeleri arasında öncü, vizyoner, örnek ülke olarak algılanan bir konumu bu kadar kısa bir sürede kazanmıştır.
Siemens Business Services Türkiye, ülke ve pazar koşullarının çok ağır olduğu bir zamanda, transformasyonunun birinci fazını Çağlayan Arkan liderliğinde başarıyla tamamlamış ve ICT hizmetleri pazarında pazar liderliği hedefine doğru kararlılıkla ilerlemektedir.