Biz TBMM’deki kişisel verilerin korunması kanunu ile ilgili konuşurken, 50 milyon vatandaşın verileri bir yerlerde yayınlandı. Hem de 2 ay içinde galiba 2ci kez. Birincisi teknik açıdan erişimi zor bir şekildeydi. İkincisi kolaylaştırılmış olarak verildi. Bu veriler, sanal dolandırıcılık için kullanılabilir verileri içeriyor.
Verilere bakıldığında, tüm nüfusu kapsamıyor olması bir yana 1/1/1990 sonrası doğan vatandaşların verilerinin yer aldığı görülüyor. Buradan hareketle bu verilerin seçmen bilgileri olduğu düşünülüyor.
Buraya kadar körlemesine alınan bilgiler. Şimdi bunların yorumlanmasına bakalım;
Devlet Seyreder mi? Korur mu?
2 gündür yapılan bakan açıklamaları bir felaket. Önce bilişim konusunun ilgilisi olan Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım dün bir açıklama yaptı ve dedi ki;
“Yeni değil. 2010’daki veriler”.
Bu ifade pek çok insanda “dehşet” hissi uyandırdı. Bize gelen yorumlar şunlar;
- Madem biliyorsun, 2010’dan bu yana 6 yıldır nerdesin? Niye bunu araştırmıyorsun?
- Ne acaip bir devlet, en çok koruması gereken varlık konusunda “haberim var” deyip, geçiyor musun?
- Özrü kabahatinden büyük
- Rezalet mi? Çaresizlik mi? Pişkinlik mi?
- Söylediği sözün nereye gittiğini biliyor mu?
- Madem biliyorlar ama önlem almamışlar, o zaman haklarında dava açılabilir“
Bu konuyu bir de hukukçuya sorduk. Av.Gökhan Candoğan şöyle dedi;
“2004 yılında güncelenen TCK 135ci madde, kişisel verilerin kopyalanmasına dairdir. 136 ise ele geçiren, yayan, dağıtan hakkında maddeler içerir. Üstelik bunu kamu görevlisi yapmış ise ağırlaştıran bir özelliği var.
Şimdi, 50 milyon veriler bir şekilde ele geçirilmiş. Pazarlama şirketlerine ya da bu tür veri kullanan diğer firmalara satılmış. Bu arada devlet ne yapmış? Soruşturma açmış mı? YSK’dan mı çıkmış, Mernis’ten mi? Siyasi Partiler’den mi? 6 yıllık sürede olayın şekli ya da sorumluları ortaya çıkartılmış mı?
Okuyucunuzun da sorusu çerçevesinde şöyle denilebilir; “Haberiniz var da 5 yıldır ne yapıyorsunuz? Sadece seyrediyor musun?
Ayrıca bildiğiniz gibi, son yıllarda artan oranda telefon dolandırıcılığı var. Canan Karatay gibi Profesörleri bile inandırabilen dolandırıcıların bir avantajı, telefonda söyledikleri o kişiye ait bilgiler. Bunlar bazen eşinin adı, ya da bulunduğu yer vs olabiliyor.
Dolayısıyla, bu çalınma ile telefonla dolandırıcılıkları arasında bir bağlantı kurulursa, devlet bütün dolandırıcılık zararlarını ödemek zorunda kalır..
Daha da ilerisi, bakanın “haberimiz vardı” açıklaması ile, bu süreçte zarara uğrayan herkes devlete tazminat davası açabilir hale geldi.
Veriler Siyasi Partilerden Çıkmış ise, Onlara Verirken Önlem Alınmadı mı?
Öte yandan, Adalet Bakanı Bozdağ bugün verilerin siyasal partiler üzerinden çıktığı iddiasında bulundu. Ancak bu da sorumluluğu hükümetin üzerinden alabilecek bir durum değil. Çünkü bu verileri koruması gereken devletin (hükümetin) kendisi. Oysa Sayıştay raporu ile biliniyor ki; devlet bunları korumak bir yana, satabiliyor. SGK’nın bu verileri 65 milyon TL karşılığında sattığı muhalefet tarafından açıklanmıştı.
Yani Adalet Bakanı olan Bozdağ da güya hükümetin sorumluluğunu üzerilerinden tamak isterken, tamamen hükümetin yetersizliğini ortaya koyan talihsiz bir açıklama yapmış.
Eski Tarihli Çalınma ise Hukuki Süreç Geriye İşlemez mi?
Avukat Candoğan’a bunu da sorduk. Çünkü gelen yorumlardan birisi de bununla ilgili. Olayın 2010’da olmasının hukuki açıdan sorumluluğu ortadan kaldırıp, kaldırmadığı soruluyor. Cevap şu şekilde;
Bu yeniden yayınlanmış bir olay. Yani çalınma eski bile olsa, devam eden bir etki var. Veri sürekli el değiştiriyor. Bazen pazarlama firmasına, bazen bu tür verilerin kullanıldığı başka firmalara satıldığı duyuluyor. Şimdi de halka açık yayınlanıyor. Bunu süresi geçmiş kabul edemezsiniz.
Örnek verelim. 6 yıl önce adam öldürdünüz başka bir şey, adamı gelip gidip bıçaklıyor ve sürekli yaralıyor olmanız başka bir şey. Bu olayda sorumluluk devam etmektedir.
Bir son ifade de şu; bu verileri kim ve ne nedenle yayınlıyor bilemiyoruz. Ama faydalı bir noktasına işaret edelim. 2010’dan beri bu veriler pazarda alınıp, satılıyorsa da kimse tam anlamıyla farkında değildi. Telefon dolandırıcılıklarında ya da başka şekilde kullanılıyorsa, yine vatandaşlar bilincinde değildi.
Oysa karşımızda bu verilerimizi alan ama layıkıyla korumayan, üstelik 6 yıldır önlem almak ve 6 yıldır soruşturma başlatmak yerine “haberimiz var, eski veriler” ya da “siyasal partilerdir” diyen bir hükümet var. Yani kişisel verilerimizin korunması için gerekli mercilere başvurmak, bireysel AİHM hakkını kullanmak dahil, hukuki süreçleri başlatmak gerekliydi.