17 Ağustos 1999 sabahı yaşadıklarımız şunlardı;
150 el telsizi, 10 sabit telsiz ve 4 röleyi, deprem felaketine uğramış Kocaeli, Sakarya ve Gölcük’te ihtiyacı olabilecek kurumlara hibe ederek kurmak için, günün erken saatlerinde İstanbul Valiliği’ne gittik ve bu ekipmanı hangi birimlere teslim edebileceğimiz bilgisini almaya çalışıyorduk.
Ancak Vali Yardımcısı tarafından bize verilen yanıt “size birkaç adet öncelikli araç geçiş kartı verelim siz teslim edilecek kurumları bulun” şeklindeydi, onlarca problem arasında, bizimle fazla uğraşmak istemiyordu zaten.
Bu yanıtın tek nedeni ise, o bölge ile haberleşme problemleri nedeniyle ihtiyaç listesinin İstanbul’a ulaşmamasıydı. Bölgede tam olarak neye ihtiyaç duyulduğu bilinmiyordu.
Vali Yardımcısını dinledik ve kendimiz bölgeye hareket ettik. Araç konvoyumuz Kocaeli’ne vardığında, bu sefer İzmit Vali Yardımcısı ile görüşmeye çalıştık. Çalıştık diyorum, çünkü bulunduğu çadırın içinde, karşısındaki masada duran 7-8 telsizden aynı anda canhıraş bir şekilde ve sürekli olarak bilgi yağıyordu ve bu kaos, vali yardımcısını adeta bloke etmişti. Kamu kurumlarının haberleşmeleri koordinasyondan uzak, tamamen kaotik bir düzende yapılmaya çalışılıyordu ve aslında da yapılamıyordu…..
O sırada, Allah’ın bir lütfu olarak, Sakarya Elektrik Dağıtım şirketinin Genel Müdürünün, bir şekilde cep telefonuma ulaşıp telsiz sistem alt yapı desteği istemesiyle, kendilerine ulaşıp sistemin önemli bir bölümünü orada kurduk. Geri kalan ekipmanı da diğer birkaç kurumla paylaşabildik.
Gerek Kocaeli ve gerekse Sakarya’da yetkililerin hemen hemen ortak feryadı şuydu ; “sürekli olarak ekmek, kuru gıda ve battaniye geliyor, halbuki bize telsiz, kireç ve çocuk bezi lazım, ACİLEN !”
Yıl 2015 , yukarıdaki gerçeklerle yüzleştiğimiz günden bu yana kendimi, ülkemin o günde ihtiyacı olan “acil durum haberleşme sistem alt yapısı” kurulması konusundaki çalışmalara katkı yapmaya adadım.
16 yıl bir film şeridi gibi akıyor gözümün önünden;
Yurt dışındaki çözümlerin incelenmesi, ülkeye sürekli gelip giden yabancı uzmanlar, Türkiye için hazır olan Dünya Bankası fonlarının kullanılamayıp sürekli süre uzatımı istenmesi, felaket günlerinde bloke olarak problemi birebir yaşayan Kocaeli Vali Yardımcısının sonradan İstanbul Vali Yardımcısı olarak haberleşme alt yapısı projesi sorumluluğu üstlenmesi ama hiçbir ilerleme kaydedilmemesi, hatta o Vali Yardımcısının sonunda kalp krizi geçirmesi, yerli / yabancı üretici tartışmaları, İstanbul Valiliği’nin İSMEP projesi bünyesinde verilen uğraşlar ama sonuca ulaşmayan çabalar, Abdullah Raşit Gülhan’ın emekleriyle derlenen detaylı çalışma, sayıları yüzlere varan konferans, sunum ve fuarlarda Tetra – Apco ve şimdi de 4G/5G tartışmaları….
Sonra… Başbakanlık tarafından verilen direktifle Ulaştırma Bakanlığı’nın görevlendirilmesi, TÜTED’in Bakan beye sunduğu rapor, oluşturulan çalışma grubunun eforları ve birkaç yıl sonra bir protokolle bu sorumluluğun SSM’e devri, tekrar şartname çalışmaları, sistem tartışmaları, konferanslar, yurt dışında araştırmalar …………………………………
Daha onlarca detaydan söz etmek, şartnameleri bir şekilde şekillendirilmiş projelerin bir türlü uygulanamamalarından yakınmak mümkün.
Bu arada yaşanılan depremler, bir dolu acil durum yaratan irili ufaklı felaketler, yaşanılan acılar ve bu güne geliş, ama TÜRKİYE’MİN HALA ACİL DURUM HABERLEŞME SİSTEM ALT YAPISI YOK !
Yani ;
- Sadece büyük bir deprem için olmasa bile sel, terör v.b. gibi bir çok sorunla karşılaşma potansiyeli olan ülkemizin bu acil durumlar oluştuğunda hala kurumlar arası, hızlı ve kaliteli haberleşmede kullanılabilecek bir ortak sistem alt yapısından söz etmek mümkün değil.
- Hala acil durum planlarında öncelikli sorumlulukları bulunan yaklaşık 40 ayrı kamu birimi için gerektiğinde kullanılabilecek ortak bir alt yapı bulunmuyor.
- Hala, olası bir acil durumda “kaotik haberleşme” potansiyeli devam ediyor. Hala, örneğin ihtiyaç duyulabilecek bir kepçenin ihtiyaç noktasına yönlendirilmesi saatleri bulabilecek. Hasar noktalarına ait (resim , video v.b.) bilgilerin paylaşılması çok uzun süreler alabilecek.
- Yaşanan felaketlerde ilk saatlerin ne kadar önemli olduğu çok iyi bilinmekte ama hala ilk saatlerde ölümcül olarak ihtiyaç duyulan haberleşme alt yapısının var olmadığı gerçeği burnumuzun dibinde duruyor.
- Ve maalesef, sistemin kullanılmasıyla kurtulabilecek onlarca, yüzlerce, on binlerce can hala büyük bir potansiyel risk altında. Bu canlar hiç şüphesiz ki çocuklarımızın, ailemizin, dostlarımızın ve bizlerin canları.
Yukarıdaki çıplak gerçekler yerine yüzlerce ayrıntılı bilgi içeren bir teknik yazıyı da sizlerle paylaşabilirdim, ama zaten yıllardır yapılagelen bunca teknik tartışmadan uzak, gerçekleri olabildiğince dile getirmeyi yeğledim.
Her an olması beklenen büyük felaketin kapımızı çalması an meselesi. Garip olan bunun zaten hemen herkes farkında ama sonuca odaklı karar mekanizması bir türlü çalışmıyor çalıştırılamıyor….
Bence bu noktada yapılması gereken, sistem tartışmalarından öte bu karar sürecinin niye yıllardır gerektiği gibi işletilip sonlandırılamadığının tartışılması.