Anayasa Mahkemesi 3 Aralık 2015 Perşembe günü ana muhalefet partisi tarafından yapılan başvuru çerçevesinde 5651 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun”da 2014 yılında yapılan değişiklikleri esastan görüşerek karara bağlayacak.
İnternet dünyası ve ekonomisinin büyümesi, sosyal medyanın fazlasıyla ön plana çıkması bildiğimiz pek çok şeyi geri dönüşsüz bir şekilde değiştirdi. Bugün, her bir sosyal medya kullanıcısı bir gazeteci, bilgin, yorumcu ve yayımcı oldu. Elbette, hukuka aykırı kabul edilen bazı fiil ve eylemler de sosyal medyaya kaydı. Bugün insanlar birbirlerine daha çok sosyal medyadan hakaret etmeyi seçiyor.
Bu konuda düzenlemeye duyulan ihtiyaç, siyasi iktidarın 17-25 Aralık savaşı sebebiyle duyduğu aciliyet ile birleşince, Şubat 2014’de yukarıda anılan 5651 sayılı Kanunda bir dizi önemli değişiklik yapıldı. Öncelikle, internet yayınlarına erişimin engellenmesi detaylı bir şekilde düzenlenirken, erişim engelleme kararlarının uygulanmasında koordinasyonu sağlamak üzere, özel hukuk tüzel kişisi olmak üzere Erişim Sağlayıcıları Birliği (ESB) adı altında sui generis bir yapı oluşturuldu. Kişisel verilerin iki yıl boyunca saklanmasına dair yükümlülük getirilirken “özel hayatın gizliliği” erişim engelleme sürecinin ana teması haline getirildi.
Sektör temsilcileri ile hiçbir görüş alışverişi yapılmaksızın, kimsenin fikri alınmaksızın bir anda gündeme getirilen bu değişikliklerin alelacele yasalaştırılması, toplumun önemli bir kesiminin eleştirisine sebep oldu. Düzenleme ihtiyacının varlığı tartışmasız iken “ben yaptım oldu” dercesine ve cemaat savaşında kullanılmak üzere çıkarıldığı ilan edilerek yapılan bu düzenlemeler bugüne değin tartışma konusu olmaya devam etti.
Peki, Başkanı ve üyeleri belirgin biçimde değişen Anayasa Mahkemesi nasıl bir karar verebilir? 3 Aralık’da görüşülecek Şubat 2014 değişikliklerinden sonra Eylül 2014’de yapılan değişikliklerle ilgili Anayasa Mahkemesi kısmi iptal kararına bakıldığında, Mahkeme’nin en azından kısmi bir iptal kararı daha vermesinin olası göründüğünü söyleyebiliriz.
Eylül 2014’de trafik verilerinin saklanması, TİB Başkanlığınını erişim engelleme kararı vermesi gibi sınırlı sayıdaki değişikliğin iptali istemini görüşen Anayasa Mahkemesi, 02.10.2014 tarihli kararı ile, gerek trafik verilerinin saklanması gerekse de Başkanlığın erişim engelleme kararı vermesi düzenlemelerini Anayasa’ya aykırı bularak iptal etti. Karar gerekçesinde, AİHS ve AİHM kararlarına da yapılan atıflarla, özgürlükçü bir yaklaşımla, idareye sınırsız ve keyfi yetki verilmesinin hukukla bağdaşmadığı kabul edilmişti.
Bu karara kullanılan karşı oy sayısı (trafik verilerinin saklanması ile ilgili kısma bir, TİB Başkanlığının erişim engelleme kararı vermesi ile ilgili kısma dört üye karşı oy kullandı) dikkate alındığında ve karşı oy kullanan üyelerin genellikle son dönemde mevcut Cumhurbaşkanı tarafından atanmış üyeler olduğu gözetildiğinde, yarınki görüşmenin de tartışmalı olması ve sonucun karşı oylu çıkması beklenmeli.
Yarın verilecek karar, erişim engelleme kararlarının uygulanması için kurulan ESB’nin geleceğini de belirleyecek. Kanunla ve üyeliği zorunlu olarak kurulan ancak oldukça sınırlı sayıda ve demokratik olmayan bir temsille çalıştırılan ESB’nin, sırf bu olumsuz atmosfer sebebiyle tam olarak üstlendiği sorumlulukları yerine getirmesinin güç olduğunu da görüyoruz. Katılımla, tartışılarak ve oydaşlık aranarak kurulması halinde tüm kesimlerin desteğini alabilecek bu kurum, siyasi tartışma ve kavganın şiddetinin artmasıyla işlevini yürütemez noktaya bile gelebilir. Kaldı ki, kuruluşu itibariyle siyasi baskıya açık olan ESB, iktidar yanlısı medya ile ilgili erişim engelleme kararlarının uygulması-uygulanmaması nedeniyle de sorgulanabilir noktaya gelebilecektir.
Detaylı değerlendirmelerimizi karardan sonra yapmak gerekecek, ancak bu kadar önemli bir konunun siyasi kavganın bu kadar içine çekilmesi düşündürücü. Elbetteki beklentimiz Anayasa Mahkemesi’nin kendini bu atmosferin dışında tutarak ve önümüzdeki süreci de şekillendirmeye yarayacak bir gerekçe ile sonuca varması. Aksi düşünülebilir mi?