Bilgi İşlem sektöründe yönetici olarak 12 yılım geride kalırken son üç yılımda İstanbul’daki bir üniversitenin Meslek Yüksek Okulu Bilgisayar Programcılığı bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışmaktayım. Sektörümüzde nitelikli elemanların neden yeterli olmadığını, neden bilgi eksiklikleri ile mezun olduklarını sorgularken , üç yılın sonunda pek çok konuda ki düşüncelerim değişti ve bunları kısa da olsa meslektaşlarımla paylaşmak istedim.
Öncelikle meslek liselerin Bilgisayar bölümlerinden mezunların üniversite olarak gidebilecekleri yegane bölüm Meslek Yüksek okullarının bilgisayar programcılığı bölümleridir. Yani ne kadar istekli, ne kadar çalışmış olurlarsa olsun, üniversitelerin dört yıllık bölümlerine gitme şansları olmamaktadır. Bu, anayasal kişi hak ve özgürlüklerinin kısıtlanmış halidir. Hal böyle olunca Recep beyin yazısında ki “lider kadro” içersinde hiçbir zaman bulunma şansları olamayacaktır.
Okullardan mezun olduktan sonra Dikey Geçiş Sınavları ile dört yıllık bir bölüme geçme imkanları olmakla beraber bu sınavların yapılış ve değerlendirme şekillerinde de sorunlar bulunmaktadır. Burada da seçme yaparken Yönetim Bilişim Sistemleri gibi bölümlere geçiş yapmaları olanaksızdır. Ne gariptir ki sekreterlik bölümünden mezun olan seçebiliyor, bilgisayar programcısı seçemiyor. Takdiri sizlere bırakıyorum…
Okutulda okutulan derslere baktığımızda, ders içerikleri, programları güncel teknolojiyi yakından takip etmelerini güçleştirecek şekildedir. YÖK’ün getirdiği zorunluluklar nedeniyle okutulması gereken derslerden arta kalan zamanlarda verilmeye çalışılan konularla öğrenciler hayata hazırlanmaktadır. Şirketlerde kullanılan programlara, altyapılara yabancı mezunlar yetiştirmekteyiz.
Ayrıca bilgisayar laboratuvarlarında donanım ve yazılım olarak eksiklikleri ciddi boyutlardadır. Kısıtlı imkanlara sahip bilgisayarları en az dört öğrenci kullanmaktadır. Üniversiteye giremeyen öğrenci kalmasın düşüncesi ile bölümlere kapasitelerinin üstünde öğrenci alınması ile değil bilgisayar kullanımı oturmak için bile boş sandelye bulunmuyor. Dersliklerin içersinde öğrenciler sırt sırta oturarak dersi izlemeye, bilgisayar kullanmaya çalışıyorlar.
Yazımızın konusu “Bilişim Eğitimi” ile ilgiliydi. Buradaki “Bilişim” kelimesinin anlamını anlatırken bu öğrenci arkadaşlarımıza anlamakta ve kavramakta zorluk çektiklerini yakından gözlemlemekteyim. Onlar daha çok donanımcı, programcı, networkcu gibi tanımlamalara aşinalar ve biz “Bilişimci” olmalarını nedenleri ve neiçinleri ile anlatmaya kalktığımızda etraflarında bu tür kişileri göremedikleri (!) için kabul etmeleri zorlaşmaktadır.
Sözü fazla uzatmaya gerek yok. Öğrenciler bu eksikliklerini, yetersizliklerini ve kendilerine koyulan kısıtları bildiklerinden mesleklerine, okullarına küsmekte, sisteme dolasiyle devletine güvenmemektedirler. Ders dinlerken, ödev yaparken sürekli bunları düşünen ve ben ne olacağım diye sorgulayan öğrencilerle sektörümüzdeki eleman açığının kapanması zor gözükmektedir.
Son olarak bu düşünceler benim geçirdiğim üç yıl sonucunda gözlemlere dayanmaktadır. Başka yerlerde de buna benzer, yakın sorunların olduğunu bilmem , özel sektörde bir bilgi işlem yöneticisi olarak eleman ararken fazla umutlu olmamam gerektiğini göstermektedir.