Aslında son dönemlerde popülerleşen çoğu terim, bir PR sürecinin, bir reklam sürecinin getirisi oldu. IoT, Endüstri 4.0, bulut gibi terimler yoğun olarak kullanılsa da, bu terimler özellikle Qualcomm, Ericsson, GE ve Cisco tarafından PR süreci yürütmek için ortaya atılan terimler oldu. Firmalar bu süreçlerin içerisinde beklendiği gibi bu PR sürecini işleyen firmaların çözümlerini ve servislerini daha fazla kullanmaya başladılar. Bu sürecin en göze dokunur değişikliklerini ise reklam kampanyalarının ve insan kaynakları yönetiminin sosyal medya ve internet kaynaklı gerçekleşmeye başlamasıyla gördük. Özellikle sosyal medyanın veya dijitalleşmenin firmalarda bir şeffaflaşma sürecini getirdiğini, bu şeffaflığın ise otoriter şirketlere zarar, büyümekte olan şirketlere ise fayda sağladığını görüyoruz.
Twitter videolarıyla $2 milyar’ın üzerinde erime yaşadılar
United Airlines isimli havayolu şirketiyle ilgili geçmiş günlerde yapılan paylaşımlar sonucunda, şirket borsada yüklü miktarda para kaybetti. Dünya kamuoyu uçakta yaşananları Twitter videolarıyla takip etti, videoların yayımlanmasının 1 saat sonrasında şirket ilk aşamada 300 milyon dolarlık bir erime yaşadı. Sonraki gün 800 milyon’a ve ertesi gün itibariyle de 1,2 milyar dolarlık erimeyle rekora koştu. United Airlines’a yönelik herhangi bir yatırımcı hamlesi veya negatif eylem gerçekleştirilmese de, hisse senetleri büyük oranda kayıp yaşadı. Bu konuda yatırımcılar anlık davranışın aksine, bu durumun uçak koltuklarına nasıl yansıyacağını görüp, buna göre pozisyon belirleyecekler. Şirketin şu anki NASDAQ verileri ise stabil izliyor. Kamuoyu ise havayolu şirketinden çok, iilgili havaalanının güvenlik birimlerine dikakt çekiyor.
Toshiba, mali sonuçlarına hile karıştırdıysa bu da sosyal medyanın yansıması
Toshiba’nın mali durumuna hile karıştırması olayıyla ilgili soruşturmalar devam ediyor, şirketin parçalanıp, departmanlarının farklı şirketler tarafından satın alınması gündemde. Bunun yanısıra enerji ve iklimlendirme departmanları da tahminlerin aşağısında efor sarfediyor.
Geçmişi biraz hatırlayacak olursak; Toshiba 2006 senesinde Westinghouse isimli ABD’li şirketi satın aldıktan sonra, kamuoyundaki ortak fikir Toshiba’nın bu firmaya değerinin üzerinde para yatırdığı yönündeydi. İki firma, nükleer tube geliştirme konusunda çalışmaya başladılar, özellikle Japonya’da ve asya adalarında nükleer tesis inşa etmeye başladıktan sonra Japonya’da nükleer felaket yaşandı.
Nükleer felaket, teşeron ve yükleyici firmalar tarafından her ne kadar asimile edilse de; sosyal medyadaki iş örgütleri, internet habercileri ve ekolojistler bu konunun üzerine giderek yaklaşık 1 yıl sonra ülkelerin nükleerden biraz daha uzaklaşmasını sağladılar. Bunun ardından ülke anlaşmaları yapılarak, nükleer tesislerin azaltılması için ağır vergi yükümleri getirildi. Elbette bu durum Toshiba’nın aleyhine oldu ve aslında zarar eden şirket, çeyrek raporlarında manipülasyon uygulayarak, hile karıştırdı.
Dijitalleşmenin aktörlerinin loglama yaptıkları kısa zaman içerisinde ortaya çıktı.
IoT ve IoT varyasyonlarının yaygın olarak kullanılmaya başladıktan sonra , 2 defa WikiLeaks belgeleri ortaya çıktı. Bu belgelere göre IoT’nin yapıtaşını oluşturan modemlerde, router’larda ve iş istasyonlarında büyük güvenlik açıkları olduğu belirlenmişti. İşin can alıcı kısımı ise bu güvenlik açıklarının kasıtlı olarak bırakıldığı ve satışı gerçekleştirilen cihazların, aslında CIA ve firmalar tarafından loglandığı ortaya çıktı.
Kasıtlı olarak, şirketlerin kullandığı cihazların loglanıyor oluşu, bu sistemlerdeki güvenlik açıklarının bir başka versiyonlarının daha önce bazı siber saldırılarda kullanılmış olması, şeffaflığın rengini değiştirerek bir skandala dönüştürdü.
Dijitalleşmenin bir başka etkisi: Güven azalıyor
Türkiye’de faaliyet gösteren herhangi bir firmanın basın duyurusunu yaptığımızda, ürününü sosyal medyadan duyurduğumuzda veya şirketlerin sosyal medyadaki herhangi bir reklamının altına yapılan yorumlardan, bu firmaların verdiği güven konusunda düşüş yaşadığını görüyoruz. Özellikle 4G operatörleri en çok şikayet alan firmalar oluyor.
Bunun sonucu ise, sermaye artırımı ve hisse kayıpları ortaya çıktı. BİSTe ve BKK’daki kaynaklarımıza göre, son yıllarda Türkiye’deki otoriter firmaların sermaye artırımı girişimleri azaldı, mali kayıplar artış gösterdi, yıllık zararlar ise fazla basın tarafından da dillendirilmese de oldukça fazla.
Bu verilere göre ilerleyen dönemlerde ekonomik açıdan bir tepe-taklak ilişkisi görebiliriz. Zaten dünya ekonomisini takip eden ekonomistlere göre, otoriter şirketlerin küçük şirketleri veya girişimleri satın almasının en büyük nedeninin denge değişiminden bir şekilde faydalanabilmek istemeleriyle ilgili olduğu söyleniyor.