Dün yayınladığımız “BTK’nın Ara Bağlantı Fiyatı Belirleme yetkisine Maliye ve Hazine Onayı gerektiği” şeklindeki kanun tasarısı için gelen tepkiler[1] haberimize gelen bazı mesajlar var. Mesajların tamamı aynı yorumu yapıyor : BTK’nın kararlarını eleştirsek de, beğensek de sonuçta düzenleyici kurumdur. Maliye ya da Hazine gibi devlete belli bir gelir getirmeye yönelik yerine, sektörün düzenlenmesine yönelik karar alır. Bu nedenle BTK kararlarına karışılmaması gereklidir.
Özetle sektör, BTK’nın işine Maliye ve Hazine ya da başka hükümet kurumlarının karışmasını uygunsuz buluyor. Bunu diğer bir haberimizde de aktaracağız. Gelen mesajlardan birisini yayınlamak istiyorum. Refik Arkut’un gönderdiği bir mail ve ekindeki yazı şöyleydi:
Merhaba Sevgili Fusun,
Sizin e-derginizi herzaman takip ediyorum. Özellikle yazdığınız yazı veya söyleşileri çok beğeniyorum. Doğrudan işin esas noktasına – bazen de espirili şekilde- temas ediyorsunuz. Son yazınız – BTK / Maliye – de bu tür yazılardan. Uzun yıllar önce IEEE den bir arkadaş bir kitap yazmıştı. Adı ‘Frictionless Economy’. Pazarın serbestleşmesi, rekabetin yaygınlaşması, kısaca ekonominin rasyonelleşmesinde, BT ve Internet’in öneminden bahsediyordu. Ancak bu daha çok bir politika ve görüş meselesi. Örneğin güncel konuda Maliye kendi açısından haklı görünüyor. BTK’ya diyor ki: ‘sen benim gelirlerimi azaltamazsın arkadaş’. Öte yandan BTK da haklı: ‘ara bağlantı vasıtasıyla adil rekabeti sağlamaya çalışıyorum, hem böylece senin gelirlerin de artacak’. Ancak dinleyen yok. Bireysel hedefler çelişiyor. İşte burada Yönetimin devreye girip uygulanan ekonomik modele göre son sözü söylemesi lazım.
4-5 yıl önce İngiltere’de Oftel açıklama yaparak, bundan böyle biz fiyat regülasyonu yapmayacayız, piyasada buzdolabı vs fiyatı nasıl belirleniyorsa, telekom servisleri de o şekilde belirlenecek. Biz sadece adil rekabeti gözeteceğiz dediler. İdeal durum bu, fakat ‘adil rekabetin özellikle servis sektöründe sağlanması kolay değil. Bir yandan tekel durumunu önleyeceksin öte yandan bedelini vermeden (yatırım yapmadan) haksız pay almak isteyenleri önleyeceksin. Kolay iş değil.
İdeal serbest pazar ortamında, oyuncular rasyonel davranmak zorunda kalırlar ve hiçbir oyuncu, ‘stratejisini değiştirerek fazladan bir fayda sağlayamayacağı duruma gelir’. Bu noktaya ‘Oyun Teorisinde’ Nash dengesi dendiğini biliyorsun. Böyle bir denge rekabet ortamında sağlansa bile bu maksimum refahı sağlamaz ancak bir denge sağlanır ve oyuncuları rasyonel, verimli olmaya zorlar. Oyun kurallarını değiştirdiğiniz zaman oyuncular (devlet de buna dahil) rasyonaliteden uzaklaşarak, ‘friction free economy’de belirtildiği gibi verimsiz bir ekonomi ile bedel ödenir.
Refik Arkut mailin burasında, Nash dengesini daha iyi hatırlatmak için 5-6 yıl önce Tüted dergisinde yayınlanmış olan bir yazısını göndermiş. Eskimemiş bir yazı ve bir bölümübde “Oyun teorisi” kapsamında rekabeti kısaca analiz ediyor. Bu bölümü de yayınlıyoruz :
İşbirliği Üzerine……….
Joyeux Noel (Ateşkes) filminde, Birinci Dünya Savaşında Fransız, İskoç ve Alman askerleri arasındaki kanlı savaşta, kendiliğinden bir ateşkes oluşması gerçek olayı, içine biraz da romantizm sosu katılarak, anlatılır. Michigan Üniversitesi siyasal bilimler ve kamu politikası seçkin profesörü Robert Axelrod’un ‘The Evolution of Cooperation’ (İşbirliğinin Evrimi) kitabında da geniş olarak ele alınan bu olay aslında, merkezi bir otoritenin bulunmadığı bir ortamda – ‘oyun teorisine’ göre stratejik olan bir oyunda – tarafların işbirliğine yönelişin mümkün olup olmadığının araştırılmasıdır.
‘Prisoner’s Dilemma’ (Mahkumun Açmazı)[3] olarak bilinen bu yaygın oyun; tarafların (oyuncular) işbirliği yapması durumunda daha büyük bir kazanca (menfaata) sahip olabilmelerinin mümkün olmasına karşın, her oyuncunun ayrı ayrı bireysel menfaatini düşünerek işbirliği yapmamaları ve beraber kaybetmelerine neden olunan olayın soyut formulasyonudur.
Güven ortamının bulunmadığı bir yerde bencil davranışlara yaşamdan örnek mi istiyorsunuz? Trafikte (özellikle trafik ışıkları yoksa) sürücülerin davranışı, herhangi bir kuyrukta davranış, nükleer silahlanma, v.s … Benim burada amacım mahkum açmazını tartışmak değil.
Ancak Axelrod’un ‘tekrarlanmış mahkum açmazı’ oyunu bilgisayar benzeşim yarışmasına değinmek istiyorum. Burada, kendi alanlarında tanınmış çeşitli meslek mensuplarından ‘tekralanmış mahkum açmazı oyunu’ için programlar yazmaları istenir. Yani önerilen stratejiler karşılıklı ve tekrarlı olarak yarıştırılır. En çok puan alan kazanan strateji, hayret edilecek şekilde en kısa program olan ‘tit for tat’ (kısasa kısas) stratejisidir. Kısaca, bu stratejiyi uygulayan oyuncu oyuna işbirliği yaparak başlar ve ondan sonra karşı tarafın tercihi ne ise bir sonraki tercihinde bunu uygular.
Başka bir deyişle, strateji açıkgöz (ve açgözlü) olma, işbirliği yapılmazsa sen de karşılık ver ve işbirliğine dönülürse sen de yap yani bağışla kin tutma şeklinde özetlenebilir.
Yukarıda değinilen olguya benzer bir açıklamayı ingiliz iktisatcı Garrett Hardin 1968’de Science dergisinde yazdığı ‘The Tragedy of the Commons’ (ortak malların tradejisi) makalesinde ortak malların kullanımı için açıklamıştır. Burada, ortak malın, örneğin müşterek kullanılan otlak veya su kaynakları gibi doğal kaynaklar, kullanımında sınırlama olmaması durumunda bu kaynaktan hiç kimsenin yararlanamayacağı vurgulanır. Neden olarak birey için marjinal faydanın topluluk açısından marjinal maliyetten çok fazla olması gösterilir.
Refik Arkut’un yazdıkları sektörde rekabetin koşulları üzerine daha farklı düşünmemizi gerektirdiğini hatırlattı bana. Ne tesadüf ki; bugün Bakan Binali Yıldırım’ın 3G imtiyaz sözleşmeleri imza töreninde şöyle sözler söyledi :
Hem herkesin yaşamasını sağlayacak koşulları, hem de ülkenin bilgi toplumuna olmasını sağlayacak koşulları oluşturmaya çalışıyoruz. Herkes birlikte yaşayabilirliği gerektiren koşulları kendisi yapıyorsa tamam. Ama yapmıyorsa bizim yaptıracak araçlarımız var.
Bu sözleri beğendik, bizim de isteğimiz Bakan Yıldırım’un bu sözlerinin sektörün her tarafına ve tamamına uygulanmasıdır.