Bu yazı dizisinin ilk 2 bölümünü İyiler ve Kötüler – I ve İyiler ve Kötüler – I başlıkları altında okuyabilirsiniz.
Önceki bölümlerde, doğada sistemler ve canlılar arasındaki alışverişi incelemiş ve bunun insan toplumlarına ideal uygulamasının nasıl olacağını tartışmıştık.
İnsanlar arasında böyle bir sistemin neden gelişmediği ve günümüz toplumlarında “sahtekarların” sayısal olarak oldukça bol olmasının nedenine gelince:
Hücreler, kendilerini oluşturan temel yapıtaşlarındaki bilgilerin toplamsal bileşkesinden oluştuklarından, otomatik olarak bu temel ilkeleri kendilerine uygun şekle dönüştürüp, çevrelerinde kendilerini etkileyen ve ilgilendiren tüm öğeleri algılamaya yönelik duyu organları gibi yeni aygıtlar oluşturmaya başlamışlardır. Her hücre, dolayısıyla her canlı, çevresinde kendisini etkileyen faktörleri ve bu faktörlerdeki değişimleri algılayıp, bu verileri bilgi-işlem sisteminde değerlendirip, çıkan sonuca göre kendisine bir yön ve yer belirler!
Giriş bölümünde belirtildiği üzere, “bilgi” bir şeyi yapabilmenin, “olmazsa-olmaz” olan tek koşuludur. Ve doğal sistemin arkasındaki “evrensel enerji bankası” hep en ekonomik yapılara yatırım yapmakta, enerji sürekli olarak, en ekonomik olan sisteme doğru akmaktadır. Bu durumun farkında olan canlılar, sürekli olarak, birbirleriyle en ekonomik bedenleri oluşturma yarışı içindedirler. Bunun için her canlı oluşturduğu bilgileri “gen” denilen özel bilgi depolarında saklayıp, bu değerli bilgileri nesilden nesile aktaran sistemler geliştirmişlerdir.
Sürekli değişim-dönüşüm içindeki bu doğal sistemde saptayabildikleri periyodik ardalanmaları ve nelerin nelerden nasıl oluşturulduğu gibi temel bilgileri, belirli iç-saatler ve metabolik oluşum sitemleri şeklinde kalıtsal bilgi depolarında kayıt etmişler ve kendilerinden sonra gelecek nesillere kolaylık sağlamışlardır. Bu kalıtsal bilgilerle, bedenin genel çatısı ve temel faaliyet sistemleri oluşturulur. Tüm organlar bu kalıtsal bilgilere göre oluşturulup, yönlendirilirler.
Çocuk doğduğu anda var olan beyin kesimi, bu kalıtsal bilgilere göre örgütlenip oluşturulur ve iç-güdüsel denilen tüm faaliyetler bu kalıtsal bilgilerle denetlenirler. Bilgisayar terimiyle: “bedenlerin hardware” kesimi genetik bilgilere göre oluşturulur. Oluşturulan bu “hardware=beden”ler, çeşitli alanlarda ve derecelerde yeteneklere sahiptirler. Kimi belli sanat dallarında daha yeteneklidir, kimi belli spor dallarında, kimi plan-proje yapımı gibi tasarım alanlarında, vs.. Kimi “hardware=beden” ise hatalı ürün olarak ortaya çıkabilir!
Diğer taraftan, yine doğadaki sistemin sürekli değişim-dönüşüm içinde olduğu bilinciyle, her yeni koşula kolay uyum sağlasın ve bu sayede, değişim-dönüşüm içindeki bu doğal sisteme kolay adapte olsun diye, onlara katı kalıtsal kurallar bırakmamışlar; tersine onlara “öğrenme ve bu öğrendikleri bilgileri depolama ve kullanma” sistemi gibi ekstra bir “bellek” sistemi oluşturmuşlardır. Bu şekilde canlılarda eğitsel ve kalıtsal bilgi sistemleri şeklinde iki farklı davranış-belirleyici faktör oluşmuştur.
Eğitsel bilgi sistemi, bilgisayar terimiyle “software” olarak tanımlanabilir.
Bizler hücrelerimize birer kılıfız; onlar vasıtasıyla düşünür ve davranırız. Sorunlarımızı onlarla çözeriz, çünkü beynimizde faaliyet gösteren onlardır. Hücrelerimizin, sorunlarımızı çözecek şekilde örgütlenmelerini sağlama işlemine eğitim denir ve duyu organlarımızla onlara aktarılan verilerle yapılır.
Çocuk doğduğunda, şekilde görülen beyin kesitinin sadece sarı hattın altında bulunan (1) nolu kesimi mevcuttur. Bu beyin kesimindeki sinir hücreleri arası örgütlenme, genlerde kayıtlı bilgilere göre otomatik olarak oluşturulurlar ve bedenlerin iç işletim sistemini denetlerler.
Çocuk büyüdükçe, sarı hattın üstündeki beyin kesimi (2 nolu bölge) oluşmaya başlar ve buradaki sinir hücrelerinin örgütlenmesi, duyu organlarından gelen bilgilere dayanılarak gerçekleştirilir. Duyu organlarından gelecek bilgiler, değişen çevre faktörlerince ve de “eğitime” bağlı olduğundan, buradaki oluşturulacak bilgi deposu ve işletim sistemi “eğitsel” (ve de değişken) bilgi sistemi olarak ayırt edilir.
Çok çeşitli aletlerin bulunduğu ortamda yetişen canlıların beyinlerindeki sinir hücresi sayısı, sade ortamdakilere oranla neredeyse iki katıdır ve sinir hücreleri arası bağlantı oluşturma oranları da o oranda daha fazladır! Faktörlerin çok olduğu ortamda yetişen canlıların beyinlerinde, duyu organlarıyla çevrelerinde algıladıkları “top, boru, merdiven, döner çark, vs.” gibi öğeleri betimleyen sinir hücreleri gurupları ve bu öğeler arası ilişkileri tanımlayan sinir hücreleri arası bağlantılar oluşmuş iken, sade ortamda yetişen bir canlı, bu tür nesnelerden tamamen habersiz olarak yetişmiş olduğundan, beyninde bu tür nesneleri betimleyen ve ilişkilendiren sinir hücreleri ağı noksan olmuş olacaktır!
İşte bu nedenlerden dolayı, canlıların doğduktan sonraki eğitimleri, onların temel davranışlarını etkileyen işletim sisteminin ana-çatısını oluşturur ve bu ana-çatı-oluşturma sistemi çocukluk evresi eğitiminde tamamlanır.
Burada dikkat edilecek ana nokta şudur: Beyinlerdeki hücrelerin eğitimi, canlının hemen doğumundan sonraki evrede ana hatlarıyla oluşturulur ve sabitlenir. Canlı büyüdükten sonra ancak çok ufak değişiklikler yapılabilir!!!
Topoff (1999) ve ekibinin yaptığı araştırmalarda şu bulgu saptanmıştır: Polyergus isimli sarı karınca cinsinin parazitik bir yaşamı vardır ve hayatını sürdürebilmek için, Formica isimli siyah karıncaları kullanmaktadır. Yöntemleri şudur: Polyergus işçileri, çevredeki Formica yuvalarına sızarak, onların yuvalarından henüz pupa durumundaki larvaları aşırıp, kendi yuvalarına taşırlar. Polyergus yuvalarında dünyaya gelen Formica işçileri kendilerini o yuvaya ait olarak görmeye başlarlar ve doğdukları bu Polyergus yuvasının tüm işlerini yaparlar: besin toplamaya çıkarlar, yuvadaki temizlik işlerini yaparlar, vs.. Bu yuvalarda Polyergus kraliçesi ve işçileri, “efendi” pozisyonundadırlar; Formica işçileri ise, “köle işçi” konumundadırlar. Bu “köle işçiler” öylesine “köleliği” benimsemişlerdir ki, besin toplamaları sırasında dışarıda karşılaştıkları kendi soydaşlarını yabancı görüp, onlarla kavga ederler!
Benzer şekilde; civ-civler yumurtadan çıktıkları anda gördükleri ilk canlıyı, en yakın dostları kabul ederler! (İnsanlardan kaçmadan yaşayan kuşlar bu şekilde büyümüşlerdir.)
Bu durum insanlarda da aynıdır: İnsanların düşünce ve davranışları, çocukluk evresinde onlara aktarılan ilk bilgilerle belirlenir. Dünyaya yeni gelen bir çocuğun beynindeki bilgi depolayıcı hücreler, henüz birbirleriyle bağlantı oluşturmamışlardır. Bu nedenle yeni doğan bir çocukta henüz bilgi ve bilinç oluşmamıştır. Duyu organlarından gelen verilere göre, ilgili sinir hücreleri bir-birleriyle, zaman içinde gerekli bağlantıları yaparak, söz konusu bilgiyi betimleyecek gerekli sinyal ardışımlarını oluşturmaya başlarlar ve bu şekilde çocuk büyüdükçe, çevresiyle etkileştikçe, bilgi ve bilinç-sistemi de o oranda artmaya başlar. İşte bu nedenle, eğitim çok çok önemlidir, ne ekersek onu biçmek zorunda kalırız. (Sosyal yaşamda bu olgu paradigma olarak bilinir)
Bu yazı dizisinin son bölümünü İyiler ve Kötüler – IV başlığı altında okuyabilirsiniz.