21ci yüzyılda, tam da elektronik iletişimin böylesine arttığı bir dönemde yani daha fazla önemli olduğu bir yüzyılda, “Kişisel Verilerin Korunması” konusunun iyi anlaşılıp, anlaşılmadığı belirsiz. Bu konuda geçen hafta yayınlanan bir haber ufak bir tartışma yarattı.
Haberin konusu, bir FETÖ yetkilisinin (haberde başbakanlık imamı olduğu belirtiliyor) tespit edilme yöntemiydi [1]. 15 temmuz sonrasında toplumda oluşan büyük tepki nedeniyle, bu kişilerin ince analiz ve yöntemler kullanılarak tespiti bir başarı olarak görülebilir ama bir yandan da hukuk çerçevesinin iyi çizilmesi ve aşılmaması önemli. İyi ya da kötü yönleriyle bir “Kişisel Verilerin Korunması” kanunumuz var. 6698 sayılı ve nisan 2016’da Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren bu kanun, diğerleri yanında “sağlık” verilerini de korumayı hedefliyor. Ama uygulamasına dikkat ediliyor mu? Konuyu inceledik..
İlacından Hareket Ederek Kimlik Doğrulama
Tespit sürecinde, itirafçı olan bir FETÖ mensubunun verdiği bilgiler üzerine “Ahmet” kod isimli bir “Başbakanlık İmamı” olduğu anlaşılıyor. Ancak gizli tanığın verdiği bilgiler ile başbakanlık imamının bulunması imkânsız gibi görünüyor. Çünkü gizli tanık başbakanlık imamı olarak belirttiği kişi hakkında sadece kod ismini, sağlık bakanlığında çalıştığını, 40-45 yaşlarında bir memur olduğunu ve belli bir hastalık için bazı ilaçlar kullandığını belirtiyor.
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Erdoğan Bayrakdar’ın önce MİT ve Emniyet İstihbarattan bilgi istediği ama bu bilgilerle herhangi bir kişiye ulaşılamadığı raporlanmış. Bunun üzerine, Sağlık Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na soruluyor. İtirafçı tanığın FETÖ imamının en son Ankara’nın Keçiören ilçesinde çalıştığını tahmin etmesi üzerine, belirtilen özelliklere sahip bakanlık memurlarının isim listesi çıkartılıyor. Elemelerden sonra gizli tanığın verdiği eşkâle uyan beş isim belirleniyor ve bunların 3’ünün Bylock kullandığı anlaşılıyor. Daha sonra, bu 3 kişinin resimleri gizli tanığa gösteriliyor ve kişi tespit ediliyor.
Ancak bundan sonraki aşama çok ilginç; çünkü savcılık şüpheli isimlerin kullanmış olduğu ilaçların incelenmesini istiyor. Kullandığı ilaçlardan da ilgili kişinin gizli tanık tarafından bahsedilen “Başbakanlık İmamı” olduğu doğrulaması yapılıyor.
KSV’nin Kullanımı Hukuka Aykırı Değil, Haberdeki İşlenme Şekli Ciddi Sorunlar Taşıyor
Bu noktada tartışılan husus, suç şüphesi altındaki bir kişinin kişisel sağlık verilerinin kullanılması yoluyla “tespiti” oluyor. Yani Kişisel sağlık verilerinin kayıt altına alınmasının, hukuksal durumlarda belge olarak kullanımı söz konusu. Ama diğer tartışma şu; “suçlu” ya da “suç şüphesi” olan kişinin sağlık verilerinin detayları ile basında yer alması. Konuyu Köksal Partners’dan Avukat Mehmet Ali Köksal’a sorduk. Köksal, konunun 2 boyutu olduğunu belirtti ve şunları söyledi :
Haberi inceledim. Bu haberi ve habere konu soruşturmayı ayrı ayrı ele almakta fayda var. Önce habere konusoruşturmayı değerlendirecek olursak:
6698 sy. KVKK’nın 28. Maddesinde Kişisel Verilerin Korunması Kanunun uygulanmayacağı istisnai durumlar düzenlenmiştir. 28.maddenin 1. fırkasının (ç) ve (d) bentleri aşağıdaki gibidir:
ç) Kişisel verilerin millî savunmayı, millî güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini veya ekonomik güvenliği sağlamaya yönelik olarak kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında işlenmesi.
d) Kişisel verilerin soruşturma, kovuşturma, yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları veya infaz mercileri tarafından işlenmesi.
Görüleceği üzere soruşturma ve kovuşturma veya yargılama aşamasındaki yargı makamları işlemleri açık bir şekilde KVKK kapsamı dışında tutulmuştur. Bu nedenle halihazırda yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamında savcılık talimatı ile bu bilgilerin talep edilmesi nedeniyle kişisel verilerin veya hassas kişisel verilerin işlenmesi 6698 sy. Kanun’a ve Anayasa’nın ilgili maddesine aykırı olmayacaktır.
Diğer yandan bu olay ile ilgili haberi değerlendirecek olursak:
Türkiye’de basın özgürlüğü ve düşünce ve ifade özgürlüğünün AB standartlarında uygulanabildiğini söylemek mümkün değildir. Ancak, eğer iktidarın lehine ise basın özgürlüğünü veya düşünce ve ifade özgürlüğün sonuna kadar kullanmakta hatta bu arada başka hakları çiğnemekte bir sorun görülmemektedir. Bu açıdan haber bir çok başka haber gibi ciddi anlamda sorunludur. Şöyle ki; öncelikle haberde adı geçen kişi henüz mahkum olmuş bir kişi değildir. Şüpheli veya sanıktır. Her iki durumda da masumiyet karinesinden yararlanması gerekir.
İkincisi, soruşturma gizli bir işlemdir. Soruşturmaya ilişkin usul işlemlerinin habere konu edilmesi başlı başına bir hukuk ihlalidir. Çünkü, CMK m. 157’ye göre bu işlem soruşturmanın gizliliği ilkesine aykırı olup, TCK m.285’e göre bu “gizliliğin ihlali” suçunu oluşturur.
Ayrıca, bu haberde habere konu kişi ile ilgili çok sayıda kişisel veri hukuka ve yukarıda açıklandığı üzere soruşturmanın gizliliği ilkesine aykırı şekilde ifşa edilmektedir. Elbette ki, kamuoyunun aşırı şekilde ilgisi olan FETÖ soruşturmasına ilişkin bu ve benzeri haberler yapılacaktır. Ancak, bu ve benzeri haberler yapılırken kişilerin hakları ve hukuk kurallarına uygun şekilde yapılması gerekir. Örneğin burada kişinin adı yerine baş harfleri verilebilir, hassas kişisel verisi olan sağlık bilgileri açık şekilde ifade edilmeden haberleştirilebilirdi.
FETÖ ve yarattıkları olaylar, yaygınlıkları her açıdan korkutucu. Ancak bu kişilerin soruşturma ya da sonraki aşamasında hukuki haklarının aşılmaması lazım.