Türkiye çok tartışmalı bir “yerel seçim” yaşadı ve süreç devam ediyor. Tartışmaların ana odağında “İstanbul Büyükşehir Belediyesi” için verilen oylardan sadece büyükşehir başkanlık seçimi için verilenin iptali vardı. 31 mart sonrasındaki süreçte AKP tarafından iptal için çeşitli nedenler ileriye sürüldü. Onlardan birisi “Kısıtlı Seçmen Verileri” idi [1].
turk-internet.com devamlı okuyucularının bildiği gibi, kişisel veriler konusunu en derinlikli işleyen haber portallerinin başındadır. Bu nedenle olay çok ilgimizi çekti. Çünkü 2016 yılında yani 3 yıl önce yayınlanan “6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması” kanunu var [2]. Avrupa’da da GDPR olarak adlandırılan benzer bir kanun çok titiz uygulamalar içeriyor.
Her 2 kanunun içinde önemli bir bölüm “Kişisel Sağlık Verileri” ile ilgili. “Kısıtlı Seçmen Verileri” içinde ise antidepresan kullanan bir kişiden bahsediliyor [3].
Tabi biz de, kişisel veriler konusu bu kadar hassasken, bu konuda bir de “Üst Kurul” kurulmuşken, acaba durum nedir? diye merak ettik.
Kısıtlı seçmen verilerinin, Türk Tabibler Birliği tarafından mahkemeye taşınan e-Nabız uygulamasından alındığı anlaşılıyor. e-Nabız halen çok tartışmalı bir konu [4].
Konuyu Türk Tabipleri Birliği Hukuk Danışmanı Avukat Mustafa Güler’e sorduk. Cevapları şu şekilde;
YSK’nın “kısıtlı seçmen” dediği gruba kimler girer?
Anayasamıza göre seçme hakkı 18 yaşını bitirmiş her Türk vatandaşının hakkıdır. Bu temel kuralın istisnası da Anayasa’da “Silah altında bulunan er ve erbaşlar ile askeri öğrenciler, taksirli suçlardan hüküm giyenler hariç ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlüler oy kullanamazlar.” şeklinde ifade edilmiştir.
Anayasa’da yer almamakla birlikte 298 sayılı seçim yasasında, Anayasa’da belirtilen oy hakkından yasaklanan grup oy kullanamayacak olanlar şeklinde belirtilirken “Kısıtlı olanlar” ve “Kamu hizmetinden yasaklı olanlar” da seçmen olamayanlar şeklinde belirlenmiştir.
Oy hakkından yoksun bırakılanlar da Anayasa’da düzenlenmiş iken yasaya konulan hükümlerle bunlar dışında bir takım kişilerin de oy kullanmasının engellenmesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ilişkin tartışma bir kenara bırakılarak kısıtlılığın seçme hakkına etkisine baktığımızda, 298 sayılı Yasa bize yeterli ışık tutmamaktadır.
Zira, Türk Medeni Kanununda (TMK) dört ayrı kısıtlama bulunmakta ancak bunların bir kısmının kişinin oy hakkından yoksun tutulmasına sebep olacak bir yanı bulunmamaktadır. Örneğin, yaşlılığı, engelliliği, deneyimsizliği veya ağır hastalığı sebebiyle işlerini gerektiği gibi yönetemediğini belirterek kişinin kendisi de kısıtlanmasını talep edebilir. Bu sebeple kısıtlanan kişinin oy vermeye ilişkin seçme hakkını kullanmasının engellenmesi için hiçbir haklı sebep yoktur.
Yüksek Seçim Kurulu, bütün kısıtlıların değil, TMK m. 405 ve 406. maddelere göre kısıtlananların seçme hakkının olmadığını belirtmektedir. 405. Madde akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle, 406. madde ise savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim sebebiyle kısıtlanmayı düzenlemektedir.
Kısıtlama kararını kim veriyor?
Kısıtlama kararı mahkeme tarafından verilir. Kısıtlama sebebine göre yapılacak araştırmadan sonra, yasada belirtilen sebeplerin varlığı saptanırsa kısıtlama kararı verilir. Bu karar, gerekli itiraz süreçleri tamamlanarak kesinleştiğinde hüküm ifade edebilir, ancak kesinleştikten sonra uygulanabilir. Bir başka anlatımla, hakkında mahkeme tarafından kısıtlama kararı verilmiş olsa dahi, bu karar kesinleşene kadar ilgililer seçmen listesinde yer alır ve o kullanma hakkına da sahiptir.
AKP’nin YSK’ya yaptığı kısıtlı seçmen başvurusunda kişisel sağlık verileri mi kullanılmış oluyor?
Özellikle akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol ve madde bağımlılığı gibi kısıtlama sebepleri ancak hekim raporlarıyla saptanabilen olgulardır. AKP’nin YSK’ya yaptığı iptal başvurusunda belirttiği ve dilekçe ekinde liste halinde sunduğu isimlerle ilgili bu bilgilerin kişisel sağlık verisi olduğu tartışmasızdır. Söz konusu veriler uluslararası sözleşmelerin yanı sıra Anayasa, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ve Türk Ceza Kanunu ile korunmaktadır.
Bu veriler nereden bulunuyor? Örneğin Hastanelerde “hasta bilgileri gizlidir” deniliyor. O zaman nereden alınabiliyor?
Sağlık Bakanlığı, hiçbir yasal temele dayanmamasına karşın, 2013 yılından başlayarak, bütün sağlık verilerini kendi bünyesinde oluşturduğu bir merkezde toplamaya çalışıyor. Bu amaçla birkaç kez çıkartılan yasalar Anayasa Mahkemesi tarafından yönetmelik ve genelge gibi düzenlemeler de Danıştay tarafından iptal edildi. En son, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ile yapılan bir takım düzenlemelerle bu veri toplama sistemine yasallık kazandırıldıysa da veri toplama için gerekli yönetmelik halen çıkartılamadığından hukuki sorun devam etmektedir. Buna karşın Sağlık Bakanlığı sağlık kuruluşlarına yönelik fiili sıkıştırmalarla kişisel verileri büyük ölçüde toplamaktadır. Dolayısıyla, AKP’nin YSK’ya sunduğu listenin elde edilebileceği kaynak Sağlık Bakanlığında bulunan e-Nabız olarak isimlendirilen veri sistemidir.
Bu tür verilerden yola çıkılarak kişilerle ilgili herhangi bir yargısal işlem yapılmış ise bu kez Adalet Bakanlığı tarafından işletilen Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) verilerin depolandığı yer olarak karşımıza çıkmaktadır. AKP’nin veri temin ettiği yerlerden birinin de UYAP olduğu, ismi belirtilen bir kısım seçmenin kısıtlamayla ilgili davasının bulunmasından anlaşılmaktadır.
Bu verileri kimler ve hangi düzeyde alabilirler?
Sağlık Bakanlığında toplanan bu verilere ancak mahkeme kararı ile erişilebilir; Bakanlık bürokrasisinin bu verilere erişerek kişilerin sağlık raporları veya ilaç kullanım bilgilerini herhangi bir yere vermeleri suçtur. Aynı şekilde UYAP’ta toplanan veriler de yargı makamları tarafından ancak yargısal süreçler gerektirdiğinde ve sınırlı olarak erişilebilir.
Bu alanda meslek örgütleri neler yapıyor?
Türk Tabipleri Birliği, Türk Dişhekimleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği ve Türkiye Barolar Birliği’nin ortaklaşa yürüttüğü Kişisel Sağlık Verileri Çalışma Grubu tarafından düzenlenen toplantılarda özellikle sağlık verilerinin önemine vurgu yapılarak bu verilerin korunması için verilerin kimlikli bir şekilde ve tek merkezde toplanmasının sakıncaları dile getirilmektedir. Yine bu yaklaşımla, Sağlık Bakanlığının hukuka aykırı veri toplama çabasına karşı açılan davalarda Bakanlık, bu verilerin ancak hasta veya yetkilendirdiği hekimler tarafından görülebileceğini belirtmekte ise de bu verilere erişim ve paylaşıma ilişkin önemli sorunlar ve açıklar bulunduğu son yaşanan olaylarla kanıtlanmıştır.
Basına yansıyan haberlerde “antidepresan alan kadın” ifadesi var. Bu bilgi alınabilir mi?
Bütün verilerimizi toplayan bir sistemin varlığı karşısında ilaç kullanım bilgilerinin alınması teknik olarak mümkündür; kuşku yok ki bu bilginin bu şekilde alınması da paylaşılması da hukuka aykırıdır, suçtur.
Siyasi partilerin kişilerin adları ile bu bilgiye ulaşması gerekli midir? Ya da kısıtlı seçmen konusu nerede sonuçlanır?
Seçmen niteliğine sahip olan kişi mahkeme kararıyla kısıtlanır. Bu karar kesinleştiğinde kişinin nüfus kaydına gerekli bilgi/şerh düşülmekte, dolayısıyla seçmen niteliğini kaybetmektedir. Bu aşamadan önce kişinin kısıtlanmasına sebep olabilecek olguların siyasi partiler tarafından bilinmesinde hiçbir yarar yoktur, çünkü kesin bir karar olmadığı sürece kullanılan ilaç bilgisi veya sağlık raporu gibi sebeplerle seçme hakkının ortadan kaldırılması söz konusu değildir.
Bu verilerin alınması normal midir? Değilse ne tür sorunlara yol açar?
Kişisel sağlık verilerinin hukuka aykırı olarak elde edilmesi veya paylaşılması anayasal koruma altındaki bir hakkın ihlalidir ve suçtur. Diğer taraftan, bu verilerin böylesine pervasızca kullanılması kişilerin kayıtlı sağlık hizmeti almaktan kaçınmalarına sebep olabilecek, oy kullanma meselesinden çok daha vahim sonuçları olabilecektir. Hasta ile hekim arasındaki güven ilişkisinin değeri binlerce yıldır bilinir ve korunur iken şimdi bir seçim sonucunu tartışmaya açmak için, Devletin araç ve sistemleri de kullanılarak bu hakkı ihlal etmek kesinlikle kabul edilemez bir durumdur.
Bir ihlal varsa, bu konuda kişilerin (kısıtlı seçmen) ne yapması gerekir?
Kişisel verileri hukuka aykırı olarak paylaşılan kişiler, öncelikle Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’na başvurarak kişisel verilerinin işlenmesiyle ilgili bilgi isteyebilir; Kişisel Verileri Koruma Kurulu’na veri ihlali sebebiyle şikayette bulunabilir, kişisel verilerinin hukuka aykırı olarak işlendiğini belirterek Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunabilir ve ihlali gerçekleştirenler aleyhine tazminat davası açabilir.
[2] 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu
[3] Doktora gidip antidepresan kullandı, YSK ‘kısıtlı seçmen’ listesine aldı
[4] Sağlık Bilgi Sistemlerinde Mahremiyet ve Güvenlik ODTÜ’de Tartışıldı