Acaba sıradan bir vatandaş olarak mektup atsam kaçından cevap gelir, kaçı mektubu okur, kaçının sekreteri okur soruları bunalttı beni. Zaten bilişime olan yakınlıklarını merak edip dururdum. Ben de aşağıdaki mektubu yazdım vekillerimize.
———————
Sayin Vekil,
Ben 32 yaşında, şimdiye dek her oylamada oyunu vermiş, vergisini düzenli ödeyen; eğitimini ve dahi mecburi hizmetini tamamlamış; herhangi bir partiyle oyunu atarken adı sadece kendinde saklı oyunu basmaktan kelli hiçbir iliskisi olmayan sivil bir vatandaşım.
1995 yılından bu yana internet ve bilgi teknolojileriyle uğraşmaktayım. Ülkemi seviyor, bilgisayar ve iletişim teknolojilerinin bu ülkeye çok şeyler kazandıracağına inanıyorum.
Ne var ki ülkenin içinde bulunduğu durumda bilişime gereken önemi vermediği, hatta veremeyeceği konusunda derin şüphelerim var. Bu şüphelerimi ortadan kaldırabilmek için sizlere bu mektubu gönderiyorum. Bu bir saadet zinciri mektubu değil. Buna cevap verdiğiniz için üç vakte kadar piyangodan para veya seçim bölgenizden oy kazanmayacaksınız. Hatta mantık çerçevesinde baktığımızda içinizden sadece biri benim oyumu alacak.
Ben sizden iş, para, mevki, araba beklemiyorum. Ben sizden Türkiye’nin yarını için bir umut ışığı bekliyorum. Pazartesi sabahı elinizde olacağına inandığım bu mektuba Çarşamba akşamına kadar vereceğiniz cevap, bir mektup değil, sadece mektubu okuduğunuza dair bir kelimelik cevap, benim ülkemin yarınlarına dair beklentilerimi güçlendirecek.
Eğer ayrıca zahmete girer, lütfedip bilgisayar ve internet teknolojileri konusunda kafanızdan geçenleri bana aktarırsanız bunları benim gibi yarını düşünen binlerce insana aktarmak üzere size söz veriyorum.
————————-
Bilişimin meclisteki vekilleri…
Çok kısa bir zaman dilimi içinde, hemen cevap geldi birçok vekilimizden. Heyecanla açtım mektupları. Ama ne yazık ki bunlar milletvekillerimizin e-posta kotalarını aştığını anlatan, mektubumun ulaştırılamadığını söyleyen bilgilendirme e-postalarıydı.
Aslında belki de o kadar üzülecek bir şey yok. Belki her Allah’ın günü o kadar çok mektup geliyordur ki… Zaten meclis tatilde… Zaten çok işleri… Hayır iyi ya da kötü yorum yapmak istemiyorum. Kimseyi övmek ya da yermek ve hatta kurtarmak benim işim değil.
ilk günün sonunda ilginç bir şekilde, konuyla gerçekten ilgili milletvekillerinden mektuplar gelmeye başladı. İlk mektubu Mustafa Gazalcı gönderdi. “Mektubunuzu aldım” diyerek bizde ilk umut ışığını yaktı sayın Gazalcı. Gecenin bir köründe atmıştı mektubu. Taş atıp kolu yorulmamıştı. En azından bir bilişimciyi mutlu etmişti.
Ardından sabah mesaisinin başlamasıyla birlikte ilk mektup İsmail Değerli‘den geldi. Kendi yazmıştı. “Yazınızı okudum. bilişim teknolojisinin herkesin bilmesi, kullanması ve katkı sunması gerektiğine inaniyorum.” diyordu. “İçimiz umut doldu” mesajıyla teşekkür ettim sayın Değerli’ye. Taş atıp kolu yorulmamıştı. En azından bir bilişimciyi mutlu etmişti.
Ardından Canan Arıtman’ın danışmanı Hafize Er bir mektup göndererek vekilinin şehir dışında olduğunu, e-postalarına kendisinin baktığını iletti. İyi bir kullanıcı olarak başta bu bana ters geldiyse de tbmm.gov.tr uzantılı bir adresin “iş adresi” sayılabileceğini düşünüp; koskoca bilişim şirketi sahiplerinin ve genel müdürlerinin de aynı şekilde e-postalarına asistanlarının baktığını kaynak alarak bunu normal karşıladım. Sonuçta bir milletvekilinin sınıf arkadaşlarıyla yazışırken bu adresi kullanması zaten yeterince ukalalık olurdu. Özel olayan bu adrese asistanların bakmasından daha doğru bir şey olamazdı zaten. Üstelik taş atıp kolu yorulmamıştı. En azından bir bilişimciyi mutlu etmişti milletvekilimiz ve onun asistanı.
Ardından Ömer Abuşoğlu‘nun, okundu bilgisi geldi. Mektubumu görmüştü. Alındı göndermişti.
İlk gün öğleden sonra ilk mektup Mahmut Durdu‘dan geldi. Kendisi bir “avukat milletvekili”… Açık yüreklilikle “internet ve bilişimle ilgili pek bir bilgim olmadığını belirtmeliyim. Ama siz gençlerin bu ülkeyi daha ilerilere götüreceğine olan inancım sizlerin bu tür çabaları karşısında daha da artmaktadır. Size ve sizin şahsınızda bu ülkeyi ileriye götürmek isteyen bütün gençlere saygı ve sevgilerimi,hürmet ve muhabbetle sunarım.” mesajı gönderdi. Sayın Durdu bir noktada yanılıyordu: O kendi e-postasına cevap vererek, içinde bilişim için bir umut besleyerek zaten bu konulara ilgili olduğunu kanıtlamıştı. Taş atıp kolu yorulmamıştı. En azından bir bilişimciyi mutlu etmişti.
Ardından Yakup Kepenek‘ten okundu bilgisi geldi. İlk günü bu şekilde tamamladık.
Ertesi günün ilk okundu bilgisi Ali Oksal‘dan geldi. Sonra Hakkı Ülkü‘den. Sonra Hakkı Akalın‘dan. Sayın Akalın’ın mesajının altında güzel bir dipnot vardı: “Bu bir alındı bilgisidir. Mesajın okunduğunu göstermeyebilir.” Olsun ben hep içimde bu mektupların okunduğu ve anlaşıldığı hissini taşıyacağım. Akşama doğru Muzaffer Külcü‘nün elektronik posta okundu ibaresi geldi.
Daha geç vakitlerde beni şaşırtan bir e-posta çıktı karşıma. Mehmet Tekelioğlu‘ndan geliyordu ve şöyle diyordu: “(…)
Bu kadar kötümser olmanızı anlayamıyorum. Elbette bizler sizin sesinize kulak vermek durumundayız. Ben daha önce üniversitede çalışıyordum. Bilgisayar teknolojisine kısmen hakim olduğumu düşünüyorum. Ancak elbetteki herkesin ilgi alanı farklı. Bilgisayarı ve bilgisayar programlarını hem kendisi kullanan hem de lisans ve doktora öğrencilerine kullanma zorunluluğu getiren birisiydim. Mühendislik amaçlı programları hem kendim geniş bir şekilde kullandım hem de bunları etrafıma öğrettim. Şimdi ancak yazı yazmak ve haberleşmek için kullanmaya vakit bulabiliyorum. Bilmem bu söylediklerim sizi tatmin etti mi…”
Mektup beni tatminden çok tedirgin etti. Ben milletvekillerimden hangisi daha bilişimci anlamak için üriner bir yarış başlatmak istememiştim. Aklımdan geçen onların bilişime olan yaklaşımını görebilmekti. Sayın Tekelioğlu’nun mektubu beni tatminden çok mutlu etti, huzur verdi. Mecliste bu gibi vekillerin olduğunu biliyor olmak herkese huzur vermeli. Yeter ki arada bir biz bilişim tutkunlarına “biz buradayız” desinler.
Üçüncü gün öğleden sonra Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen’in asistanı Ahmet Sevgili‘den bir e-posta geldi: “Devlet Bakanımız sayın Kürşad Tüzmen’in yurtdışı seyahati nedeniyle mailinizi göremediğini, yurda döndükten sonra kendilerine aktaracağımı bilgilerinize sunarım.” Hükümette bu kadar faal bir kişinin cevap verebilmesi bile mucizeydi. Bu bakımdan bu kısa cevap bile beni çok mutlu etti.
Ardından Öner Gülyeşil, Ahmet Münir Erkal okudu mektubumu.
Aslında düşünecek olursanız sayı hiç de küçümsenmeyecek kadar fazla. E-postasında sorun olmayan, dalga geçildiğini düşünmeyen, tatildeki meclis dışında bilgisayarına ulaşabilen milletvekilleri bunlar. E-devlet derken bu tür minik hareketleri de yapmalıyız. O insanları bunaltmadan… Bilişimi iş istemek, aş istemek gibi şeylere alet etmeden. Onları yeni yapılan site spamleriyle boğmadan. belki onların “henüz bilmediği bir şeyi” görmelerine yardımcı olarak. Onlar da insan. Evet milletvekili çok ulu bir yerde gibi gözüküyor ama bakın onlar da bizim gibi e-posta atıyor, aynı internette, aynı sayfalarda geziniyor.
Umarım milletvekillerimiz, bizlerden ve Türkiye’den bu minik teknolojik yardımları, yatırımları ve fikirleri esirgemezler. Milletvekillerimiz kendilerine birer internet sitesi yapsa, kendi isimlerini duyursalar bile bizim için önemli bir atılım olur bu. Ben buradan beyan ve taahhüt ediyorum: Onlar için her tür teknolojik altyapıyı kuracağıma, arzu ettikleri takdirde sitelerini çekip çevirmek için, Türkiye’nin e-yarınlara ulaşması için tüm çabayı bila bedel sarfedeceğime söz veriyorum.
Yeter ki gelsinler, internete girsinler…