Bu yazının önceki bölümlerini
- Tasarımların Uluslararası Başvurusu, Tescili ve Korunması – 1
- Tasarımların Uluslararası Başvurusu, Tescili ve Korunması – 2
- Tasarımların Uluslararası Başvurusu, Tescili ve Korunması – 3
- Tasarımların Uluslararası Başvurusu, Tescili ve Korunması – 4
başlıkları altında okuyabilirsiniz.
V. SONUÇ
Sanayileşmeden sonra, fikri mülkiyet haklarıyla ilgili uluslararası düzeyde birtakım anlaşmalar yapılmış ve yürürlüğe girmiştir. Ancak son zamanlarda dünya ticaretindeki bu artışa paralel olarak bu düzenlemeler de hızını artırmıştır.
Gerçekten, son zamanlarda küreselleşmeyle birlikte dünya ticaretindeki hızlı artışa paralel olarak, fikri mülkiyet haklarının da uluslararası düzeyde korunması çok önemli hale gelmiştir. O kadar ki, bugün fikri mülkiyet hakları uluslararası ticari görüşmelerde gündemin ilk sıralarını işgal etmektedir.
Tescile tabi fikri mülkiyet hakları arasında marka ve patent önemli bir yer işgal etmektedir. Son yıllarda bunlara tasarımlar da eklenmiştir. Gerçekten, her geçen gün tasarımların ekonomideki artan önemine paralel olarak, tasarım korumasının da önemine vurgu yapılmaya başlanmıştır. Marka ve patentlerde olduğu gibi, günümüzde tasarımların da uluslararası düzeyde benzer şekilde korunması bir ihtiyaç haline gelmiştir.
Bu ihtiyacı gidermek için, geçen yüzyılın ilk çeyreğinde tasarımların uluslararası düzeyde başvurusunu ve tescilini kolaylaştırmak düşüncesiyle Lahey Anlaşması kabul edilmiştir. Bu Anlaşma, zaman zaman değişiklik geçirmiştir.
Anlaşmanın günümüz ihtiyaçlarına cevap vermediği dikkate alınarak, 1999 tarihinde Anlaşmada çok önemli değişiklikler yapan Cenevre Anlaşması imzalanmıştır. Türkiye’nin de imza koyduğu Cenevre Anlaşmasının kısa bir süre içinde yürürlüğe girmesi beklenmektedir.
Yukarıda da ifade edildiği üzere, fikri mülkiyet haklarında ülkesel koruma ilkesi benimsenmiştir. Ancak, devletlerin benzer uygulama yapması ve böylece hak sahiplerinin hak aramalarını kolaylaştırmak bakımından sınıflandırma gibi hususlarda, uluslararası anlaşmalar kabul edilmiştir. Bu bağlamda Locarno Anlaşması tasarımların sınıflandırılmasına ilişkin olup, ülkemiz de bu anlaşmaya taraftır. Anlaşmanın ilgili hükümleri gereği oluşturulan Uzmanlar Komitesi belli dönemlerde toplanarak, tasarımlar için kabul edilen uluslararası listeyi değiştirerek yenilemektedir. Yine, koruma her ne kadar ülkesel de olsa, tasarımların uluslar arası tescilini kolaylaştıran Lahey Anlaşması konuya ilişkin çok önemli bir işleve sahiptir. Cenevre Anlaşmasının yürürlüğe girmesiyle, başvuru ve tescil sistemindeki basitleştirme ve esneklik sayesinde Anlaşmanın coğrafi alanın bir hayli genişlemesi beklenmektedir. Cenevre Anlaşmasının hazırlık çalışmalarına yoğun ilgi gösterilmesi bu beklentiyi artırmaktadır.
Uluslararası başvuru, tescil ve sınıflandırmaya ilişkin Lahey, Cenevre ve Locarna Anlaşmaları maddi hukuka ilişkin hükümler içermemektedir. Tasarımlara ilişkin bu uluslararası anlaşmalar, sadece başvuru ve tescili kolaylaştırmaya yöneliktir. Bugün nasıl ki, dünya patenti, dünya markası kavramlarından söz edilemiyorsa, dünya tasarımı da telaffuz edilemez. Bununla birlikte, bölgesel korumayı gerçekleştiren AB Hukuku burada anılmalıdır. Bugün, bir Topluluk Tasarımına sahip olan kişinin hakkı, 15 AB üyesi ülkede aynı şekilde ve tek hukuk (AB Hukuku) çerçevesinde korunmaktadır.
Bu açıklamalar da göstermektedir ki, Avrupa Topluluğu bir tarafa bırakılırsa, tasarım sahipleri hangi ülke(ler)de tasarımının tescilli olarak korunmasını istiyorsa, o ülke(ler)de tescil yaptırarak belge almak zorundadır.
Tasarım sahibi, değişik ülkelerde tek tek başvuruda çok önemli para ve emek harcayacağını düşünerek, uluslararası anlaşmalarda öngörülen kolaylıklardan faydalanarak, başvurusunu yaparak belge alabilecektir.
Lahey Anlaşmasından yararlanabilmek için taraf ülkede tescil sisteminin kabul edilmiş olması gerekir. Dolayısıyla bu Anlaşma, tescilsiz tasarımlar bakımından uygulanmaz. Tescilsiz tasarımlar bakımından karşılıklılık ilkesi geçerlidir. Buna göre, bir devlet, Türk vatandaşlarının tescilsiz tasarımını kendi ülkesinde koruyorsa, o ülkenin vatandaşları da ülkemizde Türk Hukuku çerçevesinde tescilsiz tasarımının korunmasını talep edebilecektir. AB Hukukunda Topluluk Tescilsiz Tasarımları bakımından karşılıklılık ilkesine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.
Bu bağlamda Toplulukta tasarımını kamuya sunan Türk vatandaşları, şartları oluşmuşsa tescilsiz korumadan 3 yıl süreyle faydalanabilecektir.