Telekom sektörünün sıkıntıları sürüyor. Hatta belki çok daha fazla. Geçen hafta görüştüğüm bir uzman bana yukarıdaki sözleri söyledi. Aynı kişi “Türk Telekom’un maliyet hesapları belli olmadığından ve Telekomünikasyon Kurumu maliyete bağlı tarife tasdik veya reddi yapamadığından bu uygulamaların ticari bir temele dayandığı da söylenemez” diyor.
Konuşmamıza devam ediyoruz. Uzman Türk Telekom’un bu tutumuna imkan sağlayan durum incelendiğinde “şunlar görülüyor” diyor ve sıralıyor;
- Türk Telekomünikasyon A.Ş.’nin devletin kendine verdiği görev sözleşmesi şeklindeki özel imtiyaza dayanarak ve zarar etmek pahasına yaptığı uygulamaların sonucunda yeni işletmeciler piyasadan silinmektedir.
Zarar etmek pahasına; çünkü eğer geniş bant hizmetleri şu anda sunduğu tarifelerle verilebiliyorsa üzerinden bu hizmetlerin verildiği hatlar neden daha yüksek tarifeli olsun?
- Telekomünikasyon Kurumu Türk Telekomünikasyon A.Ş. nin bu tutumuna devam etmesini engelleyecek kararlılıktan yoksun görünüyor. Kurum rekabetin sağlanabilmesi için gerekli bazı düzenleme ve yetkilendirmeleri geciktiriyor ve yargıya intikal eden durumlarda da Türk Telekomünikasyon A.Ş. karşısında her zaman etkin bir hukuki mücadele veremiyor.
- Telekomünikasyon alanında ülke politikasını tayin etmesi gereken Ulaştırma Bakanlığı ise Türk Telekomünikasyon A.Ş.’nin dışındaki yeni işletmecilerin bilgi ve görüşlerine başvurmayarak, sektörün problemleriyle ilgisiz bir görüntü veriyor.
İki ay içinde yabancı ortaklı bir kuruluşa satılacak olan bir teşebbüsün, yerli işletmecileri yoketmek pahasına yatırımlar yapmasını destekleyen Ulaştırma Bakanlığı’nın bu tutumu, sektörün sivil toplum örgütlerinin çabaları ve Telekomünikasyon Kurumunun son dönemde aldığı kararlarla ortaya çıkan kısmi serbestleşmeyi de geciktiriyor.
Özetle Türkiye’deki telekom sektörünün özel sermaye tarafı, Türk Telekom, Telekomünikasyon Kurumu ve Ulaştırma Bakanlığı’dan oluşan devlet tarafını “liberal bir telekomünikasyon sektörünü destekleyen bir tutum içinde olmadıkları” şeklinde suçluyor.
Telelekomünikasyon Sektöründen başka bir uzman ise “Serbest sektörün desteklenmemesi Telekomünikasyon Kurumunun kuruluş ve varlık sebebine, Ulaştırma Bakanlığının içinde olduğu hükumetin programına, Türk Telekomünikasyon A.Ş nin ise ticari hareket etme gereğine uymuyor. O halde bu tutumdan kim ne kazanıyor ve kim ne kaybediyor?” diye soruyor ve sıralıyor;
- Halka geniş bantlı erişim sağlanıyor. Ancak bu hizmet rekabet şartları altında sağlanmadığından, kalite, fiyat, içerik, katma değerli hizmetler gibi hem kullanım bakımından hem de ülkemizin ilerlemesi bakımından önemli olan hususlarda alternatif verilmiyor. Diğer bir deyimle tekel şartları altında uygulama devam ediyor.
Eğer tekel şartları ile ülke gelişmesi sağlanacaksa hükumetimiz neden serbest pazar ekonomisini gerçekleştirmekten bahsediyor?
- Hükumetimizin söylediklerine inanarak telekomünikasyon sektörüne yatırım yapmış şirketler yapmak için kuruldukları işi yapamadıklarından büyük kayıplara uğruyorlar ve bzıları sektörden çekilmek zorunda kalıyor.
- Türk Telekomünikasyon A.Ş. nin geniş bant hizmeti vermek için kendilerinden cihaz satın aldığı yurt dışı imalatçı şirketler kar sağlıyorlar. Hatta basında yazıldığı gibi kimi yurt dışı şirket için ülkemiz bir nevi merkez oluyor.
- Yurt içi imalat yapabilecek şirketler, büyük çapta satış yapabilecek imkanları olmadığından üretim yapamıyorlar. Eğer yeni işletmecilerin de geniş bant erişim hizmeti vermelerine izin verilse idi cihazların ucuza maledilmesi için gerekli olan ARGE nin yapılması ve yerli üretimin de gelişmesi sağlanacaktı.
- Ulaştırma Bakanımız halkımıza şu veya bu hizmeti getirdik diye, Türk Telekomünikasyon A.Ş. nin rekabet kurallarına aykırı hareket ederek ve yurt dışı üreticilerden alınan cihaz, yazılım ve hizmetleri kullanarak sunduğu hizmetler dolayısıyla beyanlarda bulunabiliyor.
Serbest pazarda özel teşebbüsün getireceği çok daha fazla ve çok daha faydalı hizmetlerle bir bakanın övünmesi tabii ki daha zor. Ama serbest pazarın getireceği büyük ve hızlı gelişmeden tüm ülkenin fayda ve gurur duyması çok daha kolay olacak idi.
- Türk Telekomünikasyon A.Ş. nin sahibi olan Hazinenin borçları azalmıyor. İthalat, ihracat arasındaki fark açılıyor ve ödemeler dengesi açığı aleyhimize olarak büyüyor.
- Yüksek teknoloji alanında istihdam imkanlarımızı geliştiremediğimiz için yaratıcı genç beyinlerimiz yurt dışına gidiyor. Üretim yapabilecek gençlerimiz ülkemizde yurt dışı şirketlerin satış elemanı olarak iş bulabiliyor.
- Kullanıcı olan telekomünikasyon sektörünün gelişmesine izin verilmediği için ve Türk Telekomünikasyon A.Ş. cihaz ihtiyaçlarını ithalat ile karşıladığından, TÜBİTAK gibi ciddi bir ARGE müessesinin telekomünikasyon teknolojisi alanında ortaya çıkaracağı yenilikler pazar bulamadığından bir işe yaramayacaktır. Bu araştırmalara harcanan para ise heba olacaktır.
Telekom sektörü uzmanı “Ülkemizin kazandığı bir şey görünmüyor” diyor ve ekliyor “Eğer istediğimiz halkımızın mesut ve müreffeh olması, yaşam standardının yükseltilmesi, sağlam temellere dayanan yüksek teknoloji üreticisi olmamız, yurt dışında olanları takip eder durumdan çıkıp, en azından yüksek teknoloji alanında, önder duruma geçmemiz ise yukarıda özetlenen tutum bunları sağlamayacaktır”.
Evet anlayacağınız telekom sektöründe hala acılar ve sıkıntılar devam ediyor. UMTH firmaları yatırımlarını henüz gelire dönüştürmeyi tam olarak başaramadıkları, Telekomünikasyon Kurumu tarafından tarif edilen serbestleşmenin tam değil kismi serbestleşme olduğu ancak bunun bile oluşamadığı söyleniyor ve biliniyor.
Anlayacağınız Telekom sektöründe hem özelleştirme, hem serbestleşme aynı döneme denk getirildiği için zorluk fazla. Özelleştirme çok daha önce bitirilmesi gereken bir olaydı.
Bir önceki yazımızda* yorumlarımı hatırlayın, şu anda dünya’da telekom alımları başka bir safhada seyrediyor. İşletmeciler yerine yatırımcıların sesleri duyuluyor. Bu durumun ülkemiz açısından tercümesi ise “telekom özelleştirmesi sonrası serbestleşmenin daha 1-2 yıl geriye atılacağı” şeklinde gözüküyor. Duyumlarımız da maalesef bu yönde; Özelleştirmede Türk Telekom’u alan firma tarafından “bu devi bir yandan reorganize eder ve iş modellerini yeniden oluştururken”, diğer yanda para kazanabilmesi için 1-2 yıl serbestleşmenin oluşmaması istenecek ya da isteniyor deniliyor.
Bu ise, serbestleşme başladı diye düşünerek bu işe yatırım yapan firmalar açısından haksızlık oluşturuyor. Bu haksızlığın ülkemize neler kaybettireceğine de girmiyorum.
Özelleştirmenin gerçekleşememesi de başka ve daha büyük bir sorun. Onu da başka bir yazımızda inceleriz.