İkisi de bizim insanımız. Bir önceki yazıda (Bkz : Bir Kullanıcı Feryadı) size bir kullanıcının kendi kaleminden düşüncelerini ve bulunduğu ruh halini sunduk.
Ancak, dün telefonla konuştuğum bir başka kişi de aynı şekilde isyan doluydu ve duygularını gayet samimi bir şekilde aktardı. Bu kişi, işini elinden geldiğince iyi yaptığını bildiğimiz bir arkadaşımız ve Türk Telekom’da çalışıyor. Düşüncelerine ve yaptığı işe saygı duyduğumuz bir kişi. Sizlere onun kelimeleri ile Türk Telekom çalışanları cephesinde neler yaşanıyor göstermek istedik..
Bu arkadaşım, bana kırgındı, serzenişte bulunuyordu. Nedeni ise turk-internet.com’da Cezayir depremi sonrası oluşan durumla ilgili olarak yayınlanan yazılar. Bu yazıda sorunları yeniden aktarmayacağım. “Haklıyız” ya da “o haklı” tartışmasına da girmek istemiyorum. Bunları sayfalarımızda zaten okuyorsunuz ve yaşıyorsunuz ama ben size asıl Türk Telekom’daki bazı arkadaşların ruh halini iletmek istiyorum.
Arkadaşım şunları söylüyor;
Biz kurum olarak elimizden geleni yapıyoruz. Ama sizlerin unutmamanız gereken husus, biz “bu ülkenin” bir şirketiyiz. Bu ülkenin koşulları ile sınırlıyız. Devlet Kurumu bir şirket olduğumuz için bizi bağlayan koşullar var.
Bu arada siyasetin gereği devamlı harmanlanıyoruz da. Evet Türkiye olarak “kriz yönetimi” kelimesine uzağız ama insanları bu kadar kolayca harcarsanız bu işler yürümez. Yapılan planlar bütünlük içinde yürümez, yarım kalır. Bilgileri elde etmiş arkadaşlarımız ayrılırsa da yapılan işin süresi uzar gider.
1999 depremindeki yani kriz ortamındaki kadrolar dağıtılmış olsaydı, bugün olan gelişmeleri de göremezdiniz. 2 adet yeni hattı yani 34 Mbit ve 155 Mbit’I bağlamak için neler başardığımızı bilmiyorsunuz. Birileri çıkıyor, biz öğretelim diyor. Ne demek bu? Sanki biz bilmiyoruz. Bir şey yapacaksak hep birlikte yapacağız ama biz özgür değiliz ki, OTE’den 622 Mbit almak için, ihale açmamız, OTE’nin de teklif vermesi lazım. Bunları aşamıyoruz. Kamu ihale Kanunu elimizi kolumuzu bağlıyor. Siz ise tutup, neden şöyle yapmadın, neden böyle yapmadın diyorsunuz?
Şimdi, eğer siz karayollarının ihale yönetmeliğini alıp, bilişim ihalelerine uygularsanız ne olur? Biz bilmiyor muyuz hemen bağlatmayı ya da Genel Müdürümüz Mehmet Ekinalan Bey bağlatamaz mı? Ama düşünün bir, hem elimizi “ihale kanunu”, “hata yaparsan bütün hayatın yanar” ile bağlıyorsunuz hem de iş bekliyorsunuz. Devletin bu kadar büyük işlerin sorumluluğunu bıraktığı bürokratını yapacakları konusunda özgür bırakıp, sonuçları değerlendirmesi lazım.
Doğrusu içim yanıyor. Ne olursa bizi kabahatli görüyorlar. Ama hem kadrolar devamlı harmanlanıyor. Hem de elimizdeki olanaklar alınıyor. Derken üstüne hata yaparsan yanarsın hususu var. İşte bütün bunların arasında biz bir avuç gönlünü bu işe vermiş teknik kişi çalışıp duruyoruz. Sonuç??
Sizin çalışanlarınızın toneri bitince, hala printer’dan yazı alacaksın diyebiliyor musunuz?
Burada belki “bir ülkenin tüm çıkışını tek kabloya bağlama” hatasından bahsedebiliriz. Bunu ben de zamanında sordum bana diğer kablolarda kapasiteler dolu dediler. Uydu hattında ise 500-600 mili saniyelik gecikmeler var. Bu nedenle aman fiber olsun diyoruz.
Biz ülkemiz için çalışıyor, çabalıyoruz bu unutulmasın lütfen..
Sevgili internet kullanıcıları, yukarıdaki satırları söyleyen kişinin samimiyetinden şüphemiz yok ama yaşadığımız sorunları da biliyoruz. Ne dersiniz? Bu ülkenin sorunu nerde?