Özelleşmenin eşiğindeki Türk Telekom, rekabet kurallarına ne derece uyum gösterdiğini tespit etmek için masaya yatırıldı.
Prof. Dr. Arif Esin tarafından Telekomünikasyon zirvesinde sunulan raporda, Türk Telekom’un liberalleşme sürecinin oldukça sancılı geçeceği vurgulandı.
Bilindiği gibi İnternet Servis Sağlayıcıları (ISP), yüzde 33.5’i blok olarak satılacak olan Türk Telekom’u, Rekabet Kurulu’na şikayet etmeye hazırlanıyor. Şikayet gerekçeleri arasında, blok satıştan sonra kurumun “tekel” olma özelliğini sürdürmesi ve internet sektöründe sadece alt yapı hizmeti vermek yerine çok düşük fiyattan erişim hizmetleri sunarak, damping yapması yer alıyor.
Türk Telekom’a yöneltilen ve çok ciddi olarak görülen diğer şikayetler ise şöyle:
- Yeni teknolojilerin kullanılmasına fırsat vermemek ve bu suretle servis sağlayıcıların hizmet kalitesini düşürmek,
- Servis sağlayıcıları kendi altyapısını kullanmaya mecbur etmek,
- Sektör içi işbírliklerini sözleşmeler yoluyla engellemek,
- Ayrımcılık yapmak,
- Kendi gösterdiği firmalardan mal tedarik edilmesini şart koşmak,
- Kendi kurmuş olduğu şirkete avantaj sağlamak,
- Servis sağlayıcılarla yaptığı sözleşmeleri koşulsuz olarak değiştirebilmek.
Türk Rekabet Kurumu’na kuruluş aşamasında danışmanlık yapan ve özellikle Avrupa – Türk rekabet hukuku alanında uzmanlaşmış olan ESC Consulting’in sahibi Prof. DR. Arif Esin tarafından hazırlanan raporda, telekomünikasyonda Avrupa’daki durum ile Türkiye’deki durumu karşılaştırıyor.
Rapor aynen şöyle;
Türk Telekomünikasyon Sektöründe Rekabete Dair Hususlar
Bu konuyu üç temel soruya cevap arayarak irdelemek mümkündür;
- Türk Telekom Sektörü’nde rekabet otoritesinin konumu nedir?
- Telekom sektöründe ayrıcalık gözetmeyen rekabet kuralları ne şekilde düzenlenmektedir?
- Tüketicinin çıkarlarını korumak amacıyla alınabilecek olası tedbirler nelerdir?
Bu temel soruların cevaplarını ararken telekomünikasyon seköründeki rekabet meselesini Rekabet Hukuku tahtında incelemeye çalışacağım. Bu anlamda da konuyu 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun, bağlı tebliğleri. Rekabet Kurulu Kararları ve Türkiye’nin uluslararası taahhütleri arasında bulunan ve aynen kabul ettiği Avrupa Birliği çerçevesinde irdeleyeceğim. Telekomünikasyon Sektöründe Rekabete Dair Hususları başka aygıtlarla incelemenin de mümkün olduğu unutulmamalıdır.
1. Türk Telekom Sektörü’nde rekabet otoritesinin konumu
Küreselleşen Dünya ekonomisinde her türlü mal ve hizmet ticareti, gerek iç piyasada gerekse dış piyasalarda, eksik rekabetten uzak bir ortamda gerçekleşmesi gerekmektedir. Ulusal rekabet yasaları iç piyasa düzenlerini rekabeti kısıtlayıcı unsurlardan temizleyerek uluslararası ticarette rekabetin gelişimine katkı sağlamaktadır. Türkiye de parlementer demokrasiyi ve serbest piyasa ekonomisini benimsemiş modern Dünya’nın üyesi bír ülke olarak, ekonomisini geliştirecek ve Dünya ile bütünleştirecek bir kanunu milli mevzuatına adapte etmiştir.
Avrupa Birliği ile akdedilen Ankara Anlaşması (1. 963) ve Katma Protokol (1971) kurulan gımrık birliği kapsamında çıkartılan 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun 7 Aralık 1 994 tarihinde yasalaşmıştır. Oldukça uzun bir süre özel sektörü böylesine yakından ilgilendiren bu yasadan pek söz edilmedi. Zaten Rekabet Kurulu da atanamıyordu. Ancak 27 ay geçikme ile Mart 1. 997 tarihinde atanan Rekabet Kurulu hızlı bir yapılanma ile Rekabet Kurumu’nun altyapısını tamamladı, gerekli tebliğleri çıkarttı ve nihayet 5 Kasım l 997 tarihi itibariyle yasa karşısında tüm teşebbüslerin hak ve yükümlülüklerini anlatan tebliğini yayımladı.
4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun, Rekabet Kurulu’na mali ve ídari özerklik tanımaktadır. Rekabet Kurulu hiçbir merci, kurum veya kuruluşa bağlı değildir. Hiç bir organ, makam, merci ve kişi, Rekabet Kurulu’nun nihai kararını etkilemek amacıyla emír ve talimat verememektedir. Sonuç olarak Rekabet Kurumu, kamu tüzel kişiliğine haiz idari ve mali özerkliğe sahiptir. Bu özelliği ile de Kurul ‘un siyasi erkin etkisi altından kurtulmuş bulunduğu varsayılmaktadır. Bir diğer önemli husus da 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun Kamu İktisadí Teşekkülleri’ni de kapsamasıdır. Özel teşebbüsler gibi KİT’ler de Rekabet Kurulu’nun yetkí alanı dahilindedir. Sonuç olarak özerk konumdaki bir otoritenin Telekom piyasalarında rekabeti tesis edebileceğinden kuşku duymamak gerekir. Ancak AB Komisyon’un 8 Kasım 2000 tarihinde yayımladığı Türkiye Raporu’nda Rekabet Kurulu’nun kamu teşebbüsleri ve kamu tarafından özel imtiyazlarla donatılmış kuruluşların üzerine gidemedíği açıkça belirtilmiştir. İşte bu noktada Rekabet Kurulu’nun Telekomünikasyon sektöründeki kamu teşebbüslerinin üzerine gitmesinin gerekliliğinin altını çizmekte fayda vardır.
Ayrıca Telekomünikasyon pazarının liberalleştírilmesi AB muktesebatına uyum açısından da Türkíye için bir zorunluluktur. Katılım Ortaklığı Belgesi’nin kısa vadeli hedefler bölümünde Telekomünikasyon başlığı altında belirtilen telekomünikasyon sektöründe yetkili otoritenin gücünün artırılması, AB ile muktesebat uyumunun sağlanması ve Rekabet başlığı altında belirtilen devlet yardımlarının Rekabet Kanunu kapsamına dahil edilmesi gözönüne alındığında, liberalizasyon sürecinin hızla tamamlanması ve devlet müdahalesinin son bulması gerekliliğinden söz edílmektedir. Katılım Ortaklığı Belgesini telekomünikasyon sektörü için kısaca yorumlarsak; liberalizasyon sürecinin bir an önce tamamlanması ve sektörde rekabetin tahsis edilmesi, devlet müdahalelerinin kaldırıìrıası ve yetkili kurumların etkin olarak çalışması gerektiği anlaşilmaktadır.
2. Telekom sektöründe ayrıcalık gözetmeyen rekabet kuralları
Telekom sektöründe ayrıcalık gözetmeyen rekabet kurallarını 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un rekabeti engelleyici ya da kısıtlayıcı anlaşma ve uyumlu eylemler ile teşebbüs birliği kararlarını yasaklayan 4. Maddesi, hakim durumun kötüye kullanılmasını yasaklayan 6. Maddesi ve hakim durum yaratıcı ya da hakim durumu güçlendirici birleşme ve devralmaları önleyen 7. Maddesi düzenlemektedir. Ancak konu bu kadar basit değildir. Örneğin teknolojik gelişmeler sonucu aynı telekom ağını birden fazla şirketin farklı amaçlar için kullanması sözkonusu olabilmektedir. Ayrıca telekom ağının birden fazla şirketin kullanabilmesi için diğer şirketlerin ağlarının ana ağa bağlanması veya aynı ağın üzerinde birden fazla şirketin hizmet vermesí önemli bir sorun haline gelmiştir. O dönemde, halen Türkiye’de olduğu gibi, AB ülkelerinin çoğunda da kamu karakterli tekeller telekom ağı üzerinde tekel haklarına sahipti; doğal olarak bu durum değiştirílmeden de, aynı ağın birçok hizmet için kullanılması mümkün olamıyordu.
Bu ortam içinde meydana gelen, British Telecommunications vakasında Avrupa Topluluğu Adalet Divanı’nın “Avrupa Birliği’nin rekabet kuralları telekomünikasyon sektörünü de kapsar” şeklindeki kararı ile, AB’de bu sektörün rekabete açılmasının gerekliliği teyit edilmiş oldu.
Bu gelişmeler yalnızca Avrupa’da yaşanmamıştır. Aynı zamanda Amerika’da da AT&T’nin tekel haklarının l984’teki hasıl olan bir kararla bölünmesi neticesinde şehirlerarası ve uluslararası pazarın rekabete açılması ile sektörde temel değişiklikler başlamıştı.
Bütün bu faktörlerin sonucu olarak 1987 yılında Avrupa Komisyonu ilk Telekomünikasyon Uzerine Yeşil Kitap’ ı yayımlayarak liberalleşmenin ilk adımını attı. Bundan sonra l998’e kadar Komisyon birçok karar ve yönerge ile AB genelinde telekomünikasyon’un rekabete açılmasını sağladı.
l. Ocak 1998‘de Avrupa Birliği telekom pazarı rekabete açıldı denildiğinde; tamamen rekabetçi, bir çok telekom şirketinin telekomun çeşitli alanlarında çalıştığı bir pazardan söz edilmemektedir. Avrupa telekom pazarının çok büyük bir çoğunluğu henüz kamuya aıt kuruluş yapısında bulunan tekel şirketlerden oluşuyordu.
l998’den bugüne kadar olan son iki yılda Avrupa telekom pazarında rekabetin gelişmesini özetleyecek olursak, Avrupa’daki eski telekomünikasyon tekel şirketlerinin hemen hepsi büyük ölçüde özelleşti, uluslararası telefon görüşmeleri pazarında rekabet çok büyük bir hızla arttı (Bir örnek verecek olursak, Deutsche Telekom, 98’in ilk altı ayında uluslararası görüşme pazarında % 30 pazar payı kaybetti). Telekom pazarı aynı şekilde rekabetin çok yaşandığı bir pazardır. Şehirlerarası görüşme pazarı nispeten daha az rekabetin yaşandığı ama hızla gelişen bir pazardır, ama Avrupa’nın hemen her yerinde sabit yerel görüşmeler rekabetín çok az olduğu ve çok yavaş geliştiği bir pazar konumundadır. Rekabeti arttırmak için AB yeni önlemler almaktadır. Ülkelerin kendi telekom kurumları da bu doğrultuda yeni düzenlemelere geçmektedirler.
Telekom pazarı, kamu yararını gözeten yapısından dolayı, çapraz yardımların yapıldığı pazarlardır. şehir içi konuşmaların ve telefon aboneliğinin fiyatlarını düşük tutabilmek için, bu görüşmeler maliyetin altında fiyatlandırılmaktadır. Buna karşılık, uluslararası fiyatlar (gelir düzeyi yüksek kesimin daha çok kullandığı bir hizmet olarak algılandığından) daha yüksek tutularak, yani maliyetlerínin ve normal olması gereken fiyatlarının çok iistünde tutularak, bu zarar karşılanmaktadır.
Liberalleşme ile birlikte devlet yardımı sorunu ortadan kalkmaktadır. (çapraz yardım sorunu da liberalleşmiş pazarlarda rekabete aykırı bir uygulama olarak görüldüğünden, fiyatların yeniden-düzenlemesi daha yavaş bir trend izlemektedir.
Öte yandan Türk telekom pazarının rekabete açıldığını ve başka telekom operatörlerinin de pazara girdiği farz edilirse, bu yeni operatörler büyük ihtimalle, nüfus yoğunluğunun çok olduğu, yani çok daha az yatırımla çok daha fazla müşteri kazanabilecekleri büyük şehirlere gireceklerdir. Nüfus yoğunluğunun çok daha az olduğu, ve bir telefon şebekesini döşemenin çok daha pahalıya mal olacağı kırsal alana girmeyeceklerdir. Dolayısı ile Türk Telekom ikame olasılığından dolayı büyük şehirlerdeki müşterilerine fiyat artığı yapamayacak, ama kırsal kesimdeki müşterilerine istediği fiyatı verebilecektir. Dolayısı ile pazar tanımı yönünden bakıldığında, bu iki pazar (şehirler ve kırsal kesim) ayrı pazarlar olarak görülebilir. Ama, Türk Telekom denetim altında bir şirket olduğundan buna büyük bir olasılıkla izin verilmeyecektir.
3.Tüketicinin çıkarılarını korumak amacıyla alınabilecek olası tedbirler
Tüketicinin çıkarlarını korumak amacıyla alınabilecek olası tedbirler meselesi oldukça göreceli bir konudur. Zira bir tek tıketici kategorisinden söz etmek mümkün değildir, bir çok ttìketici kategorileri mevcuttur. Her tüketicinin beklentisi başkadır. Örneğin metropollerde oturanlar sabit ücrete karşı çıkarlar, kırsal kesimde yapılacak yatırımlar yerine tarifelerin ucuzlamasını isterler. Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Ancak unutulmamalıdır ki; Rekabet Hukuku’nun temel ilkelerinden birisi de tüketicinin yararını gözetmektir. AB Komisyonu ve Üye Devletlerin Rekabet Otoriteleri tüm diğer sektörlerde olduğu gibi telekomünikasyon sektöründe de rekabetin sağlıklı işlemesini sağlamakla yükümlü olan kuruluşlardır. Diğer bir deyişle telekomünikasyon kurumları düzenleyici görevler de üstlenseler rekabet ihlallerini denetlemekle yükümlü olan kurumlar yine rekabet otoriteleridir. Rekabet otoriteleri bu görevlerini taraflardan gelen şikayetler üstüne ya da re’sen yapabilmektedirler. Avrupa Komisyonu sektörde tüketicinin yararını korumak açısından fiyat uygulamalarına çok dikkat etmektedir. Telekomünikasyon sektöründe fiyata dair rekabet ihlalleri genelde “diğer teşebbüslere doğrudan ya da dolaylı olarak fahiş alım ya da satım fiyatı uygulamak olarak” tanımlanıyor. Fahiş fiyatın belirlenmesi ise özellikle telekomünikasyon sektöründe zor, çünkü, yakın zaman kadar devletin kontrolünde olan sektörün maliyet hesapları tam olarak yapılanıyordu. Ancak, zamanla, verilen hizmetlerin maliyetleri daha net hesaplanabilecektir.
AB’nin Komisyon içtihatlarına baktığımızda Belçika Telekomu’na bağlı fihrist hizmeti veren bir iştirakín şikayet üzerine Komisyon tarafindan uyarıldığı ve maliyete bağlı olarak hesaplanarak yeniden düzenlenen tarifenin öncekinden % 90 daha ucuz hale geldiği gözlenmiştir. Diğer bir davada Alman Telekomu’nun sabit telefon ağına giriş konusunda rakiplerine kabul edilemez fiyatlar uyguladığı tespit edilmiş ve Alman Telekomu yerel telefon ağlarına girişlerde % 3 8 ve uluslararası telefon ağlarına girişlerde % 78 indirime gitmek zorunda kalmıştır. Komisyon bu davalarda maliyet/fiyat analizi ve pazar araştırmaları yöntemlerini kullanmıştır. Buradan anlıyoruz ki; teşebbüsler fiyatlarının yüksekliğini geçerli sebeplerle kanıtlamak zorundadır. Sonuç olarak, her ne kadar fiyat belirlemek ulusal telekomünikasyon otoritelerinin görevi olsa da fiyatların belirlenmesindeki ve fahiş fiyat uygulamalarındaki rekabete aykırı unsurları değerlendirmek rekabet otoritelerinin yetkisi dahilindedir.
Avrupa Birliği’nin rekabetten sorumlu komiseri Prof. Dr. Mario Monti geçtiğimiz günlerde Avrupa Rekabet Günü adlı konferansta yaptığı konuşmada rekabet kurallarının büyük tüketici kitlelerine ulaşmakta zorluk çektiğinden bahsetti. Telekomünikasyon tekellerinin liberalizasyonunun ise fiyatların üzerinde olumlu etkilerinin çok hızlı bir şekilde görüldüğünü, pazara yeni gírenlerin eski tekelci yapıları fiyatlarını düşürmeye zorladığını söyledi. AB genelinde telefon ücretlerinin düştüğünü, kimi görüşme türlerinde iki yıllık düşüşün % 35’e kadar vardığını belirtti. Fransa örneğinde geçtiğimiz yıl içinde uluslararası görüşmelerde % 22, yerel görüşmelerde % 7 ve cep telefonu görüşmelerinde % l4’e varan düşüşler olduğunu kaydetti. Ayrıca, fiyatların düşmesinin yanısıra hizmet kalitesinín de liberalleştirme sonrası çok arttığını belirtti.
Roaming Anlaşmaları
Tartışılan konulardan biri de yurtíçi roaming anlaşmalarıdır. Sözkonusu olan bir anlaşma olduğunda da Rekabet Hukuku açısından bir değerlendirme yapmak gerekmektedir; acaba yapılan anlaşmada rekabeti engelleyici unsurlar var mıdır ve tüketici açısından faydaları gözönünde bulundurularak rekabetin kısıtlanmasına izin verilebilir mi?
Roaming anlaşmaları ayrı ülkelerde faaliyet gösteren operatörler arasında yapılabildiği gibi aynı ülkede faaliyet gösteren operatörler arasında da yapılabilir. Avrupa Topluluğu resmi belgelerinde roaming anlaşmaları uluslararası ya da yurtiçi şeklinde kesin çizgilerle ayrılmamaktadır. Mobil iletişime dair çıkan ve Avrupa Birliği’ne Üye Ülkelerin yapacakları düzenlemelerde gözönünde bulundurmaları gereken Yeşil Kitap’ta roaming anlaşmaları “mobil araç kullanıcılarının diğer bir operatörün ağından yararlanmalarına izin veren ticari anlaşmalar” olarak tanımlanmıştır. Uluslararası roamingin gereksiz yatırımları önlemesi ve mobíl iletişim ağını hızla genişletmesi açısından faydaları genel kabul görmüştür. Yurtiçinde yapılan roaming anlaşmaları da Topluluk hukukunda farklı bir muameleye tabi değildir, zira getirdíği faydalar aynıdır. Topluluk tarafindan yeni nesil mobil telefon teknolojisi olan UMTS için çıkarılan düzenlemede yurtiçi roamingin üye devletlerce teşvik edilmesi gerektiği ve gerekirse üye devletlerin bu yönde kararlar alabileceği belirtilmiştir. GSM şebekeleri için de durum farklı değildir.
Özellikle nüfusun seyrek olduğu bölgelerde yatırım yapmaktan kaçınan mobíl telefon operatörleri, yurtiçi roamíngin teşvik edilmesiyle ülke bütününe hizmet verebilir duruma gelebilecektir. Lisans hakkını alan ilk operatör ya da operatörler yaptıkları büyük yatırımların karşılığı olarak geniş kitlelere hitap edebilme ve büyük müşteri portföyü oluşturma imkanına sahip olurlar. Daha sonra lisans alan operatörlerin ise pazara ilk giren operatörlerle rekabet edebilmeleri için yurtiçi roaming anlaşmalarına ihtiyaçları vardır çünkü yapacakları yatırımlar karşılığında metropollerde önemli bir pazar payı elde etmeleri zor olacaktır. Oysa nüfusun seyrek olduğu bölgelerde yapılan yatırımlar yeni pazarlar yaratacağından pazara sonradan giren operatörlerin da şansı artacaktır. Ancak böyle bir durumda yeni operatörlerin ayakta kalabilmesi için halihazırda kurulmuş olan diğer operatörlerin altyapısından yararlanması kaçınılmazdır. Aksi bir durum eksik rekabet yaratacaktır; pazara ilk giren operatörler hakim durumlarını pekiştireceklerdir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere, Topluluk Hukuku da bu konuya değinmiş ve üye devletlere gerekli tedbírleri alma yetkisini vermiştir.
Mobíl telefon lisansları her ülkede sınırlı sayıda verilmektedir. Bu da, pazarın tam olarak serbest rekabete açık olmadığını, pazarda rekabetin ancak bir kontrol mekanizması ile tesis edilebileceğini göstermektedír. İşte bu aşamada yurtiçi roaming anlaşmaları önceden lisans alanlarla, sonradan lisans alanlar arasında bir eksik rekabet yaşanmaması ve iletişim ağının tüm yurda hatta yatırımın verimsiz olduğu bölgelere bile yayılması açısından son derece yararlı ve gerekli görülmektedir.
Pazara sonradan giren ve yurtiçi roaming anlaşması imzalayan firma, yaptığı altyapı yatırımının kendini kurtarmasına yetecek bir zaman zarfinda pazara ilk giren firmaların altyapısından yararlanma hakkına sahiptir. Ancak burada önemli olan söz konusu sürenin makul olması gerekliliğidir. Pazara sonradan giren teşebbüsün kendini idame ettirecek duruma gelmesinden sonra ise anlaşmaya taraf iki şirket arasında yurtiçi roaming anlaşması artık zorunlu olarak değil ama istenirse sürdürılebilir.
Sonuç olarak; yurtiçi roaming anlaşmaları birbirinin rakibi olan ya da rakibi olabilecek mobil telefon operatörlerinin karşılıklı bir anlaşma sonucu aralarında rekabet etmemeyi taahhüt etmesi açısından Rekabet Kanunu’na aykırıdır. Ancak, gereksiz yatırımların önlenmesi ve iletişim ağının genişleyerek yurt sathına yayılması sureti ile kamu yararının gözetilmesi açısından gerekli bir uygulama olarak algılanmalıdır. Bu şartlar altında, yurtiçi roaming anlaşmaları 4050 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun’un 5. Maddesi kapsamında bireysel muafiyet alabilecek özelliklere sahiptir. Diğer bir deyişle, her ne kadar yapılan anlaşma niteliği itibarı ile rekabete aykırı ise de, hizmetlerin sunulmasını iyileştirdiği ve tüketicilerin yararına olduğu için Rekabet Kurulu’ndan izin alınabilir.
Ülkemizde faaliyet gösteren iki mobil telefon operatörü mevcuttur. Bunlara yakın zamanda iki tane daha eklenecektir. Iş Bankası ile Italia Telecom’un kazandığı GSM l 800 ihalesinde Ulaştırma Bakanlığı bildiğiniz üzere şartnameye “nüfusu l 0.000’in üstünde olan yerlerde iki yıl süreyle yurtiçi roaming yapılamayacaktır” hükmü koymuştu, bunun üzerine ihaleye giren firmalar tekliflerini düşük bir düzeyde tutmuşlardı. Ancak hazırlanan sözleşmedeki bu yasak Rekabet Kurulu tarafindan makul görülse de, Danıştay, Rekabet Kurulu’nun verdiği yanlış karardan dönerek sözkonusu hükmün hatalı olduğu doğrultusunda görüş bildirdi. Ulaştırma Bakanlığı’nın da bu tavsiyeyi dinlemesí hem İş-TİM’i hem de bu firsattan kendi GSM l 800 operatöründe yararlanacak olan Türk Telekom’u sevindirdi. İhaleyi kaybeden taraflar ise böyle bir gelişme olacağını bilselerdi ihaleye daha yüksek teklif vereceklerini kaydettiler, haksız da sayılamazlar. Yapılan iş her ne kadar bir yanlıştan dönme de olsa, ortada bir haksızlık olduğu doğrudur. Telekomünikasyon Kurulu Başkanımız da asıl yanlış olanın şartname olduğunu beyan etmiştir.
Öte yandan sektördeki teknik gelişmeler de rekabetín artmasına yaramaktadır. Buna bir örnek vermek gerekirse Avrapa’da çok yakın bir zamanda herkesin ömür boyu kullanabileceği bir numarası olacak ve istediği aramayı ístediği operatör üzerinden yapabilecektir. Telefon numaralarının bir standart haline getirilip herkese bir defa verilmesi bir çok Avrupa ülkesinde uygulamaya konuluyor. Bu sayede tıketiciler telefon numaralarının değişmesinden korkup operatör değiştirmemezlik yapmayacaklar; Türkiye’de de Türk Telekom’un sabit hatları ve yenileriyle birlikte sayıları dördü bulan GSM operatörleri arasında bu sabit numara sistemi getirilebilir.
Avrupa’da tüm bu çalışmalar Avrupa Komisyonu’nun çıkardığı yönergeler doğrultusunda yürütülüyor. Bu gelişmenin yarattığı rekabetin çok önemli kazançlara yol açtığı belírtiliyor; belki de devletin bir GSM ihalesinden kazandığı meblağa yakın. Komisyon daha önce 2003 olarak belirlediği son uygulamaya tarihini 2000’e çekmeye çalışıyordu, sonucunu bilemiyorum. Telefon numaralarının sabit kalmasının rekabete etkisi bir yana bir de operatörler arasında seçim yapabilme imkanı getiren bir sistem var. Mobil ya da sabit telefonlar arasında kullanılan bu uygulamada ya önceden mesela “tüm şehir içi telefon görüşmelerimi şu şirketten yapacağım” diyorsunuz, ya da numarayı çevirmeden önce bír kod çeviríyorsunuz ve görüşme, istediğiniz operatör üzerinden yapılıyor.
Türkiye’de sabit hatlarda yalnızca Türk Telekom faaaliyet gösterdiği için rekabet söz konusu değil ama piyasada birden çok GSM operatörünün bulunduğu düşünülürse bu teknik gelişme ülkemízde özellikle de mobil telefonlar için kullanılabilir özellikler içeriyor, uzun vadede, tam rekabetin yerleşmesinden sonra sabit telefonlar için de uygulanmasını umabiliriz. Avrupa’da Komísyon’un etkin çalışması ve tüketici derneklerinin de baskısı ile yeni çıkan lisanslarda bu iki imkanı tanıma zorunluluğu getirilmesi isteniyor. Teknik olarak zor olan aynı nurraranın hem mobil hem de sabit telefonlarda geçmesi olayı da eninde sonunda gerçekleşecektir ve herkesin tüm dünyada geçerli sabit telefon numaraları olacaktır; kişisel numara, iş numarası, vb. Türkiye’de de operatörler arasında seçim yapabilme ve istediğin konuşmayı istediğin operatörden yapabilme özelliği getirilirse rekabet inanılmaz artar ve tüketicinin buradan kazancı büyük olur. Artık, Türkiye’ye bu rekabeti son derece artırıcı ve tüketici dostu olan uygulaınaların getirilmesi ve yeni çıkarılacak olan lisansların şartnamelerine konulması gerekmektedir.
Haksız Rekabet konuları
Türkiye’nin önünde bir de internet altyapısı sorunu vardır. Özel sektörün bu alana hızla el atması yanında tekelci yapıların gerekli altyapı yatırımlarını gerçekleştirmekte yavaş kalması ve bir takım rekabete aykırı tutumları tepkilere neden olmuştur. Oysa servis sağlayıcıları ve içerik sağlayıcı şirketler tarafindan yapılan milyonlarca dolarlık reklam harcamaları ile Türk Telekom’un tekelinde olan internet bağlantılarının kalitesi ve gerçekleştirilen altyapı yatırımları arasında garip bir çelişki mevcuttur. Bunların başlıca sebebi sektörün rekabete açılamamış olmasıdır.
Türk Telekom’a yöneltilen şikayetler arasında
- Yeni teknolojilerin kullanılmasına firsat vermemek ve bu suretle servis sağlayıcıların hizmet kalitesini düşürmek,
- Servis sağlayıcıları kendi altyapısını kullanmaya mecbur etmek,
- Sektör içi işbírliklerini sözleşmeler yoluyla engellemek,
- Ayrımcılık yapmak,
- Kendi gösterdiği firmalardan mal tedarik edilmesini şart koşmak,
- Kendi kurmuş olduğu şirkete avantaj sağlamak,
- Servis sağlayıcılarla yaptığı sözleşmeleri koşulsuz olarak değiştirebilmek, gibi birçok ciddi rekabet ihlali sayılabilecek iddialar bulunmaktadır.
Telekomünikasyon Kurulu’nun ve Rekabet Kurulu’nun bu iddiaları büyük bir ciddiyetle değerlendirmesi gerekmektedir. Türk Telekom hala bir tekel mantığı ile hareket etmekte ve kendini rekabet kurallarından muaf varsaymaktadır.
Telekomünikasyon sektörü dinamik, sürekli büyümekte olan, teknolojik gelişmeye açık ve doğrudan tüketiciye yönelik bir sektör olması dolayısıyla tüketici haklarının korunması meselesiyle de yakından ilgilidir. Rekabet politikasının amacı pazar içinde rekabet derecesini olabildiğince yüksek tutabilmekse, bu durumun tüketiciye yansıması daha düşük fiyat, daha çeşitli ürün ve teknolojik yeniliklerden daha çok yararlanma olmalıdır. Zaten sektörde yaşanan her teknolojik gelişme tüketici için birinci adımda ücretlerín düşmesini sağlayacak, ikinci adımda ise, oluşan rekabet ortamında şirketleri tüketiciye yeni hizmetler sunmaya yöneltecektir.
Telekomünikasyon sektöründe tüketicinin çıkarlarının korunmasının en iyi yolu rekabet otoriteleri ile tüketici temsilci dernekleri arasında verimlí ilişkílerin kurulabilmesidir. Tüketici derneklerinin Rekabet Kurumu tarafindan “ekonomik ajan” olarak korunmaları bu yolda en önemli adımı oluşturacaktır. Böylece tüketiciler pazar içinde hareket kapasitelerini genişletecekler ve rekabetin meyvelerinden yararlanabileceklerdir. Unutulmamalıdır ki tüketiciler pazarın en önemli yapısal öğelerindendirler. Yani pazarın düzgün bir şekilde işleyişini sağlamak tüketicinin de arz karşısında en iyi tercihi yapabilmesini sağlayacaktır.
Avrupa’da Komisyon, tüketici haklarının korunması çerçevesinde tüketicílerden ve tüketici örgütlerinden çok şey beklemektedir. Tüketici koruma örgütleri pazarın işleyişi konusunda sahip oldukları bilgi ve tecrübe sayesinde Komisyon’a gayriresmi temaslar şeklinde bilgi aktarımında bulunmaktadırlar. Bununla birlikte kendileríni ilgilendiren çeşitli davalarda taraf da olabilmektedirler.
Ayrıca, kanun tasarıları kapsamında ya da belirlí konulardaki raporların oluşum aşamasında Birlik üyelerinin tüketici örgütlerinin oluşturduğu federasyon “BEUC’ çeşitli tartışmalarda yerini almaktadır. Belçika Telekom’u Belgacom’un “Belgacom Club” projesi çerçevesinde sabit telefon kullanıcısı üyelerine bir yıllık abonelik ücretinin peşin ödenmesi durumunda uluslararası görüşme ücretlerinde indirim yapması, BEUC tarafindan Komisyon’a şíkayet edilmiş ve durum dava konusu olmuştur. Soruşturma çerçevesinde Komisyon’un müdahalesi üzerine Belgacom, pazara yeni girecek teşebbüsleri engellememek için proje kapsamında abonelerine uyguladığı ücreti “aylık” olarak tahsíl etmek durumunda kalmıştır.
Bír başka vakada ise İngiliz tüketici örgütü “The Consumers’ Association” Âirtours/ First Choice birleşmesinde aktif rol oynamış, ekonomik tetkiklerin ve hukuki gerekçelendirmelerin oluşturulmasında Komisyon’ a destek olmuştur.
Görüldüğü gibi tüketici örgütleri Birlik Rekabet Hukuku’nda oldukça önemli bir yere sahiptirler. Ülkemizde de tüketici çıkarlarının korunması çerçevesinde herşeyden önce tüketici örgütlerinin gelişmelerinin desteklenmesi ve pazarın yüksek kapasiteyle işlemesi için gereken tedbirler alınarak rekabet ortamının güçlendirilmesi gerekmektedir.