Türkiye’nin gerek bulunduğu bölge gerekse de Avrupa ve hatta tüm dünya için önemli bir konuma sahip olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Demirden yapılmış bir köprü, Asya ve Avrupa kıtaları arasında Türkiye’den daha iyi bir rol oynayamaz. Birçok bakış açısından ele alındığında bu yadsınamaz bir gerçektir. Türkiye, içinde değişik kültürleri barındıran, doğu ve batı aynı zamanda da gelişmiş ve gelişmemiş ülkeler arasında bir köprü görevi gören, gelişmiş büyük bir ülkedir.
Fakat teknoloji konusuna gelince, özellikle de telekomünikasyon sektörü söz konusu olduğunda, Türkiye ne yazık ki önemini kaybediyor.
1980 yılında Türk PTT tarafından başlatılan yenilikçi telekomünikasyon teknolojileri ile, Türkiye telekomünikasyon alanında ilerlemeler kaydetmiştir. Fakat bu gelişmeler bunu takip eden yıllarda bir üretim çizgisi ile desteklenmediği için, Avrupadaki telekomünikasyon sektörü gelişirken Türkiye olduğu yerde kalmıştır. Bu dönemde Türkiye yeni teknolojiler üretmektense, nerdeyse bütün malzemeleri diğer ülkelerden ithal etmiştir.
Geçtiğimiz 20 yıl içerisinde dünyanın her yerinde yenilikçi teknolojiler geliştirilmiştir. Telekomünikasyon alanında özellikle kablosuz teknolojiler başı çekmektedir ve geleneksel teknolojilerin çoğu dijital teknolojilerle yer değiştirmiştir. Avrupa, GSM teknolojisinin getirdiği kişisel mobil iletişim sektöründe dünya lideri olmayı başarmıştır. GSM ile çalışılmaya ilk olarak 1982 yılında CEPT ile başlanmıştır. Fakat Türkiye o zamanlar bu teknolojiyi kullanmıyordu. GSM sisteminin Avrupa’da kullanılmaya başladığı tarihte ne yazık ki Türkiye’de elde taşınabilir telekomünikasyon araçları, baz istasyonları ve radyo bağlarınında dahil olduğu hiçbir GSM donatımı üretilmiyordu. Bu araçların hepsi ithal ediliyordu ve hala da ithal edilmektedir. Türkiye’de yanlızca GSM sistemleri için harcanan para 50 milyar Amerikan Doları civarındadır. Bu miktar, Türk ekonomisi için büyük bir yük teşkil eder ve yıllardır sure gelen yüksek enflasyonun sebeplerinden biridir.
PTT ve daha sonra Türk Telekom’a baktığımızda, yönetimle ilgili birçok düzenlemenin on yıldanda daha uzun bir süredir ertelendiğini gözlüyoruz. PTT ikiye bölünmüştür ve 1995 yılında Turk Telekom kurulmuştur. Bunun için biraz geç kalınmıştır, fakat ne yazık ki telekomünikasyon pazarının özelleştirilmesi çok uzun zaman almıştır.
OECD ülkelerine bakacak olursak, Türkiye bu pazarda özelleşmeye giden son ülke olmuştur. Bunun sonucu olarak ta teknoloji transferi ve bu geliştirilmiş teknolojilerin uygulanması ertelenmiştir. Kullanıcılar, yani türk toplumu ucuz ve daha iyi kaliteli servisten faydalanamamıştır.
Bu arada, ne yazık ki Türk Telekom teknolojik gelişmelerin hızına ayak uyduramayıp, onları iyi bir zamanlamada uygulamaya koyamamıştır. Diğer bir talihsiz husus ta AR-GE faaliyetlerinin hem özel hem kamu sektöründe yeterli derecede dikkate alınamamasıdır. Bunun sonucu olarak telekomünikasyon gereçlerinin birçoğu, çeşitli kaynaklardan ithal edilmiştir.
Bu şartlar altında kimse Türkiyenin bölgede önemli bir rol oynadığını söyleyemez.
Neler yapılmalı?
Türkiyenin geç kaldığı gerçeğini değiştiremeyiz, fakat daha treni kaçırmamıştır. Hala bazı fırsatlar vardır, ama çok kısa zamanda birşeylerin yapılması gereklidir:
Hükümete ve alternatif olarak telekomünikasyon düzenleme yetkililerine büyük görevler düşmektedir. Öncelikle, diğer ülkelerdeki gelişmeleri yakından takip etmek ve özelliklede Avrupadaki gelişmeleri dikkate almak gerekir. Avrupa Birliğine girme fikri yanlızca bir fikir olarak kalmamalı, bunun için gerçekten bazı adımların atılması önemlidir. Türkiyenin katılmadığı fakat birçok ülke tarafından sürdürülen uluslararası faaliyetler vardır. Türkiyenin de yoğun olarak bu faaliyetlere katılması gerekiyor. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, çeşitli konulardaki uzmanlar hükümet tarafından atanmalı ve bu uzmanlar kendi özel alanlarında eğitilip bu uluslararası faaliyetlerde görev almalıdırlar. Tabiki bu özel sektörün bir kenara atılması değildir. Aksine hükümet ve endüstri arasında çok yakın bir iş birliği olması gerekir. Aynı zamanda eğer ihtiyaç olursa, endüstri sektörü, yöneticileri sıklıkla bu faaliyetlerde bulunmaları için teşvik etmelidir.
Bu faaliyetler Türk Telekomünikasyon sistemini geliştirmek için nasıl katkıda bulunurlar?
Türkiyenin bu faaliyetlerdeki rolünü bazı örnekler vererek inceleyelim.: Kimse bana hükümetten veya herhangi bir firmadan veya herhangi bir universiteden kişilerin, Aşırı Geniş Bant (UWB) teknolojisi, Kısa Mesafeli Radar Sistemi(SSR), Yazılım tarafından Belirlenen Radio (SDR) ve Geniş bant teknolojisi gibi sistemler konusunda Avrupada yapılan en son gelişmelere katılıp, katılmadığını söyleyebilir mi? Şu anda biz bunlar ve Avrupada önemi olan başka bu gibi şeyler üzerine çalışıyoruz. Bu öyle bir süreç ki sektördeki tüm oyuncuların rol alması gerekiyor.
Örnek vermek gerekirse, Avrupada yeni bir radyo teknolojisinin uygulanmaya konması planlandığında aşağıdaki adımlar atılmıştır:
- Avrupa Komisyonu ETSI’ye yeni sistem için gerekli olan teknik standartları sağlama zorunluluğu getirdi.
- ETSI bu konu hakkındaki gerekli araştırmaları yapıp, CEPT’nin gerekli frekans bandını göstermesi ve düzenlemeleri belirtmesi için sistem referans belgesi (SRDoc.) hazırlar. ETSI’de genelde endüstrinin uzmanları ve öğrenciler çalışıyor.
- Aynı zamanda Avrupa komisyonu CEPT’ye, yeni sistemin teknik ve işlemsel taraflarını araştırmaları için bir zorunluluk getirdi.
- CEPT, onu oluşturan kısımlar hakkında gerekli çalışmaları yapıp, AB yükümlülüklerine karşılık bir rapor hazırlar. Yönetim başlıca bu faaliyetlere katılır.
- En sonunda da komisyon raporu uygulamaya başlar ve yeni teknolojinin Avrupada tanıtılmasına olanak sağlar.
Bu işlemin şematik sunumu aşağıdaki gibidir:
Şimdi size sormak istiyorum; Biri bana Türkiyenin bu çalışmaların hangi safhasında olduğunu söyleyebilir mi ? Cevap; ne yazık ki hiçbiryerinde!
Çok dikkatli olmalıyız çünkü; Geçtiğimiz yıl içerisinde, Avrupa Komisyonu, Radyo Spektrum Komitesi (RSC), Radyo Spektrum Plan Komitesi (RSPC) veya İletişim Komitesi (COCOM) vs. gibi CEPT çalışma gruplarının neredeyse tamamıyla birlikte paralel çalışan yeni komiteler kurmaya başlamıştır. Yarın Avrupa Birliğine üye ülkeler sayısı 25 olacaktır. Bu sayı CEPT üyelerinin (46) sayısının yarısından fazlasına eşittir. Bu 25 üyenin hepsi CEPT faaliyetlerine en aktiv şekilde katılan ülkelerdir. Şu sonuca varabiliriz ki Avrupa Komitesi, frekanslar, telekomünikasyon politikası ve nerdeyse bütün düzenleme çeşitleri için başı çekmektedir. Bu aynı zamanda CEPT’nin gücünün zayıfladığı yönünde de yorumlanabilir. Böyle olduğu takdirde Avrupa Birliğine üye olmayan ülkelerden biri olan Türkiye daha kötü bir duruma düşecektir.
Sonuç:
Eğer Türkiye bölgede öncü bir rol oynamak istiyorsa:
- Daha fazla zaman kaybetmeden Avrupa Birliğinin faaliyetlerinin bir parçası olmak için hiçbirşey kaçınılmamalıdır.
- Hükümet daireleri, endüstri ve universiteler arasında acilen bir iş birliği sağlanmalıdır.
- Yenilikçi teknoloji üretimi ve Türkiye içinde yeni donatımların imal edilmesinin yolları bulunmalıdır.
- Endüstrinin, bu teknolojileri zamanında yakalayabilmesi için AR-GE faaliyetlerine yönelmesi şarttır.
- Bu düzenlemeler en kısa zamanda Avrupa Birliği düzenlemleriyle birleştirilmeli ve daha fazla ertelenmeden uygulamaya konmalıdır.
Hala bir şans var ama lütfen şimdi harekete geçin!