Sürekli turk-internet.com okurları, telekom sektöründe küçülme olduğuna dair yazdığımız pek çok haberi biliyor. $ bazında bakıldığında, son 5-6 yılda sektörün büyümediği, aksine küçülmeye başladığı görülüyor. Ama altyapıya bakıldığında durum parlak değil. Üstelik, yatırımı yapması beklenen sektörün borçlarının faizlerinin bile EBITDA rakamını geçmeye başladığı gibi bir durum söz konusu.
Bu kötü gidişatın bir sorumlusu, sektörün kendi yöneticileri olsa da, düzenlenen bir sektör olması nedeniyle, tabi ki telekom sektörünün vebalini düzenleyici kurum olan BTK (Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu) taşıyor ve de BTK’nın 2007’den bu yana resmen bağlandığı Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı.
Malumunuz pek çok yazı ve haberimizde, Türk Telekom’un ülkemizin ana telekom altyapısının yönetim imtiyazını 21 yıllığına almış olduğu altyapıyı geliştirmediğini yazdık. Şirket bir yandan “Ronaldo ve hız” kavramlarıyla algı yaratırken ve “fiberle” diye reklam kampanyaları yaparken, son 10 yılda yaptığı fiber yatırım inanılmaz ölçüde düşük. Daha önce yazdık; diğer orta düzey ülkelerle kıyaslandığında bile 3-4 milyon km fiber olması gerekirken henüz 280 bin km’deyiz.
Bunun bir nedeni de, düzenleyici kurum BTK ve onun bağlı olduğu Ulaştırma Bakanlığının yaklaşımı oldu. Bunları daha önce de pek çok kere yayınladık.
BTK Regülasyon Yerine James Bond’culuk Yapıyor
Oysa bu hafta yapılan 2 günlük toplantıda, durum değişik gözüktü. En azından sektör temsilcilerinin görüşü bu yönde. Ben de bu kadar senelik telekom sektörü gazeteciliğinde, altyapı konusunda böylesine geniş ve sorunların da dosdoğru konuşulduğu bir çalıştayı ilk defa görmüş oldum.
UDH Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Galip Zerey ve Haberleşme Genel Müdürü Ensar Kılıç’ın gerçekleştirdiği toplantının, bir anlamda BTK’nın yapması gereken ama şimdiye dek yapmadığı bir toplantı oldu.
Zaten sektör uzunca bir süredir BTK için “regülasyonu unuttu, James Bond’luk yapıyor” diyor. Bunun nedeni, elemanlarının bir kısmı FETÖ olayından işten çıkarılan, tutuklanan ya da hala aranıyor olan BTK’nın servis sağlayıcılara yolladığı çeşitli emirler ve servis sağlayıcı sayısını azaltmaya çalışması.
Örneğin, BTK’nın son yolladığı talimat iyice tuhaf; Sabit Telefon aboneleri olan servis sağlayıcıların, müşterileri olan firmalardan içhatları kimlerin kullandığına dair bilgi raporlaması isteniyor. 8 mayısa kadar gönderilmesi istenen bu talep, bir şirketin içeride mesela 110, 111, 112 nolu iç hat numaralarını kimlerin kullandığına dair bilgi sağlaması şeklinde.
Bu talimat konusunda sektör şöyle yorum yapıyor; “iş bilmedikleri için, bir iş yapıyormuş gibi gözükmeye çalışıyorlar”. Üstelik BTK’nın kendisinin dahili telefon rehberi yokken bunu tüm Türkiye’den istemesi iyice garip.
Daha önce de, servis sağlayıcı firmalara “FETÖ bağlantılı eleman çalıştırmayacağım” taahhütnamesi imzalattılar. Ama trajikomik olan bu taahhütnameyi imzalatmak için BTK’dan gelen bazı kişilerin daha sonra FETÖ bağlantılı oldukları nedeniyle gözaltına alındıkları ya da arandıkları görüldü.
Bu nedenle de sektör; “ne kadar güvenilir oldukları bu kadar şüpheli bir kurum, nasıl olur da yeniden gizli bilgiler isteyebiliyor. Aldıkları bilgileri koruyabildiklerini kim kontrol edecek?” diyor.
Bir diğer konu da; BTK’nın sektör temsilcileri ile uzun zamandır arasına mesafeler koymuş olması. Sektör temsilcileri, çok sayıda sorularına cevap alamadıkları gibi, kendilerine randevu de verilmiyor. Ya da “biz kurumuz, siz kimsiniz” modunda bir yaklaşımla çeşitli emirler veriliyor. Yani BTK sektörden kopmuş durumda. Buna TİB ile üstüne yığılan görevler de neden olabilir. Zaten bu nedenle sektör “BTK regülasyonu bıraktı, James Bond’culuk oynuyor” diyor.
BTK’nın Yerine Getirmediği Görevini UDH Bakanlığı Yapıyor
İşte bu çerçeve içinde UDH Bakanlığının yaptığı toplantı firmalara adeta bir cennet gibi geldi. Çeşitli kişilerin yorumları bu yönde. Özellikle de yeni Haberleşme Genel Müdürlüğüne atanan Ensar Kılıç’ın kullandığı cümle ve tanımlamalar nedeniyle sorunları anlayabilen bir kişi olduğu ve “sağ duyulu bir ses” olarak duyulduğu ve toplantıya sorunları çalışarak geldiği yorumu yapıldı.
Gerçi toplantıda BTK yetkilileri de vardı ama başkanı ile değil, daha alt düzeyde katılım yapılmıştı. Müsteşar Yardımcısı Galip Zerey’in ise, konuları yakından bilen ve yaklaşımcı kişiliği ile toplantının bir başka faydalı kişisi olduğu belirtiliyor. Toplantı “sektördeki problemlere çözüm bulma toplantısı” olarak yorumlandı.
Toplantıda konuşulan konular arasında, “Altyapı Şirketi”, “Geçiş Hakları”, “Baz İstasyonları”, “İstanbul Belediyesi ile İlişkiler”, “Trafik değişim Noktası” gibi çeşitli sorunlar yer aldı.
Toplantıda ortaya çıkan bir konu da, GSM firmalarının kendi aralarında GSM derneği diye yeni bir dernek kurmuş oldukları. Erhun Baş’ın 9 günlük Genel Sekreter olarak katıldığı, Derneğin Başkanlığını GSM şirketlerinin Genel Müdürlerinin dönüşümlü olarak yapacakları, bu dönem Başkanın Paul Doany olduğu kaydediliyor. Yeni derneğe başarılar diliyoruz. Anlaşılan kendi sorunlarının konuşulduğu bir platforma ihtiyaçları var.
Adil Kullanım Kotası Kalkıyor ama Fiyatlar Yükselecek
Toplantıda konuşulan konulardan birisi; kullanıcıların heyecanla bekledikleri Adil Kullanım Kotasının kalkmasıydı. Ama şimdiden belirtelim; bu başka bir soruna yol açacak yani internet fiyatları yükselecek.
Bunu bir başka yazımızda neden yükseleceğini detayları ile anlatacağız ama burada sadece şunu belirtelim; AKK’nın kalkması ile ilgili yaklaşım sadece popülist bir yaklaşım. Sektör yetkilileri “sektöre danışılmadan, hesaplama yapılmadan ortaya konulmuş” diyorlar.
BTK’nın dediğimiz gibi popülist bir yaklaşımı oldu ve tüketicinin iyiliği yerine, tam tersine daha pahalı internet alması ile sonuçlanacak çünkü danışılmamaış bir yaklaşım.
AKK, başka ülkelerde yok ama bunun önemli bir nedeni altyapının güçlü olması. Yani bizler, AKK’nin kalkması sonrasında paketler göreceğiz ve en kötüsü fiyatlar artacak. Dediğimiz gibi bunu başka bir yazıda detaylı anlatacağız.
Belediye ile Operatör İlişkileri
Operatörler uzun bir süredir İstanbul Belediyesi ile sorun yaşıyorlar. Bu sorunlar çok çeşitli ama özeti; İstanbul Belediyesi Telekom sektörünün çok paralı olduğunu düşünüyor ve bu paradan kendisine pay çıkarmaya çalışıyor.
Oysa daha önce de yazdık; haberleşme hem Anayasa’da yer alan, hem de Birleşmiş Milletler sözleşmelerinde “İnsan hakları” olarak kabul edilen bir hak. Merkezi ya da yerel hükümetlerin yani belediyelerin de, haberleşme konusunda para kazanmaktan önce vatandaşların haklarına özen göstermesi lazım.
Örneğin uzunca bir süredir belediyenin istediği kiranın fizibıl olamayacağı düzeyde yüksek olması nedeniyle maalesef metrolarda cep telefonları ile görüşemiyoruz. Oysa acil bir durum olsa.. mesela deprem? Yangın? Vsvs..
Diğer yandan Belediye, tüm dünyadaki yerel hükümetlerin yaptığı gibi operatörlere “geçiş hakkı” vermek yerine kendisi kablo döşemek peşinde. Öyle ki İSTTELKOM diye bir şirket bile kurdu.
Toplantıda bu konuda bir çözüm var mı derseniz; Ulaştırma Bakanlığı yetkilileri belediyenin bu konuda pasif altyapı (yani kabloların geçeceği gözleri döşemek ve sonra bundan kira almak) şeklinde var olmasını öngörüyor.
Geçiş Hakları
Operatörlerin kablo (fiber) döşemek için geçiş hakkı kullandığı biliniyor. Geçiş hakkı konusu sadece belediyelerde değil, yanısıra karayolları, demiryolları gibi ülkeyi boydan boya geçen teşkilatlardan da alınıyor. Ancak son dönemde bu kurumların da operatörlere yardımcı olmadıkları ya da fahiş fiyatlar istedikleri biliniyor.
Diğer yandan fahiş fiyat isteyen bir kuruluş da Diyanet İşleri. Türkiye’nin en büyük bütçeli kurumlarından birisi olan Diyanet’in camilere baz istasyonu yerleştirmek için operatörlerden Euro bazlı kira istediği kaydediliyor.
Toplantıda geçiş hakları görüşüldü. Bu konuda UDH bakanlığının çalışma yapacağı izlenimi alındı.
Tesis Paylaşımı
Operatörlerin bir sorunu da tesis paylaşımı konusu. Kısaca tanımlarsak, kabloların geçeceği boru ve göz altyapısı döşemiş olan operatörlerin –ki bu genellikle Türk Telekom oluyor—diğer operatörlerle bu altyapıyı, belli bir kira ödeyerek paylaşmasına Tesis Paylaşımı deniliyor.
Maalesef bu konuda da –Türkiye’nin altyapısının gelişmesini de engelleyen ve çok uzun zamandan çözülememiş sorunlar var. Müşteri olan operatörler Türk Telekom’un çok yüksek olduğu raporlanan kira bedellerini kabul etse bile, tesis paylaşımı talepleri Türk Telekom tarafından yerine getirilmeyebiliyor.
Bu konuda önemli bir not; Türk Telekomun port transmisyon fiyatlarının mantıklı bir yere taşınması olacaktır. Şu ana kadar uygulanan fiyatların yüksek bulunduğu ve bu düzeyde gitmesi durumunda, diğer operatörlerin al-sat modeli ile ADSL servisi sunmaktan geri çekileceği toplantıdaki bir başka husus idi.
UDH Bakanlığının, telekom sektöründe gelinen noktanın gitgide sürdürülemez hale geldiğinin bilincinde olduğu anlaşılıyor. Bu nedenle de, tesis paylaşımı konusunda da umut veren gelişme bekleniyor ama yolun daha çok başındayız.
Türkiye’nin Telekom Altyapısı Kime Ait?
Bu arada not edelim; toplantıda Türk Telekom Genel Müdürü Paul Doany 9 yıl sonrasına garanti istedi. Biliyorsunuz, Türk Telekom şirketi, Türkiye’ye ait olan telekom altyapısının yönetme imtiyazını 2026 yılına kadar elinde tutuyor. Türk Telekom bu altyapıya maalesef olması gereken yatırımı bugüne kadar yapmadı. BTK ya da UDH Bakanlığı bu yatırımı da zorlamadı. Ama bugün Türk Telekom’un 9 yıl sonrasına garanti istediği görülüyor.
Ayrıca hatırlatalım; Doany’nin özelleştirme döneminde Danıştay’ın “altyapı Türk Telekom’a değil, ülkeye aittir, sözleşmeyi değiştirin” şeklindeki kararına Doany şerh koymuş ve BTK da –2011 yılındaki Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulu raporuna göre—bu sözleşmeyi değiştirmemişti.
Bu şerhin ve sözleşmeyi değiştirmemesinin sonucu; Türk Telekom tarafından alınan kredi taleplerinde altyapının teminat olarak verilebilmesini getirir. 2005 yılında Telekomcular Derneği’nin raporlamasına göre bu altyapının değeri 100-200 milyar TL aralığında idi.
Ayrıca bu “telekom altyapısının mülkiyeti” konusu başka bir duruma da yol açıyor. Türk Telekom’un bu toplantıda ifade ettiği gibi, rekabet ettiği diğer operatörlerden farklı olarak 2006 öncesi altyapılara geçiş hakkı ödemiyor. Bu ise diğer operatörler açısından rekabette önemli bir dezavantaj haline dönüşüyor.
Diğer operatörlerin maliyetlerini önemli ölçüde arttıran geçiş haklarının, Türk Telekom tarafından ödenmeyeceği konusu acaba satış sözleşmesinde yer alıyor muydu? Eğer öyle ise, diğerlerinden de alınmaması rekabet açısından gerekli değil mi?
İnternet Trafik Değişim Noktası (IDN)
Devamlı turk-internet.com okuyucuları bu konuya ne kadar önem verdiğimizi yakından biliyorlar. Ticari yönü bir yana, ülke içindeki İnternet trafiğinin rahatlaması için önemli olan ve internet networkünde bir “kavşak” anlamına gelen İnternet Trafik Değişim Noktası konusunda ülkemizde daha önce TIX ve TNAP isimli 2 farklı inisiyatif gerçekleştirildi ama 2si de –internet ADSL abonelerinin % 90+ sını oluşturan– Türk Telekom’un bu yapılara girmeyişi nedeniyle yürümedi.
Oysa internet trafik değişim noktası, ülke için çok önemli bir altyapıdır.
Çünkü sadece trafiği kolaylaştırmaya yaramıyor. Bugün Avrupa’dan Hindistan’a giden internet erişimi, 2 taraftan da (doğudan ya da batıdan) denizaltı kablolarla gidiyor. Bu kabloların denizaltından gidiyor olması, arıza durumunu getirebiliyor. Karasal hatlar her zaman daha tercih ediliyor. Dolayısıyla trafik değişim noktası var olabilseydi, bu tür bir karasal hattın kavşak olabilirdi ama bu konuda Türk Telekom’un altyapıdaki tekelini kırmamak için hep bu şekilde bırakılıyor.
Oysa İnternet Trafik Değişim Noktası olsaydı yani ülkemizin bir kavşak noktası olması mümkün olsaydı, bunun parasal karşılığı yanında, politik bir güç olabileceği de ortada.
Ayrıca trafik değişim noktasının eksikliği, ülkemizin siber güvenliği açısından da bir eksikliktir ve maalesef ülkemizin vizyon eksikliğinin bir başka göstergesidir.
Şimdi UDH Bakanlığının bu konuyu da ele aldığı ve IDN eksikliğinin ülkeye zararlarının farkındalığının arttığı görülüyor. Umarız öyledir.
Türk Telekom’dan Al-Satçı Operatörlere 2 Milyon Ücretsiz ADSL Hattı
Bir de duyumumuz var; hükümetin internet konusunda halktan alınan tepkilerin karşılanması için Türk Telekom’un bir yaklaşım göstermesi istenmiş. Ama asıl sorunlara çözüm bulmak yerine komik bir kampanya yapmışlar. Şöyle ki; Al-Sat modelli operatörleri arayıp onlara 2 milyon ADSL hat tahsis etmişler. Bu 2 milyon ADSL’den 2 yıl boyunca para almayacakları gibi, satıştan da 30 TL prim vereceklermiş. Operatörler bu kampanya ile ilgilenmediler çünkü böyle sonuçta yine Türk Telekom’a yarayacak kampanyalarla ilgilenmiyorlar. Eklektik kampanyalar yerine kalıcı çözüm istiyorlar.
Buradaki bir konuyu da hatırlatalım; hükümetin hesap, kitap yapmadan böyle bir kampanya için Türk Telekom’u ve dolayısıyla operatörleri zorlaması bir anlamda siyasetin sektöre bulaştırılması anlamına geliyor. Ama verilere bakın; sektör bunu taşıyabilecek kapasitede değil. Yani emir demiri kesmiyor.
Geniş Bant Strateji Raporu Yolda
UDH bakanlığının bütün bu konuları içeren bir strateji raporu da yolda. Henüz görüşlerin alındığı belirtilen raporun sonucunu hep birlikte görebileceğiz.
Roaming Hizmet İhracatı mıdır?
Toplantıda bir konu da şu; bu yıla kadar yabancı operatöre verilen hizmet (roaming) bir hizmet ihracatı olarak kabul ediliyor ve destekleme alıyordu. Ama bu yıl bu durum kaldırılmış. Nedeni bilinmiyor ama Türkiye’ye para kazandırdığına göre, neden ihracat sayılmadığı soruluyor.
İnternet Sağlayan Firmalar İşlemlerini Neden İnternet’ten yapamıyor?
Toplantıda görüşülen bir konu da bu; bilindiği gibi bugün abonelik işlemleri ister bireysel, ister kurumsal olsun, illa ıslak imza ile yapılıyor. Bu ise bir çok zorluğu yanında getiriyor (mesai saatlerinde işlem yapmak gibi). Servis sağlayıcılar internet çağında bunun saçmalık olduğunu düşünüyorlar. Sözleşmeleri de ister elektronik imza ile gerek mobil imza ile ama internet üzerinden yapmak istiyorlar.