Yazının ilk 4 bölümünü
- Üniversite Özerkliği Nedir? – 1
- Üniversite Özerkliği Nedir? – 2
- Üniversite Özerkliği Nedir? – 3
- Üniversite Özerkliği Nedir? – 4
başlıkları altında okuyabilirsiniz.
Türkiye’de Özerk Üniversite Talebinin Tarihçesi
Her ne kadar İstanbul Üniversitesi 550ci yıl dönümünü kutladıysa da gerçek anlamda üniversite öğretimi Cumhuriyet döneminde başlamış ve 1933 ve 1946’da 4936 sayılı yasa ile çıkarılan özerk üniversite açılımı ile zirveye çıkmış ve daha sonraki yıllarda aralıklarla yapılan müdahalelerle üniversite özerkliği tırpanlanarak anayasallaştırılmıştır.
1946 yılındaki üniversite özerkliğinin başladığı ve Köy Enstitülerinin kurulduğu dönemdeki Türk eğitim modeli UNESCO tarafından Dünyaya örnek olarak gösterilmektedir. Türk eğitim tarihine bakıldığında Cumhuriyetin eğitim projesinin bu dönemde şahlandığı ancak çok kısa sürede önünün kesildiği görülmektedir.
Bu dönemden sonra soğuk savaş bahanesi ile ülkemizin önüne konulan süreç sonucu insanlarımız birbirine düşürülmüş, toplumun en dinamik kesimi olan üniversite gençliği ağırlıklı olarak olaylara da taraf oldukları için üç kez ülkede darbe yapılmış ve her seferinde de üniversiteler sorunların merkezi olarak gösterildiği için üniversiteler zapturapt altına alınmıştır. Üniversiteleri kontrol edemeyen iktidarlar üniversite özerkliğini fazla bulup askıya almıştır.
Bu durum o dönemdeki ifadesi ile “üniversiteleri ehlileştirmek” iddiası, yani “terbiye” etmektir. Farklı düşünce ve alternatif bakış açısı üniversitelerin etrafına yaklaştırılmamıştır.
Altı Kasım 1982 yılında 2547 sayılı yasa ile kurulan YÖK tamamen o dönemin anlayışına uygun olarak sıkı merkeziyetçi ve üniversitelerin iç işlerine müdahale edecek şekilde yasal güce sahip olarak kurulmuştur.
Sonuç ve Vargı
Özerk üniversiteden önce bizlerin özerk ve özgür olmamız gerekir. Bugünkü hiyerarşik yapı içinde, özgür öğretim üyesi olmanın birinci koşulu akademik aşamanın yetkili kişilerin iki dudağının arasında değil, bilimsel ortak doğrulara göre yapılmasının sağlanmasıyla gerçekleşebilir. Özgür olunmayan ortamlarda bilimsel üretim beklenemeyeceği gibi özgür bireyler de yetiştirmemiz beklenilmemelidir. Bugün üniversitelilerin, öncelikli olarak, özgür düşünmenin yaratıcılık üzerine olan etkilerini zihinlerinde anlamaları gerekir.
Başka bir ifadeyle, başta kendimizi ortaya koyarak her konuda ön yargılardan kurtulmamız gerekir. Her şeyin tartışılabilir olduğunu kabul ederek kafamızdaki sınırları sorumluluk bilincine indirgememiz gerekir. Kendimiz için ne kadar özerklik ve özgürlük istiyorsak başkaları içinde o kadar istemeliyiz.
Kanımca çoğumuzun kafasında evrensel ölçekte üniversitenin ne olduğu konusunda ortak bir payda bulunmamaktadır. Üniversitelilik bilinci ve onun misyonuyla birlikte kurumsal bazda içeriği tam kavranmadığı için, peş peşe yönetimsel sorunlar yaşanmaktadır. Üniversitelerin özerklikle ilgili sorunlar yönetimlerin her şeyi kontrol altında tutan aralayışı ile değil de, bilimin kurallarının baskın olduğu, yetişmiş-aydınlanmış gerçek bilim adamlarının bulunduğu ortamlarda çözülmüş olacaktır. Üniversitelerin evrensellik bakış açısı yerine yerel bakış açısı ile bakıldığı zaman haklı olarak her şeye güvenlik ve yasak sınırlaması ile yaklaşılmaktadır. Doğal olarak o da yüksek öğretim kurumlarını orta dereceli okul mantığıyla yönetmeye yönetilmektedir.
Eğer insanlık krallar ve yöneticiler ile uyum içerisinde yaşasaydı bugün insanlık halen ilkel kabile toplulukları düzeyinde kalıyor olacaklardı. Bu bakımda yöneticiler ile uyum içinde olmayan radikal, başkaldıran aykırı kişilere çok şey borçluyuz. Bugün ülkemiz üniversitelerinde bu bağlamda ne yazı ki evrensel üniversitelilik anlayışı yerine kurumsal anlayış hakim duruma gelmiş ve buda üniversiteleri dinamik değil tam tersine tutucu yapmıştır. Ülkemiz yükseköğretimi hızla kendisini içine girdiği statükocu durumdan kurtarmak ve geleceğin yetişkin bireylerini üniversitelilik bilinci ile yetiştirmek zorundadır. Aksi taktirde Türk Yükseköğretimi siyasetin bugün kaybettiği zemin durumuna düşer. Matbaa’nın ülkemize 200 yıl geç gelmesinin bedelini bugün hep beraber ödemekteyiz. Dünün hesabını hálá veremeyen bir ulus olarak yarını elimizden kaçırmamak için YÖK yasası mutlaka üniversite dinamikleri tarafından her türlü kaygıdan ve ön yargıdan uzak olarak tartışılmak zorundadır. Bugün dünyanın gerçeği bilim ve teknoloji üretme bilincinin ve geleneğini kazanması üzerine kuruludur. Bu bilinç ve gelenek ancak özerk ve özgür ortamlarda gelişir.
Genç ve dinamik nüfusa sahip ülkemizin geleceği elinden kaçırmaması ve özerk üniversite anlayışı ile bilgi toplumunu yakalaması dileği ile.