Google, YouTube’ün 2,5 yıldır erişime engelli olmasına neden olan 4 Atatürk videosunu, dün gece yeniden yayına koyduğunu açıkladı. Karar ve açıklama internet camiasında şaşkınlık yarattı. Çünkü, Google aslında “hukuksuz” bir işlem yapmış gözüküyor. Ticari bir firmanın işlemine kendi karar vererek karışmış oluyor.
Üstelik bunu yaptığı anda hukuki olarak “içerik sağlayıcı” durumuna geçiyor. Bu durumda, şimdiye kadar kazandığı davalar da dahil, kendisi aleyhine bütün dünyadan açılan telif hakları davalarında örnekleme olanağına yol açıyor olabilir.
Dün geceki haber[1] üzerine konuyu 3 farklı hukukçu/teknik dostumuzla görüştük. Bakın neler söylediler :
Youtube ve Google kendilerini servis sağlayıcı olarak konumlandırıyor ve ünlü DMA (Amerikan telif hakları kanunu) çerçevesinde, içerikten sorumlu olmadıklarını iletiyorlar. Binlerce içeriği kontrol etme şansları olmadığı için bu anlamlı bir durum.
Ancak Google/YouTube’un Atatürk videoları olayında, Alman ILS tarafından telif hakkı nedeniyle kaldırılmış olan bir içeriği, yeniden resen yerine koyarak, bunun tam tersini yapıyor. Yani, içeriği kontrol ettiğini göstermiş oluyor.
Google/YouTube tabi ki telif haklı bir içeriği yayına yeniden koyabilir. Ama nasıl? Ancak birileri “bu videonun telifi ILS’de değil, bizde” derse.
Yine de, Google/Youtube videoları kaldıran ILS firmasına “bak telif hakkı bu kişilerinmiş” diye bilgi vermeliydi.
Üstelik ikisi arasındaki sorunun çözülmesinden “hakim/karar verici” görevi üstlenmemeli, ikisinin anlaşması ya da mahkemeden sonucu almasını beklemeliydi.
Ama görülen o ki, Google/Youtube videolarını RESEN yani kimseye bir şey demeden, yazı yazmadan, sormadan koymuş durumda. Firmaya bunu yerine koy dememiş ki, firma yerine koyma açıklaması yapmamış. Videoları koyan da,açıklama yapan da Google/Youtube.
Bunu yaparak, adeta “bu sorun bitmesin, sürsün” diyor. Peki ama neden?
Bu noktada teknik dostumuz şöyle bir detaya dikkati çekiyor.
Dikkat edin, Google İran, Çin ve Türkiye’de bloklu kalmaya itiraz etmiyor. Hatta uzlaşmasız davranıyor da denilebilir. Belki de, kullanıcıların YouTube’e ulaşmak uğruna DNS değiştirmeleri işlerine geliyordur.
“Bu da ne demek?” sorumuza cevap, komplo teorisini aratmıyor..
DNS değiştirdiğiniz zaman trafiğiniz yurtdışındaki belli bir noktaya (sunucuya) gider, ordan döner. Yani “tüm profil bilgileriniz”, mailleriniz, “hangi sitelere girdiğiniz”, “hangi bankalarla neler yaptığınız”a varıncaya kadar takip edilebilir olur.
Herkes Blakcberry’nin sunucularının yurtdışında ve dolayısıyla güvensiz olduğu konusuna takılmıştı ama DNS değiştiren kişiler de kendini aslında yurtdışına açmıyor mu?
Bu tür DSN değiştirme servisleri veren firmaların hizmet amaçları konusunda bilgimiz var mı?[2]
Hele CIA’in veri depolama firmasına yatırım yaptığının görüldüğü bugünlerde[3]..
Diğer hukukçu dostumuz Viacom/Youtube[4] davasını hatırlatıyor ve
YouTube kazandığı bu davada farklı bir yorum yapıyordu ama şimdi bu son davranışı sonucunda başına iş açmış olabilir. Viacom şimdi haklı duruma geçebilir.
diyor. Tabi ki soruyoruz, nasıl?
YouTube bu olayda servis sağlayıcı değil de, sanki içerik sağlayıcı gibi davranmış durumda. Bu öylesine büyük bir olay ki, bütün dünyada telif hakları iddia edenlerin, mesela büyük prodüksiyon firmalarının önünü açabilir.
YouTube bu hareketi ile, “demek ki, içeriği kontrol edebiliyor” durumuna düşüyor. Kimsenin başvurusu olmadan, ya da ilk telif hakkı iddiası olan ILS firmasına sormadan içeriği yeniden yayına koyması, kontrol yapabilir olduğunun kabul edilmesi.
Oysa bugüne kadar Google/Youtube tüm davalarda ne diyordu? Uluslar arası içeriği kontrol edemiyor iddiasını taşıyordu. Örneğin İtalya’daki olayda da bunu iddia etmişti.
Yine DMA çerçevesinde servis sağlayıcı olarak bu tür bir sorumluluğu yoktu. Benzer konularda YouTube aleyhine pek çok dava var. En başta temyiz isteyen Viacom davası. Şimdi bu hareketi farklı bir bakış anlamına geliyor.
Google hep “biz sadece servis sağlayıcıyız, sadece iletmekle (yayınla) sorumluyuz” diyordu. Ama başka bir hak talebi olmaksızın servis videoları geri koydu. Bu bir çelişki.
Diğer teknik arkadaşımız bir konuya daha dikkat çekiyor; çok farklı bir bakışla “Google aslında sansürcü” diyor.
Şeytanın avukatlığını yapalım. Google bir videoyu bütün dünyaya yayınlayıp, sadece Türkiye’ye engellediği zaman aslında bir sansürcü olmuyor mu? Sansürcülüğü –tersinden bile olsa– kendisi kabul etmiş olmuyor mu?
Üstelik bunu kendiliğinden yapıyor. Yani bir mahkeme kararına bakarak yapmıyor. Hele şu anda, yani ilgili mahkeme kararı kaldırılmış durumdayken, iyice sansürcü durumuna düşüyor.
Tabi olayın bir de telif hakları tarafı var ama henüz ILS firması ile görüşemedik. Onlarla görüşünce de bu tarafını anlatacağız. ILS firmasının ülkemizdeki 300.000’den fazla sayısal (digital) içeriğin telif haklarını yönettiğini, bunların arasında Plato Film gibi özel, TBMM arşivleri, TRT arşivleri gibi devlete ait çeşitli kurumların olduğunu belirtelim. Bu açıdan bir Alman firması olan ILS’in nasıl davranacağını da merakla bekliyoruz.
[1] YouTube Videoları Geri Yükledi; Şimdi Ne Olacak?
[2] Bu konuyla ilgili olarak Navige örneği verildi. Bir Amerikan firmasının Türkiye dışında hiç bir yere hizmet vermediği, sitede de herhangi bir bilgi olmadığı belirtildi. Bu konuda internette “güvenli mi?” başlığı altında pek çok tartışma bulabilirsiniz. Bir örnek : Yasakları Aşan Go navige ne kadar güvenilir?
[3] Cleversafe Raises $31.4 Million From Motorola, VC Firms And … The CIA?