2 gün sürecek olan 9.Telekom Arenası, İstanbul Ceylan InterContinental Otelinde başladı. Konferansın açılışında AKP Yozgat Milletvekili Osman Coşkun, konferansın içeriği konusunda bir konuşma yaptı. Coşkun’un konuşması şu şekildeydi :
Stratejik Teknik Ekonomik Araştırmalar Merkezi’nin, geleneksel olarak düzenlediği Telekom Arenalarının, bu sene 9.sunda yine hep beraberiz. Öncelikle STEAM arenasına katılmış olmanızdan dolayı teşekkürlerimi sunuyorum. Bu tür organizasyonlar ile dünyada küresel krizin yaşandığı son derece önemli ve kritik bir zamanda yine önemli konuların tartışılmasına imkan sağlanmış olacaktır.
Bugüne kadar STEAM’in telekom arenaları, ülkemizin ve sektörün ihtiyacından dolayı, daha çok regülasyon temelindeki tartışmalar çerçevesinde yapılmıştı. Ve önceki başarılı Arenalar, sektördeki regülasyon çalışmalarına çözüm alternatifleri getirerek büyük katkı sağladı.
Bugünse, STEAM ile birlikte daha farklı, ve daha yeni konulara yelken açıyoruz. Bugün masaya yatıracağımız konulara, “Telekom Perspektifinden Değişen Dünya ve Gelişen Teknolojiler” penceresinden birlikte bakacağız.
Düşünerek, yeni ürünler tasarlama ve üretme, insanı diğer canlılardan ayıran temel özelliktir. Bu yüzden insan, tarihinden beri teknoloji üreten bir varlıktır, ve teknolojinin tarihi, insanlığın tüm evrimi kapsar. Hepimiz artık biliyoruz ki, mağazaya gidip beğendiğimiz bir teknoloji ürününü kasada satın aldığımız anda, o ürün artık eski bir teknoloji ürünü haline gelmiştir.
İşte bu hızda gelişen ileri teknoloji, telekomünikasyon endüstrisinin de vazgeçilmez ve bel kemiği haline gelmiş durumda.
Telekomünikasyon sektörüne yatırımlar, tüm dünyada hızlanarak, küresel ekonominin vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Telekomun büyük kar maksimizasyonu ile, yeni bir ticaret ve ekonomi dalgası yarattığı artık yadsınamaz bir gerçek. Öte yandan, telekomdaki gelişmelerin etkileri, insanların sosyo-ekonomik kararlarında, milli sınır konseptlerinde, ve uluslararası ticarette de ciddi ölçüde görülmekte. İşte bu yüzden, telekom ve getirdikleri, ulusal ekonomik ve sosyal kalkınma gündemlerinde önemli sıralara yükselmiştir. Bugün, telekomdaki büyüme ve değişimlerde iki temel konu en büyük katkıyı yapıyor: teknoloji ve rekabet.
Teknolojideki değişim, ve daha rekabetçi bir piyasaya kayma eğilimi, telekom sektöründeki coğrafi sınırları kaldırarak, küresel bir sektör büyümesine dönüştürüyor. Belki bir çoğumuzun hatırlayacağı gibi, bir zamanlar, tüm dünyada telekomun monopol olması yadsınmaz, ve hatta doğal olarak görülürdü. Fakat değişen trendi, siz sektör temsilcileri çok yakından biliyorsunuz, ve rekabetçi trendin tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de gerçekleşmesi, sektörün büyümesine ciddi katkı sağladı. Sektördeki bu büyüme, rakiplerin operasyonlarını genişletmesine, ve hatta yan sektörler oluşmasına katkıda bulundu.
Kapasite, dijitalleşme, kablosuz sistemler ve tabii ki gerek stratejik gerekse teknolojik yakınsama gibi faktörler, telekom sektörünün gelişmesi ve büyümesinde doğrudan etkiye sahip.
Hem serbestleşme çalışmaları, hem de şirketlerin birleşme, küreselleşme gibi stratejik trendleri ile birlikte, Türkiye telekom sektörü de, son yıllarda inanılmaz bir gelişme ve büyüme sürecine girmiştir. Ülkemizin en önemli avantajlarından biri olan genç nüfusumuz bu sektör için inanılmaz bir kaynak durumundadır. “Sürekli yenilik ve sürekli gelişme” prensibiyle ilerleyen telekom ve bilişim sektörleri için, genç nüfuzumuzu vazgeçilmez bir zenginlik olarak görüyorum.
Gerek tüketici segmentleri açısından, gerekse istihdam alanı olarak, genç nüfusu, sektör şirketleri öncelikli hedef olarak belirlemelidir. Sektör temsilcilerinin ve özellikle karar alıcıların profillerinin, bahsettiğimiz yenilik ve gelişim çerçevesinde yükseltilmesi, sektörün en büyük gücü olacaktır. Nitekim sivil toplum örgütlerinin ve yöneticilerinin, daha kurumsal, daha bağımsız ve daha şeffaf bir şekilde profesyonellik ilkesi çerçevesinde çalışmalar yapması, sektörün baltalanmasının önüne geçecektir.
Ben, şahsen, innovasyonu, insan beyninin, ve karakteristiğinin temel taşı olarak görüyorum. Ve bir iletişim zinciri içerisinde, her innovasyon, birçok alanda, birçok sektöre ve insana hizmet ettiği gibi, ardından bir başka araştırmayı ve keşfi de beraberinde getiriyor. Bu açıdan telekom sektöründe ar-ge, doğal olarak vazgeçilmez bir unsur. Ülkemizde ar-ge çalışmalarının kapasitesinin, artırılarak gerçekleştirilmesi, tüm dünya için önemli katma değer yaratacaktır. Tüm dünya için diyorum, çünkü attığımız her innovasyon adımı, gerçekleştirdiğimiz her teknolojik gelişme, küreselleşen ve sınırların kalktığı günümüz dünyasında, dünyaya ve dünya insanına yapılmış bir katma değerdir artık.
2008 itibariyle, tüm dünyada birçok sektörü negatif etkileyen ekonomik kriz, maalesef ülkemizi de etkiledi, ve özellikle yatırımlar üzerinde ciddi risk oluşturuyor. Öte yandan, krizden en az etkilenen telekom sektörü, krize karşı çok önemli fırsatları da beraberinde sunuyor. Krizi atlatmak için, en büyük avantajlarımızdan biri telekom sektörü, ve ülkeyi krizden çıkaracak itici güçlerden de biri. Ekonomik krizle mücadelede en güçlü araç olan, bilgi ve iletişim teknolojilerine yatırım; insana ve ülkeye yatırım anlamına da geliyor.
Çünkü zaten teknolojik yatırımlar özü itibariyle her zaman verimlilik ve tasarrufu de beraberinde getirir.
Donanım üreticilerinin satışlarında azalma riski olsa da, bireylerin ve kurumların günlük yaşamlarında iletişimin ağırlığı, sektöre yeni gelir kaynakları yaratma fırsatını sunuyor. Bu açıdan, teknolojik innovasyon, bugün birçoğumuzun kriz olarak tanımladığı ekonomik sıkıntı sürecinden kurtulmak için önemli bir çıkar yol. Birçok sektörün sıkıntısını çektiği bu ekonomik kriz döneminde, bu toplantının yapılmasının, sektörün karar vericilerine yardımcı olacağına, ve hatta diğer sektörlere de ışık tutacağına inanıyorum. Nitekim bugünkü telekom pazarı, yatırım ve finansman arayışları oturumlarında da, konunun uzmanları sektörün ekonomik sıkıntı ile nasıl baş edeceğini tartışacaklar. Ve daha da önemlisi, bu ekonomik sıkıntıyı nasıl fırsata çevireceklerini değerlendirecekler.
2009 yılının, Türkiye telekom sektörü için bir dönüm noktası olduğu ve olacağı kesin. Fakat asıl önemli olan, 2008 yılını büyümeyle geçiren sektörün, aynı ivmeyle büyümeye devam etmesi. Sektördeki regülatif gelişmeler, pazarda rekabetin oluşmasını, rekabetin artmasıyla birlikte de, pazar dağılımının değişimini beraberinde getirecektir. Bu açıdan, yasal eksiklikleri tamamlamak, gerçek ve adil bir rekabet ortamının yaratılması için çalışmalarımız hızla devam ediyor.
Yaşadığımız ekonomik krizle birlikte, şirketlerin konsolidasyona yöneldikleri bir gerçek. Fakat tüm dünyada kar ve hizmet maksimizasyonunu sağlamak adına şirketler, yeni stratejik trendleri de değerlendiriyorlar. Bu noktada, yabancı sermayeyi de diğer sektörlerde olduğu gibi telekom sektörüne çekmek, hem kamunun, hem de özel sektörün en önemli görevlerinden biri olarak ortaya çıkıyor.
Düzenlemeler ve özellikle çözüm arayışları süreçlerindeki başarının, kamu ile özel sektörün olabildiğince sürekli ve birlikte çalışmalarına bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Düzenlediğimiz bu Arena, bu nedenle özel bir önem taşımaktadır.
Avrupa Birliği üyelik süreci çerçevesinde, telekom sektörü için kamu ve özel sektör tarafından ciddi ve yoğun çalışmalar gerçekleştiriliyor. Bu konuda da farklı görüşleri ve farklı yaklaşımları hepimiz görüyor ve dinliyoruz. Regülasyonların artırılması veya serbestleşme ya da rekabetçi bir telekom piyasası AB uyum yasaları çerçevesinde Türkiye olarak atacağımız adımlarda önemli konular. Ve Arena’da tartışacağımız bu konulara birkaç soruyla ben de katılmak isterim. Dünyada ekonomik krizle birlikte özel sektörün kamunun duruşu ve düzenlemeleri konusunda ciddi fikir değişiklikleri oldu. Peki, telekom sektörünün sahipleri, yani temsilcileri, daha fazla regülatif çalışmaların olması eğiliminde mi? Yoksa daha fazla serbestleşme eğiliminde mi? Rekabetçi bir piyasanın oluşması için, sektör gerekli olgunluğa erişmiş durumda mı? Yoksa rekabetçi piyasanın gerçekten ve adil bir şekilde oluşması için sadece kamunun yapacağı yasal düzenlemeler yeterli mi?
Telekom sektörü, o kadar hızlı ve dinamik ki, bir sonraki Arena’nın başlıkları neler olur şimdiden kestirmek güç.
Bugün “yakınsama olgusunun” kendi teknik tanımını aştığını, ve kapsamlı bir strateji haline geldiğini görüyoruz. IP teknolojileri giderek yaygınlaşıyor ve bugün de ele alınmasını ümit ettiğim Ipv6 gibi çözümler geliştiriliyor. Kablosuz sistem kullanımında da ciddi ve büyük artışlar görüyoruz. Mobil iletişim, hızla büyümesini devam ettirirken, ülkemizdeki GSM abone sayısı 2008 sonu itibariyle 66 milyon civarında olup (65,824 milyon), yaklaşık % 92’lik bir penetrasyona sahiptir. Sabit hat abone sayısı ise 2008 sonu itibariyle 17,5 milyon. Öte yandan ADSL abone sayısı 5,3 milyon düzeyinde.
9. Telekom Arenası’nda tartışılacak olan bir başka çok önemli konu da Bilişim Suçları, Güvenliği ve Hukuku. Bilişim teknolojilerinin güvenliği konusu, en az bu teknolojilerin innovasyonu ve yaygınlaşması kadar önemli. Çünkü burada güvenlik, sadece tüketiciler için değil, aynı zamanda üreticiler için de elzem bir faktör.
20 Temmuz 2008’de resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren, Elektronik Haberleşme Güvenliği Yönetmeliği, bu çerçevede önemli bir adım. Bu yönetmelikle, işletmecilerin fiziksel alan güvenliği, veri güvenliği, donanım-yazılım güvenliği ve güvenilirliği ile, personel güvenilirliğinin sağlanması için, tehditlerden ve/veya zafiyetlerden kaynaklanan risklerin bertaraf edilmesi, veya azaltılmasına ilişkin, alacakları tedbirlere yönelik usul ve esaslar belirtilmiştir.
Öte yandan bilişim suçları ile savaşmada, tüm tarafların sorumluluklarının, düzenlemelerle netleştirilmesi ve yerine getirmeleri şart. Servis sağlayıcıların sorumluluklarının tespiti, kurumsal bilgi güvenliği politikalarının oluşturulması, özellikle kamu tarafında, teknik donanım ve bilgi eksikliğinin giderilmesi temel sorunlar olarak karşımıza çıkıyor. Öte yandan, adli bilişim prosedürlerinin eksikliği ve elektronik ortamdaki delillerin değerlendirilmesi ve korunması meseleleriyle mücadelede, yine kamu ve özel sektör olarak birlikte çalışmalıyız.
Bu çerçevede, özellikle kurumlar ve şirketler kurumsal bilgi güvenliği politikaları oluşturmalılar. Uygulayıcıların da bilişim kavramlarına ve gerekli teknik bilgiye haiz olması gerekiyor. Ayrıca özellikle servis sağlayıcılarının, toplumda adli bilişim farkındalığını yaratmak için çalışmalar yapması çok önemli.
Amerikalı başarılı bir işadamı, telekom sektörünün önemini bir konuşmasında şöyle dile getirmiş: “Benim tüm innovasyonum; telekom sektöründen fikir alıp, ulaştırma sektöründe bu fikri kullanmaktır”. Dolayısıyla telekom sektörü, ülkemiz ve ülkemizdeki diğer sektörler için özellikle bugün önemli bir manivela niteliğindedir.
Telekom, artık tek bir sektör olmaktan çıkıp, etrafında yan sektörler yaratan, ve hatta diğer sektörlerle kopmaz bağlar kuran bir endüstri haline gelmiştir. Bunlardan biri de medya ve telekom etkileşimi olmaktadır. Bilgi teknolojilerinin telekom altyapısını doldurmasıyla oluşan bilişim teknolojisi, medyanın vazgeçilmez bir aracı olmuştur. Daha fazla insana ulaşmak, daha fazla insanı bilgilendirmek ya da daha fazla insana hizmet sunmak tüm endüstrilerin en büyük amacı. Bu çerçevede, medyanın bilgi teknolojileri ile dansı, bir son tango değil, aksine hiç bitmeyecek ve ayrılmayacak bir danstır.
Özellikle IPTV, şirketlerin müşteri artırma ve müşteri tercihlerine yönelik, maksimum fayda ve hizmet sağlama açısından çok önemli bir yeniliktir. Çok yakın zamanda, herkesin ilgi alanlarına göre hazırlanmış programlar ve hatta reklamların olacağı kanallarla tanışacağız. Üstelik IPTV sadece televizyon hizmeti değil, aynı zamanda internet ve diğer ileri teknoloji hizmetlerini de sunabilecek .
Medyanın telekom ve bilgi teknolojileri ile sonsuza kadar sürecek dansında en önemli nokta; hangi dans çeşitlerinin sergileneceği. Sonuçta medya-telekom dansı, sonsuza dek sadece tango yapmayacak. Bu ikilinin dansında en önemli nokta; içerik. İçerik ve katma değerli hizmetler, bir iletişim devi olan medya için çok büyük bir fırsat olmaktadır. Bu fırsatı, toplumun sosyo-ekonomik gelişmesi yönünde harcamak ise, dans eden ikili de dahil hepimizin en büyük sorumluluğudur.
Arenamız boyunca yeni teknolojiler ve trendler, en hayati oturumlardan biri. Özellikle Wi-Max teknolojisi, bugün MOBESE, Emniyet ve Valiliklerin gerekli gördüğü özel izinlerde, bazı hastanelerde ve belediyelerde uygulanmakta.
Bugün itibariyle de, 66 milyon civarındaki sabit abonelerin 6 milyonu, sabit genişbant hizmetinden faydalanıyor ve lisanslı 260 işletmeci bulunuyor. Fakat dünyada 120 ülkede 300’den fazla operatör tarafından hizmet sunan Wi-Max teknolojisinin ne şekilde ve hangi lisanslama yoluyla gerçekleştirileceği üzerinde durulması gereken bir konu. Wi-Max’in lisans çalışmalarının en kısa sürede tamamlanması ile, yerli ar-ge oluşturma çalışmalarının da hız kazanacağını düşünüyorum.
Hepimizin kabul etmesi gereken bir gerçek var: o da telekom sektörünün gelişmesindeki en büyük etken, sektörün temsilcilerinin çalışmaları, gelişmeleri ve kamu taraflarını da bilgilendirip yönlendirmeleridir. Önümüzdeki süreçte, insan faktörünü ve toplumsal gelişmeyi göz ardı etmeden yapacağımız her yatırım ülkenin büyümesine ve gelişmişlik düzeyinin yükselmesine bir yatırımdır. Bu açıdan, hizmet kalitesinin, tüketici haklarının da korunarak sağlanması hayati önem taşımaktadır. Altyapı ve şebekelerin genişletilmesi ile birlikte, ulusal ve uluslararası çaptaki uyumunun sağlanması gerekmektedir.