Seçim dönemlerinde teknoloji platformlarının içerik denetim politikaları, seçim güvenliğini ve toplumun doğru bilgiye erişimini doğrudan etkiliyor. Yaklaşan 2024 ABD seçimleri, teknoloji platformlarının demokratik süreçlerdeki etkisini sınayacak önemli bir dönemeç olacak. Son yapılan anketler, sosyal medyada yanlış bilginin 2020’den bu yana arttığına dair yaygın bir algıyı gözler önüne seriyor ve toplumun büyük bir kısmı, platformların yanlış bilginin yayılmasını önlemek için içerik denetimini sıkılaştırması gerektiğini düşünüyor. Özellikle seçim sonrası huzursuzluk yaşanması durumunda, birçok kişi bu durumu teknoloji şirketlerinin yetersiz içerik denetimine bağlayacağını belirtiyor. Bu eğilim, dijital sorumluluğun toplumun gözünde giderek nasıl önem kazandığını ve platformlardan daha yüksek standartlar beklenmeye başlandığını gösteriyor.
Siyasi Süreçlerde İçerik Denetimi ve Dijital Sorumluluk
Teknoloji platformları, ifade özgürlüğünü korumakla zararlı yanlış bilgileri sınırlamak arasında hassas bir denge kurmak zorunda. Özellikle 6 Ocak Kongre baskını gibi olaylardan alınan en önemli ders, kontrolsüz yanlış bilginin huzursuzluk yaratabileceği ve platformların bu tür krizleri önlemek için proaktif adımlar atması gerektiği oldu. Ancak, içerik denetimi çoğu zaman platform liderlerinin ideolojik veya politik eğilimlerinden etkilenebiliyor, bu da seçim dönemlerinde platformların tarafsızlığını koruması gerekliliğini daha da önemli hale getiriyor.
Bu bağlamda, Elon Musk’ın Twitter’ı (şu anda X) satın alması ve platformda yaptığı radikal değişiklikler, içerik denetiminin nasıl politize olabileceği konusunda endişeleri daha da arttırdı. Musk’ın siyasi görüşleri ve platformdaki etkisi, kullanıcılar ve politika yapıcıları arasında kutuplaşmalara neden oluyor. Kendisinin Twitter’ı “siyasi bir silah” olarak kullanabileceğine dair endişeler dile getirilirken, özellikle seçim sonrası dönemde platformu nasıl bir siyasi araç olarak yönlendirebileceği tartışılıyor. Musk’ın dünya genelinde siyasi konulara dahil olması ve platformu yönetim tarzı, dijital alanların bağımsızlığını koruma gerekliliğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Küresel Zorluklar: Yerel Standartlara ve Hukuki Taleplere Uyum
Dünya genelinde teknoloji şirketleri, farklı yargı bölgelerinin özgün düzenlemelerine uyum sağlamak zorunda. Örneğin, Brezilya’da mahkemeler, sosyal medya şirketlerinden, yetkililerin istekleri doğrultusunda içerik kaldırmalarını talep etti. Bu tür taleplere platformların direnmesi üzerine, Brezilya Yüksek Mahkemesi geçtiğimiz günlerde Twitter’a erişimi tamamen yasakladı. Ancak, kamuoyunun tepkisi ve ifade özgürlüğü savunucularının baskısı üzerine yasak kısa sürede kaldırıldı. Bu olay, ulusal yasalar ile platform bağımsızlığı arasındaki gerilimin altını çiziyor ve dijital yönetişim konusundaki küresel tartışmayı derinleştiriyor. Bilginin özgürce akışının, yanlış bilginin önlenmesinde en etkili yöntem olduğu fikri giderek daha fazla savunuluyor; zira yanlış bilgiyi sınırlama adı altında getirilen kısıtlamalar, doğru bilginin de sansürlenmesi riskini beraberinde getiriyor.
Avrupa Birliği’nin Dijital Hizmetler Yasası (DSA), platformların şeffaflık ve kullanıcı haklarına yönelik hesap verebilirliğini artırarak, seçim dönemlerinde yanlış bilgilendirme ve dezenformasyonla daha etkili mücadele etmeyi amaçlıyor. DSA kapsamında platformlar, içerik denetimi süreçlerini risk yönetimi çerçevesinde analiz etmek, bağımsız denetime tabi tutulmak ve şeffaflık raporları yayımlamak zorunda. ABD’de ise, sosyal medya platformları ve teknoloji şirketlerinin seçim sürecinde yanlış bilgi yayılımını önlemek amacıyla denetim politikalarını güçlendirmeleri bekleniyor. Yapay Zeka İcra Emri (AI Executive Order) yapay zekanın güvenli kullanımı için etik ilkeler belirlerken, İletişim Ahlakı Yasası’nın 230. Maddesi (Section 230) sosyal medya platformlarını kullanıcı içeriklerinden sorumlu tutmayarak ifade özgürlüğünü destekliyor. Federal Ticaret Komisyonu (FTC) veri güvenliği ve tüketici haklarını koruma görevini üstlenirken, California Tüketici Gizliliği Yasası (CCPA) gibi eyalet yasaları dijital gizliliği artırıyor. Bu düzenlemeler, seçim dönemlerinde platformların kullanıcıları doğru bilgilendirmesi ve kamuoyunun demokratik süreçlere erişimini güvence altına alması açısından kritik önem taşıyor.
Bu bölgesel düzenlemeler, platformları daha hesap verebilir ve kullanıcı odaklı hale getirerek küresel bir standart oluşturmayı hedefliyor. Ancak ifade özgürlüğünün korunması, platformların kullanıcıları yanlış bilgiye karşı eğitmesi ve bilgi akışını sağlıklı bir şekilde yönlendirmesi de dijital sorumluluğun vazgeçilmez bir parçası olarak görülmeli.
Türkiye’de Durum: 5651 Sayılı Kanun ve Sosyal Medyanın Seçimlerdeki Rolü
Türkiye’de 5651 sayılı Kanun, çevrimiçi içerikleri düzenleyen temel yasa olarak sosyal medya platformlarına önemli yükümlülükler getiriyor. Bu yasa, teknoloji şirketlerinin kullanıcı verilerini saklamasını ve yasa dışı ya da zararlı içeriklerle ilgili olarak yetkililerin taleplerine hızlı yanıt vermesini zorunlu kılıyor. Yapılan bir dizi değişiklikle birlikte, 5651 sayılı Kanun, Türkiye’nin dijital dünyasında platformların hesap verebilirliğini ön plana çıkararak ağır para cezaları öngörüyor. Kanunun son düzenlemeleri ayrıca platformların yerel ofisler kurmasını ve temsilciler atamasını şart koşarak Türkiye’deki uyum gereksinimlerini doğrudan ele alma imkânı sağlıyor.
Son seçimlerde ülkemizde de sosyal medya, siyasi içeriklerin ve yanlış bilgilerin yayılmasıyla önemli bir rol oynadı. Dijital ortam, kamuoyunun anlık olarak şekillendiği bir mecra haline gelirken platformlar, yanlış veya istikrarsızlaştırıcı olarak nitelendirilen içeriklerin denetimi konusunda yoğun bir baskı altındaydı. 5651 sayılı Kanun’un rolü bu süreçte belirginleşti; yetkililer, kanunun içerik denetim hükümlerini uygulayarak siyasi olarak hassas veya yanıltıcı bulunan içeriklere erişimi kısıtlama yoluna gitti, ancak bilgi akışına getirilen bu sınırlamalar, doğru bilgiye ulaşımı da engelledi. Seçmenlerin tarafsız bilgiye ulaşmasını sağlayarak yanlış bilginin etkisini azaltmak daha etkili bir yol olsa da ne yazık ki bu imkan kullanılamadı.
Dijital Dünyada Sorumluluk ve Etik Yönetişimin Geleceği
Yapay zeka tabanlı derin sahtecilik (deep fake) ve çevrimiçi taciz gibi sorunların artması, durumu daha da acil hale getiriyor. Çevrimiçi güvenlik, yanlış bilgi ve gizlilik hakları arasındaki bağlantılar, platformları insan haklarını korurken bilgiye erişim ve ifade özgürlüğünü de sağlamaya zorlayan karmaşık zorluklarla karşı karşıya bırakıyor. Özellikle bazı bölgelerde kimlik doğrulama zorunluluğu ve belirli içerik türlerine getirilen kısıtlamalar, internet özgürlüğünü savunanlar için endişe kaynağı haline gelmiş durumda. Bilgiye sınırsız erişim ve dezenformasyonun önlenmesi arasındaki dengeyi sağlamak hem yasa koyucular hem de teknoloji platformları için en önemli sorun.
Platformlar bu çok boyutlu taleplere uyum sağlarken, kamuoyu ve dünya genelinde karar vericiler daha şeffaf, daha hesap verebilir ve daha etik bir yönetişim anlayışı talep ediyor. Türkiye’den ABD’ye, dijital alanların yönetiminde ifade özgürlüğü, şeffaflık ve bilgi bütünlüğünü dengeleyecek bir evrime ihtiyaç var. Bu değerlerin korunması, hızla değişen dünyamızda giderek daha önemli hale geliyor; teknoloji platformlarının nasıl bir yönetişim modeli benimseyeceğini ise kullanıcıların bilinçli talepleri şekillendirecek. Ülkemizde ve dünyada tüketim odaklı bir kültür hakim olsa da, kullanıcıların sahip oldukları gücün farkına vararak bilinçli bir duruş sergilemeleri, dijital geleceğimizi olumlu yönde şekillendiren en güçlü etken olacak.