AB, Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) ile başlayan ve Dijital Hizmetler Yasası (DSA), Dijital Pazarlar Yasası (DMA) ve beklenen Dijital Ağlar Yasası (DNA) ile devam eden regülasyonlar aracılığıyla dijital ekosistemin geleceğini şekillendirme çabasını sürdürüyor. Bu regülasyonlar sıklıkla AB’nin teknolojik inovasyonda ABD ve Çin gibi süper güçlerle rekabet edemediği için düzenleyici mekanizmalar aracılığıyla dijital alanı kontrol altına almaya çalıştığı şeklinde eleştiriliyor.
AB’nin sınıraşırı etkili dijital regülasyon yolculuğu, GDPR ile veri koruma ve gizliliğin güçlendirilmesine odaklanırken, DSA ve DMA çevrimiçi platformların sorumluluklarını netleştiriyor ve dijital pazarlarda adil rekabeti teşvik etmeyi amaçlıyor. DSA, platformların içerik yönetimi ve reklam uygulamalarında şeffaflık sağlaması, kullanıcı şikayetlerini etkili bir şekilde ele alması ve yasa dışı içeriği hızla kaldırması gibi konularda yeni standartlar belirleyerek. hedeflenmiş reklamlar, kullanıcı özerkliği ve manipülatif UX/UI uygulamaları (“karanlık desenler”) gibi konulara yönelik kısıtlamaların artırılmasını öngörüyor. DMA ise, “kapı bekçisi” olarak nitelendirilen büyük teknoloji şirketlerine getirilen ek yükümlülükler ve caydırıcı para cezaları ile bu şirketlerin piyasa üzerindeki hakimiyetini kısıtlamak ve küçük işletmelerin dijital ekonomide rekabet edebilmesi için adil bir zemin oluşturmayı hedefliyor. Beklenen DNA’nın ise dijital altyapının güçlendirilmesi ve ağ güvenliğinin sağlanması gibi kritik alanlara yönelik düzenlemeler getirmesi bekleniyor.
AB’nin bu stratejisi, ABD ve Çin arasındaki jeopolitik eksen ile kesiştiğinde, AB’nin dijital alanı nasıl şekillendirdiğini ve global güçler arasındaki rekabette nasıl bir rol oynadığını ve AB’nin regülasyonlarının sadece iç pazarı değil, küresel dijital ekosistemi de etkilediğini gösteriyor. Örneğin, DSA’nın 17 Şubat’ta yürürlüğe girmesinin hemen ardından TikTok hakkında soruşturma açılması veya Apple’a yakın zamanda streaming servisi ile ilgili verdiği rekabet ihlali cezası, AB’nin dijital platformlar üzerinde daha fazla kontrol ve hesap verebilirlik talep ettiğini ve yeni düzenlemeleri uygulamaktan çekinmeyeceğini ortaya koyuyor.
AB’nin DSA, DMA ve DNA ile oluşturmayı planladığı bu üçlü regülasyon sacayağı, dijital alanda daha güvenli, adil ve rekabetçi bir ortam yaratmayı amaçlarken, bu regülasyon çerçevesi içinde özellikle ilerideki süreçte AB ve teknoloji devleri arasında halihazırda mevcut olan çekişmeye ilaveten, DNA’nın büyük teknoloji şirketleri ile telekom operatörleri arasında yeni bir gerilim alanı oluşturacağının işaretlerini de veriyor. DNA’nın özellikle büyük teknoloji şirketleri ve telekom operatörleri arasındaki ilişkilere şimdiye kadar temel bir ilke olarak kabul gören ağ tarafsızlığının sınırlarını zorlayan yeni bir boyut getirmesi ve dijital altyapının finansmanı ve yönetimi üzerine tartışmaları derinleştirmesi bekleniyor.
AB platform düzenlemeleri, Türkiye gibi ülkeler için de uyum süreçlerini zorunlu kılarken, uluslararası dijital ekosistemde rekabetçi ve yenilikçi kalabilmenin yollarını araştırmayı gerektiriyor. Türkiye’nin dijital düzenlemeleri de AB’nin regülasyonlarıyla uyum sağlama çabasını yansıtıyor. Özellikle 5651 sayılı Kanun’a eklenen sosyal ağ sağlayıcılara ilişkin hükümler, 7418 sayılı Kanun ile getirilen dezenformasyon düzenlemeleri, Rekabet Kanunu’nda DMA ile paralel olarak önemli pazar gücüne sahip teşebbüslere yönelik özel düzenlemeler içeren değişiklik taslağı ve Rekabet Kurumu’nun dijital pazarlara yönelik kararları, AB’ye paralel bir şekilde Türkiye’de dijital hizmet sağlayıcılarının denetimi ve kullanıcı haklarının korunması amacını taşıyor. Bu amaçların özellikle de çoğu zaman aceleye getirilen düzenlemelerle ne derece etkili bir şekilde gerçekleştiği ise uygulamadaki sıkıntılar ve temel hak ve özgürlüklerin orantısız bir şekilde kısıtlandığına yönelik haklı eleştiriler ile tartışmaya son derece açık hale geliyor.
AB’nin dijital regülasyon stratejisi, büyük teknoloji şirketlerine karşı daha katı düzenlemelerin uygulanması ve rekabetçi bir dijital pazarın teşvik edilmesi yönünde adımlar atılmasını öngörüyor. AB Dijital Komisyoneri Thierry Breton’un “Big Tech, başarısız olmaktan çok, umursamak için çok büyük” (too big to care) şeklindeki ifadesi, büyük teknoloji şirketlerine yönelik eleştirileri ve AB’nin dijital “Vahşi Batı”da düzeni sağlama konusundaki kararlılığını yansıtıyor.Teknoloji devleri, şimdiye kadar her ne kadar hoşnut olmasalar da, AB çok önemli bir Pazar olduğu için uyum konusunda işbirliğine açık oldular ve her şeyden önemlisi en büyük cezaların kesilmesi halinde bile bunu karşılayacak maddi güce sahipler. Gelecekte bu durumun nasıl şekilleneceğini ve bu düzenlemelerin yaratacağı yeni uyum katmanlarının özellikle de küçük ve orta ölçekli işletmeler üzeerindeki etkilerini ise zaman gösterecek.
Sonuç olarak, AB’nin dijital regülasyon stratejisi ve platform düzenlemeleri, global dijital politikalar ve teknolojik inovasyon üzerinde Türkiye’nin de dahil olduğu bir etki alanı yaratıyor. AB, ABD ve Çin arasındaki jeopolitik dinamiklerin yaratacağı yeni küresel dijital ekosistemi ve Türkiye gibi teknoloji üreticisi olmaktan çok tüketicisi konumundaki gelişmekte olan ülkelerin bu yeni düzende nasıl bir pozisyon alması gerektiği -her ne kadar ülkemiz açısından bu başdöndüren siyasi gündemde bir öncelik olmasa da- önemli bir mesele olarak öne çıkıyor.