Son Amerikan seçimlerini etkilediği düşünülen sahte haberler konusunda, ne tür önlemler alınabileceği tartışılırken, Yale Üniversitesinde yapılan bir açıklama, bu tür haberlerin 3cü parti bir şirket tarafından değerlendirilerek, sahte olabileceğine dair etiketlenmesinin herhangi bir etkisi olmuyor.
Facebook, Amerikan seçimleri sonrasında çokca suçlandı. Hala kendisini savunmaya ve olayı analiz etmeye çalışıyor. Ortamdaki 2 milyar kullanıcının yaydığı haberlerin kontrol edilmesi zor bir durum. Facebook buna karşın 3cü parti kontrolü getirmeye uğraşıyor. Yani kullanıcıları sahte haberlere karşı –bu sahte olabilir– etiketi ile uyarmayı istiyor ama bu etkili mi?
“Sahte Haber Hassasiyetinin Algıları Üzerindeki ‘Tartışmalı Uyarıların ve Kaynakların Etkisinin Değerlendirilmesi” başlıklı araştırma, 2016-2017 yılları arasında 24 haberi 7.500 katılımcının önüne koydu. Sunulan hikayelerin yarısı doğru, yarısı sahteydi. Çalışmaya katılanlardan rastgele 12 başlığın doğruluğunu değerlendirmeleri istendi. Çalışma ayrıca gruplara ayrılmıştır. İlk olarak hikayeler olduğu gibi sunuldu. İkincisinde sahte haberler “tartışmalı” olarak etiketlendi.
Sonuçlar tuhaftı. Yanlış hikayeler işaretlenmişken, sunulan hikayenin doğruluğu konusundaki düşünceler, Başkan Trump’ı destekleyen kullanıcılar, yalnızca % 1.2 oranında daha yüksekti. Hillary Clinton’ın destekçileri, habersiz olmayan gruptan % 4.3 artışla biraz daha güveniyorlardı.
Trump taraftarları, bir üçüncü şahıs tarafından kontrol edilip edilmediğine bakılmaksızın, bir başlığa genel olarak güvenmek konusunda daha eğilimli görünüyorlardı. Yani seçimin öncesinde ve sonrasında POTUS’u destekleyenlere karşı gösterilen şüphecilik açısından bu şaşırtıcı görülmedi. Yakın tarihli bir Edelman anketine göre, Trump seçmenlerinin % 15 kadarı medyaya hiç güvenmiyor.
Fakat en ilginç veri seti derinlere gömüldü ve sadece yapay zekanın yardımı ile ortaya çıkarıldı. Bir makine öğrenme algoritması tarafından işlendiğinde, araştırmacıların kendilerini şaşırtacak ilginç bir model ortaya çıktı.
Sorun, gençler arasında abartılmış gibi görünüyor. Kontrol grubundaki 18-25 yaşındaki katılımcılar gerçek öykülere, yaşlıların inandığından daha az inanıyorlar. Yaşlılarda gerçek hikayenin gerçek olduğuna inanma oranı % 57,1 iken, gençlerde bu oran % 21,1. Etiket taşıyan hikayelerde durum daha da vahim. Gençlerin ancak % 3,1’, gerçek hikayeyi gerçek kabul ederken, % 4,4’ü ise sahte etiketli haberi gerçek olarak tanımladı.
Araştırmacılardan David Rand, bu durumu bir sorun olarak tanımlıyor ve genç nesilde medyaya güvenin tamemen düştüğüne işaret sayıyorlar. Sosyal medyadan haberlerini okuyanlar konusunda ise, uyarıların işe yaramadığı ve hatta ters teptiği görülüyor. Rand haberleri kaynakların logolarıyla (yani gazetelerin logolarıyla) sunduğunda ise değişiklik yaratmadı. Yani ABD’de (ve Türkiye’de de) “İnsanlar, artık ana akım medya organlarını özellikle güvenilir bulmuyor.”
Çalışmayla ilgili önemli bir not; çalışmanın kendisinin kontrol edilmediği ve methodolojisi ve sonuçları konusunda bazı soru işaretleri olduğu şeklinde kayıt var. Ama yine de, İnsanların –özellikle sahte haber çağında doğanların– ana akım medyaya ve muhafazakarlara inanmadıkları sonucu yanlış değil.
[1] Assessing the Effect of “Disputed” Warnings and Source Salience on Perceptions of Fake News Accuracy