Zaman zaman ülkelerin, analog altyapılarını kapatarak, dijital teknolojilere yöneldiklerini görüyoruz. Bu, aslında her yerden bağlanabilen cihazlar dolayısıyla mobil genişbantın hakimiyetini ilan etmesinden başka bir anlam taşımıyor.
Frekanslar arası boşluğun dahi değerlendirilmesi gerektiği tartışılıyor. Zira, tv setlerini idare etmede kullanılan uzaktan kumanda cihazlarından garaj kapılarını açan anahtarlıklara kadar herşey için ayrı bir frekans gerekiyor. Açıklanan verilere göre, 2014’ten itibaren küresel data trafiğinin şimdikinin 39 katı büyümesi ve aylık 3.6 exabayt’a (3.9 milyar gigabyte’a tekabül ediyor) ulaşması bekleniyor. Bu da şimdiki kablosuz ağların kırılma noktasına yaklaştıkları anlamına geliyor.
4G ve LTE teknolojilerinin belrtilen kapasitenin üzerindeki baskıyı azaltacağı umulurken bir yandan da bunun kısa vadeli bir çözüm olacağını ileri süren görüşler bulunuyor. Ürün geliştiren Cambridge Consultants firmasından Richard Traherne’ye göre, insanlar bağlı kalmaya gittikçe daha çok alışıyor. Daha fazla data tüketiyor olmamız, radyo spektrumunun üzerindeki baskıyı arttırıyor. Radyo spektrumu tüm kablosuz iletişimin yer aldığı ve geleneksel olarak çevreleyici bir özelliği olan, spesifik bant genişliği kullanan servislerle çalışan bir ortam sunuyor.
Televizyon kanalları bir alanı, radyo ikinci bir alanı ve telekomünikasyon ise bir başka alanı oluşturuyor. Bu, aslında bu grupların içerisinde spesifik frekansların her zaman kullanılmadığı anlamına geliyor. Gözlemciler, yıllar önce frekansların bu kadar kısıtlı olmadıkları bir dönemde bunların adil kullanımını sağlamanın günümüze nazaran çok daha kolay olduğunu ifade ediyor. Sistem güvenli ve basitken, spektrumun tüm kapasitesini kullanmıyordu ancak ısrarla artan talep artık frekansları data iletirken sınırlıyor ve değerli bir ürün haline getiriyor.
Günümüzde, frekansların önemli bir bölümü çoğu zaman kullanılmıyor. Dolayısıyla, bilinen adıyla boş kalan “beyaz alanlardan”, yayının arasındaki her boşluk değerlendirilmek üzere tasarlanmış bir teknoloji ile yarar sağlanabilir. Frekanslar arasındaki boşluk, analog televizyonlarının yavaş yavaş küresel anlamda kullanımını yitirmesiyle artıyor. Bu bakımdan, dijital televizyonların veriminin frekansta yer açması ve değerlendirilecek daha fazla beyaz alana sebebiyet vermesi sevindirici bir unsur olarak değerlendirilebilir.
Kıtlığı daha çok hissedilen frekansların bir şekilde geri kazanılacak olması, ‘Dijital Uçurum’un azaltılması için önemli bir unsuru teşkil ediyor. Makineler arası iletişim (M2M) ve çok daha gelişmiş Wi-Fi ağlar, frekans gerektirecek diğer teknolojiler olarak karşımıza çıkıyor. Bu bakımdan, boş frekansları tespit ederek buna göre gerekli düzenlemeyi otomatik yapabilen teknolojiler bugünlerde adından bir hayli söz ettiriyor. Analog yayınların tedavülden kalktığı, yerlerini yenilikçi teknolojilerin aldığı günümüzde frekansların çok daha yoğun kullanılacağını söylemek kehanet olmasa gerek.