Bankaların döviz riskini hesaplamanın önemli bir öncü gösterge özelliği taşıyacağından hareketle oluşturulan veri setine, bankalar ve finans kurumlarının bilançolarından değil, bankaların Merkez Bankası’na bildirmek zorunda olduğu yükümlülüklerden yola çıkılarak ulaşıldı. Bankaların döviz riskini hesaplamak için bankaların, Döviz Tevdiat Hesapları (DTH), yurt dışı bankalardan kullandığı krediler, bankaların döviz cinsinden açtığı krediler, döviz cinsinden menkul değerler cüzdanı, dövize bağlı menkul değerler ve bankaların döviz cinsinden Merkez Bankası’nda tuttuğu zorunlu karşılıklar kalemleri kullanıldı.
DTH ve Yabancı Bankalardan Kullanılan Krediler
DTH’nın kriz dönemlerinde artması bankaların TL ihtiyacının artmasına neden oluyor, tek başına yeterli şart olmasa da bunun sonucunda TL’nin değer kaybetmesine yol açıyordu. Bankalar piyasadan topladığı dövizi iki şekilde değerlendiriyor: Dövizi TL’ye çevirerek yüksek getirili Hazine kağıdı alarak ya da dövizi, topladığı faiz oranından daha yüksek faiz oranıyla kredi olarak satarak. Birinci yöntem, çapalı döviz kuru sisteminde bankaların büyük kar sağladığı bir yöntemdi. İkincisi ise, enflasyon nedeniyle riskli ve çoğunlukla başvurulmayan bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor.
Ancak, 2001 yılı Şubat ayından sonra uygulanmaya başlayan dalgalı kur politikası ve Merkez Bankası uygulamaları ile döviz piyasasında spekülatif hareketlere izin verilmiyor.
Bankaların döviz hesapları, tasarrufun yönelimi konusunda da önemli bir göstergedir. Bankaların DTH hacmi son 7 yılda dolar bazında yüzde 138 oranında, bankaların yurt dışından kullandığı krediler dolar bazında yüzde 195 oranında arttı. Bununla birlikte, TL mevduatlarının son 7 yılda dolar bazında yüzde 49 oranında genişlediği de dikkat çekiyor.
Türkiye’nin döviz girdisi bakımından iki önemli sektörü olan ihracat ve turizmin son 7 yılda sadece toplam yüzde 16.2 oranında genişlediği de dikkat edilmesi gereken diğer bir noktadır.
DTH, Asya Krizi’nin başladığı 1998 yılında 25-25 milyar dolar seviyesinden, 30 milyar dolara kadar yükseldiği görülmektedir. Ekonomik krizin başladığı 2000 yılının Kasım ayında DTH’nın 38 milyar dolardan 35 milyar dolara kadar gerilediği, 2001 yılı Şubat ayında 40 milyar dolara yükseldiği görülmektedir. Şubat ayında meydana gelen krizden sonra Merkez Bankası uygulanan kur politikasını terk ederek “dalgalı kur” uygulamasına geçti. Bu tarihten sonra DTH, 40.9 milyar dolardan, 30.6 milyar dolara kadar geriledi. DTH, Şubat ayını takip eden aylarda hızla yükselerek, yıl sonunda 39.5 milyar dolara yaklaştı. DTH, 2002 yılı Ağustos ayı itibariyle 44 milyar seviyesinde bulunuyor.
Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının (GEGP) uygulanması ile başlayan 2001 yılı Mayıs ayından, Başbakan Bülent Ecevit’in sağlık sorunlarının gündeme geldiği ve siyasi istikrarsızlığın başlangıcı olan 2002 yılı Mart ayına kadar geçen 10 ayda, DTH yüzde 22,5 oranında genişleyerek, 34.3 milyar dolardan 42 milyar dolara yükseldi. Bu dönemde TL’ye olan güvensizliğin yatırımcıların dolara yönelmesine neden olduğu dikkat çekmektedir.
Bankaların yurt dışındaki bankalardan ve fon kuruluşlarından kullandığı kredilerin Asya Krizi etkileri ile arttığı, 5-6 milyar dolar seviyesinden 8 milyar dolara kadar genişlediği dikkat çekiyor. Söz konusu kredi kullanımının 2000 yılında uygulamaya konulan ekonomik programa paralel olarak en yüksek seviyesine ulaştığı görülüyor. Bankaların yurt dışı kaynaklardan kullandığı kredilerin toplamı 2000 yılı Ocak ayında 10.1 milyar dolar seviyesindeyken, en yüksek değerine 15.3 milyar dolar ile 2001 yılı Şubat ayında ulaştığı dikkat çekiyor. Krizle birlikte bankaların yurt dışı borçlanmaları bugün itibariyle 1998 seviyelerine, 7.3 milyar dolara gerilemiş bulunuyor.
Bankaların DTH’nın, 2002 yılının 8 ayında 6.5 milyar dolar arttığı, bununla birlikte kısa vadeli dış borçlarının 6.8 milyar dolar seviyesinde olduğu da dikkat çekiyor.
Bankaların Döviz Pozisyonları
Bankaların döviz pozisyonlarını, yabancı para cinsinden açılan krediler, bankaların TCMB’deki döviz mevduatı, döviz cinsinden menkul değerler cüzdanı ve dövize bağlı menkul değerler portföyü oluşturmaktadır.
Bankaların döviz cinsinden açtığı kredilerin gelişimine bakıldığında, bu kredilerin 2000 yılında uygulamaya konulan programa kadar 13-15 milyar dolar seviyelerinde olduğu, programın uygulanmaya başlanması ile birlikte 11-13 milyar dolara gerilediği dikkat çekiyor. Bankaların kullandırdığı döviz cinsinden kredilerin hacminin artmaması, topladıkları dövizi TL enstrümanlarına yatırdığının bir göstergesi olabilir. Bankaların kullandırdığı döviz kredileri bugün itibariyle 8.8 milyar dolar seviyesinde bulunuyor.
Bankaların, dövize bağlı menkul değerler portföyünün, Hazine’nin dövize endeksli kağıtlar satmasıyla birlikte arttığı dikkat çekiyor. 2000 yılı Kasım ayında yaşanan krizden önce 788,9 milyon dolar seviyesinde olan söz konusu portföy değeri, takip eden aylarda 1.8 milyar dolara, 2001 yılı Şubat ayında ise 3,3 milyar dolara yükseldiği görülüyor. Bu tarihten itibaren artarak sürekli artan portföy değeri, bugün itibariyle 11 milyar dolar seviyesine yaklaşmış bulunuyor.
Bankaların yabancı para cinsinden menkul değerler cüzdanı 2000 yılı Kasım ayında ulaştığı 3.8 milyar dolar seviyesinden, 2001 yılı Şubat ayında 5 milyar dolar, takip eden aylarda 7 milyar dolara kadar yükseldiği görülüyor. Döviz cinsinden menkul değerler cüzdanı 2002 yılı ağustos ayı itibariyle 6.5 milyar dolar seviyesinde bulunuyor.
Döviz Riski Hesaplaması
Bankaların döviz riskinin hesaplanmasında yola çıkılan veri seti; döviz aktiflerini oluşturan, Döviz Tevdiat Hesapları (DTH) ve yurt dışı bankalardan kullanılan kredilerin toplamından, bankaların döviz pozisyonunu oluşturan, döviz cinsinden açılan krediler, döviz cinsinden menkul değerler cüzdanı, döviz bağlı menkul değerler ve bankaların Merkez Bankası’ndaki döviz mevduatının toplamının çıkarılması ile oluşturuldu (Grafik –1 .
Grafik 1: Döviz Riski Tahmini (Milyar dolar).
Bankaların döviz riski hesaplaması, gerçek değerden çok bir tahmin niteliğindedir. Bankaların döviz riskinin, Asya krizinin Türkiye’yi etkilemeye başlamasıyla 8-9 milyar dolar seviyesinden, Eylül ayında 14.1 milyar dolar seviyesine ulaştığı görülüyor.
İçinde bulunduğumuz krizin başlangıç noktası olan 2000 yılı Kasım ayında en yüksek seviyesine yükselen bankaların döviz riskinin, bu tarihte 31 milyar dolara ulaştığı görülüyor. 2001 yılı Şubat krizi sırasında 29 milyar dolar olan döviz riski, bu tarihten sonra giderek azalan bir trende giriyor. Bankaların döviz riski 2001 yılında 19 milyar dolara kadar gerilerken, 2002 yılı Ağustos ayı itibariyle 15 milyar dolar seviyesinde bulunuyor.
Bununla birlikte bankaların söz konusu bilanço kalemleri hacminin son 7 yılda yüzde 85 oranında arttığı dikkat çekiyor.
Döviz riski tahmininden yola çıkılarak, bankaların krizden sonra bu riskleri daralttıkları söylenebilir. Bankaların, dalgalı kur uygulaması ile birlikte kur riskini göze alamadıkları görülmektedir. Bununla birlikte, tasarrufçuların dövize yöneldiği, ancak bankaların yurt dışındaki kaynaklardan kullandıkları krediyi azaltarak döviz riskini daraltmaya çalıştıkları dikkat çekiyor.
Türk bankacılık sisteminin döviz pozisyonlarında önemli bir yer tutan diğer bir konu da, Off-Shore şubelerin önemidir. Özellikle, ülkeye getirilemeyen dövizlerin, off-shore şubelere mevduat olarak yatırılıp, az bir faiz farkı ile, ülkeye döviz kredisi olarak geldiği ve bu işlemin oldukça yaygın olduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Off-shore bankacılıktan dolayı yapılan işlemlerin , döviz pozisyon açığının hesaplanması ile ulaşılan tahminin sonuçlarını etkileyeceği kaçınılmazdır.