Bilişim hukuku alanında 2006 yılında yine bir hareketlilik vardı. Gittikçe yaygınlaşan internet ve mobil teknolojilerin kullanımı hukuku yine zorlamaya devam etti. Türkiye de hukuk alanında teknolojinin gerisinde kalmamaya çalışıyor ve çalışmalar sürüp gidiyor.
Kanımca 2006 yılındaki en önemli gelişme “Bilişim Ağı Hizmetlerinin Düzenlenmesi ve Bilişim Suçları Hakkında Kanun Tasarısı”nın hazırlanması oldu. Tasarı akademisyenler, sektör temsilcileri ve devletin çeşitli birimlerinden katılımlarla ortaya çıkarıldı ve hukukumuzda eksikliği defalarca dile getirilen çeşitli problemlere çözüm getirilmeye çalışıldı. Tasarıya yapılan ciddi eleştirilerin en başında ise halihazırda Türk Ceza Kanunu’nda bilişim suçlarına ilişkin düzenlemeler varken ve bu düzenlemeler henüz çok yeni iken böyle bir tasarının uygulamada karışıklık yaratacağı görüşü gelmekte. Ayrıca tasarı ile internet servis sağlayıcılarına ilişkin bir sorumluluk rejimi de getiriliyor.
2006 yılına damgasını vuran bir diğer konu ise çocuk pornografisine karşı güvenlik güçlerince yürütülen mücadele oldu. Çok sayıda kişi halen çocuk pornografisi içeren görüntüleri yaymak veya bulundurmak suçlarından tutuklu bulunuyor. Yine özellikle çocuk pornografisi ile mücadele kapsamında çok sayıda internet kafeye de emniyet güçleri tarafından baskınlar yapıldı. Türk Ceza Kanunu’nda son yapılan değişikliğin çocuk pornografisiyle etkili mücadelede yetersiz olduğu, müstehcenlik kavramı altında yapılan düzenlemenin aslında çocuk pornografisine ilişkin suçları karşılamadığı çeşitli platformlarda dile getirilmişti. Bu eleştirileri de dikkate alan yukarıda andığımız tasarı çocuk pornografisini ayrı bir suç olarak kabul etmiş bulunmaktadır. Tasarının 23. maddesinin gerekçesinde de bu durum şöyle belirtilmektedir:
“Avrupa Konseyi Siber Suç Sözleşmesinin 9 uncu maddesinde çocuk pornografisine ilişkin suçlar düzenlenmiştir. Türk Ceza Kanununun 226 ncı maddesinde, müstehcenlik ve çocukların bu tür zararlı yayınlara karşı korunmasına ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Türk Ceza Kanununun 226 ncı maddesinin ikinci fıkrasında, müstehcen görüntü, yazı veya sözlerin ba¬sın ve yayın yolu ile yayınlanması veya yayınlanmasına aracılık edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmış, üçüncü fıkrada, müstehcenliğe karşı çocukları korumaya yönelik iki ayrı suç tanımına yer verilmiştir. Bunlardan birincisi; müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin üretiminde çocukların kullanılması sure¬tiyle oluşmaktadır. İkinci suç ise, bu ürünlerin ülkeye sokulması, çoğaltıl¬ması, satışa arzı, satışı, nakli, depolanması, ihracı, bulundurulması ya da başkalarının kullanımına sunulması fiillerinden birinin işlenmesiyle oluş¬maktadır. Her ne kadar Türk Ceza Kanununda konuyla ilgili benzer düzenlemelere yer verilmiş ise de söz konusu fiillerin, bilişim ortamında üretimi ve dağıtımının çok daha kolay biçimde gerçekleşebildiği dikkate alınarak, ayrıca çocuk pornografisi ile sınırlı olarak özel bir düzenlemeye madde metninde yer verilmiştir.”
İnternetin getirdiği en önemli ve karışık hukuki problemlerden biri olan telif haklarına ilişkin meseleler de 2006 yılında yine kendini gösterdi. İnternetin sınır tanımayan ve paylaşımcı karakteri ile fikri ve sınai haklara ilişkin hukuki düzenlemelerin hak sahiplerine tanıdığı ve tekelci denilebilecek haklar arasındaki çatışma gün geçtikçe yeni boyutlar kazanıyor, hem teknik olarak hem de hukuki olarak çözülmesi zor problemler doğuruyor. Ülkemizde de 2006 yılında bunun bir örneğini MÜYAP isimli meslek birliğinin, üyelerine ait müzik eserlerini izinsiz olarak yayan veya paylaşılmasını sağlayan web sitelerine karşı giriştiği hukuki mücadelede gördük. Aslında tüm dünyada Napster davasından bu yana web sitelerinden müzik sunumuna veya peer to peer sistemlerle müzik paylaşımına karşı ciddi bir mücadele yürütülüyor. Türkiye’de de dünya ölçeğine göre biraz geç de olsa bu mücadele başladı. Bu mücadelede müzik şirketleri belli mevziler kazanmış olsalar da henüz bu durum yaşanan savaşın bittiği anlamına gelmiyor.
Fikri ve sınai haklarla ilgili bir dğer konu ise utube gibi video paylaşım siteleri ile gündeme geldi. Utube’un sunduğu video paylaşım olanağı özellikle filmler, spor karşılaşmaları gibi telif hakkına konu materyaller ile ilgili olarak hak sahiplerinin haklarını tehdit eder hale geldi. Utube Google tarafından satın alındıktan sonra hukuki mücadele için ciddi bir bütçe ayırdı ve kendisine başvuran hak sahiplerine verdiği bir erişim hakkıyla utube’da bulunan kendilerine ait materyali hak sahiplerinin temizlemesine imkan verdi. Ama tüm bunlar telif hakkı ihlallerini ortadan kaldırmadı. Bu konuyla ilgili olarak da gelecek günler gidişatı gösterecek.
Son olarak, bilişim teknolojilerindeki başdöndürücü hız artık insanların eğlence, iletişim, haber alma gibi alışkanlıklarında da bir devrim yapacağa benziyor. Özellikle broadband radyo ve TV yayıncılığının gelişmesi, mobil telefonlar için televizyon ve video uygulamalarının yaygınlaştırılması, film – müzik – resim – e-posta vb. birçok özelliği birarada barındıran teknoloji ürünlerinin ortaya çıkması artık oturma odalarında oturup tv izleme alışkanlıklarını ortadan kaldıracak gibi görünüyor. Teknolojinin yakınsaması (convergence) diyebileceğimiz bu olgu tabii ki hukuk alanında da birçok karmaşaya sebep olacak. Örneğin telekomünikasyon hatları üzerinden sunulan bir televizyon yayınında, bu yayınların denetimi, yayıncılık yapmak için alınması gereken izinler vb. gibi konularda hangi kurumun yetekili olacağı konusunda çatışmalar yaşanacak. Ülkemiz özelinde bu çatışmanın RTÜK ile Telekomünikasyon kurumu arasında yaşanabileceği söylenebilir.
Yine bu gelişmeler fikri ve sınai haklar alanında hak sahiplerinin haklarını korumalarında epey zorlanacaklarını gösteriyor. Örneğin bölge kısıtlamasını içeren broadband yayınlarında bu bölge kısıtlamasının sağlanması halen teknik ve hukuki bir problem olarak karşımızda duruyor. Sinema ve müzik eseri sahipleri lisans sözleşmelerindeki hak ve mecra tanımlarını çok sık biçimde güncellemek zorunda kalıyorlar ve yapılmış olan sözleşmelerdeki hak ve mecra tanımları uygulamada teknolojinin gelişmesiyle aşınıyor ve lisans alan ile lisans veren arasında birçok problem yaratıyor.
Bilişim teknolojilerinde ve hukukunda başdöndürücü gelişmelerle geride bıraktığımız 2006 yılından sonra 2007 yılının da aynı dinamizmle geçeceğini bugünden söylemek mümkün görünüyor.