Bu hikayenin önceki bölümlerini
- Bir Bölü Sıfır Eşittir Mavi Bilye – 1
- Bir Bölü Sıfır Eşittir Mavi Bilye – 2
- Bir Bölü Sıfır Eşittir Mavi Bilye – 3
- Bir Bölü Sıfır Eşittir Mavi Bilye – 4
- Bir Bölü Sıfır Eşittir Mavi Bilye – 5
- Bir Bölü Sıfır Eşittir Mavi Bilye – 6
- Bir Bölü Sıfır Eşittir Mavi Bilye – 7
- Bir Bölü Sıfır Eşittir Mavi Bilye – 8
- Bir Bölü Sıfır Eşittir Mavi Bilye – 9
- Bir Bölü Sıfır Eşittir Mavi Bilye – 10
- Bir Bölü Sıfır Eşittir Mavi Bilye – 11
- Bir Bölü Sıfır Eşittir Mavi Bilye – 12
- Bir Bölü Sıfır Eşittir Mavi Bilye – 13
- Bir Bölü Sıfır Eşittir Mavi Bilye – 14
başlıkları altında okuyabilirsiniz.
“Bilye cennetine. Tamam kızma. Her geçtiği paralel evrende kuantum dalga denklemini bir duruma yıktı”
“Şunu benim anlayacağım şekilde anlat lütfen”
“Yani bilye geçtiği her kapıyı ardından kapattı”
“Nereye gitti peki? Hala anlamadım.”
“En son kapadığı kapının ardındaki paralel evrene ve zamana. Yani Phytia bir tür zaman makinesi gibi çalıştı. Bilyeyi başka bir zamana ve evrene fırlattı”
“Hangi evren, hangi zaman?”
“Orada bir yerde, sonsuz paralel evrenlerden birinde, herhangi bir zamanda”
“Bir şey anlamadım. Neyse en azından hiçbir kedinin canı yanmadı ya. Peki neden ama o mavi bilye? Sen onu çok severdin. Hani yedi yaşındayken kumsalda bulduğun bilye değil mi o? Kasanda sakladığın, anlatmıştın ya”
“Evet o bilye”
“Niye onu attın peki?”
“Bilmem yanımda başka bir şey yoktu”
“Üfff anlayamıyorum seni inan! Niye gülümsüyorsun öyle? Bir ışık gösterisi için iki milyon doları sokağa attın ama ermiş gibi gülümsüyorsun”
“Bi tanem inan açıklayamam.”
“Peki, peki, en azından mutlu olmana sevindim. Seni dava edecekler mi gerçekten?”
“Hadi canım, asıl ben onları dava ederim. Bilyemi geri vermediler, ukala İngilizler”
Suna kahkahalarla gülüyor.
“Deli adam seni çok seviyorum”
Birden kahkahası kesiliyor.
“Yoksa? Bir dakika, aman Tanrım buna inanamam”
Gülümsüyorum. Herkes mavi bilyenin nereye gittiğini merak ediyor, oysa ben nereden geldiğini soruyorum.
–0–
Siyah önlük ve beyaz yaka takan ilkokul öğrencileri elindeki mavi bilyeyi arkadaşlarına gösteren sarı saçlı çocuğun etrafında toplanmışlar, merakla daha önce görmedikleri kadar güzel mavi bilyeye bakıyorlardı.
“Nerden aldın?”
“Almadım. Yazın kumsalda buldum. Gökten düştü, çok yukarıdan”
“Gökten bilye düşmez, uçaktan mı attılar?” dedi bir başka çocuk.
“Hayır, gökten düştü, buluta bakıyordum, buluttan düştü”
Çocuklar kahkahalarla güldüler.
Kimse ona inanmıyordu. Gözleri yaşlandı. Yedi yaşının en büyük serveti olan mavi bilyeyi avucunda sıkıp sıraya girmek için koştu.
İstiklal marşı okunmadan önce öğrencilerini sıraya sokmaya çalışan öğretmen çocuğun gözündeki yaşları fark etti.
“Ne oldu Emin?”
O daha cevap vermeden çocuklardan biri “öğretmenim bir bilye bulmuş, gökten düştüğünü söylüyor” dedi. Sırada bir kahkaha tufanı başladı.
Ağlamaya başladı, bu kadarı çok fazlaydı. Mavi gözlerinden şıpır, şıpır damlalar akmaya başladı.
“Bakayım bir” dedi öğretmen.
Çocuk tedirgin bir yavaşlıkla cebinden mavi bilyeyi çıkartıp aşık olduğu öğretmeninin eline koydu.
Genç ve güzel öğretmen mavi bilyeye dikkatle baktı.
“Ne güzel bir bilye? Gökten mi düştü?”
Gözlerini silen çocuk, “evet, öğretmenim, gökten düştü”
“Kimse sana inanmıyor değil mi?”
“Hiç kimse, Annem bile”
“Olsun, ben sana inanıyorum. Bilye gökten düştü. Kimse inanmasa bile sen kendine inan, hep sakla bunu” dedi. Sonra çocuğun gözyaşlarını eliyle silip, yumuşak bir el hareketiyle sarı saçlarını düzeltti. Bilyeyi onun minik eline koydu ve gülümsedi. Küçük oğlan çocuğu öğretmenine yine aşık olmuştu işte. Öğretmeni ona ne zaman gülümsese, o hep aşık oluyordu. Öğretmeni gülümsesin diye de çalışkan bir öğrenci olmuştu ya.
“Hadi çocuklar, sıraya girin bakalım, istiklal marşı ve and okunacak”
Morali düzeldi. Küçük elleriyle bilyeyi sıkıca tekrar kavradı. Avuçlarının içindeki sertliğini hissetti. Bilye onun bu dokunuşuna cevap verdi.
Bir an için, sanki elinde sıkıca tuttuğu mavi bilyeyi ona gönderen biri varmış gibi hissetti. Çok uzaklardan ona bakan ve onu çok seven biri. Bir hediye göndermişti. Bir çocuğun saflığı ile hemen inandı buna. Başını göğe kaldırıp bir buluta baktı ve “Teşekkür ederim” dedi içinden. Ve söz verdi kendi kendine, öğretmeninin dediği gibi “Hep saklayacaktı”.
Siyah önlükler içindeki rengarenk çocuk kalabalığı coşkulu bir şarkı gibi “Türküm, doğruyum çalışkanım” diye bağırırken, sarı saçlı oğlan çocuğu bir daha asla yaşayamayacağı bir mavi içinde ve ancak bir çocuğun olabileceği kadar çok mutluydu..