Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen, Türk Telekom’un yüzde 95’ine kadar yabancı yatırımcıya satılmasına olanak sağlayan yasanın akıbeti konusunda şu değerlendirmeyi yaptı:
“Cumhurbaşkanı’nın veto edeceğini tahmin ediyorum. Biz de Anayasa Mahkemesi’ne gideceğiz. Ama hükümetin ısrarla bu yasayı geçirmeye çalışacağını düşünüyorum. Ama bu da açıkçası Anayasa Mahkemesi’nin tavrına bağlı.”
Coşkunoğlu, “CHP’nin yeterli muhalefet” yapmadığı yönündeki eleştirilere katılmadığını belirtti. Muhalefetin sadece CHP ile olmayacağını söyleyen Coşkunoğlu, YÖK Yasası’nın askıya alınmasını örnek gösterdi. Coşkunoğlu şöyle dedi:
“Hükümet, YÖK yasasını çıkarmaya çalıştı. Ama sonra askıya aldı. Neden? Farklı olan neydi? CHP her zamanki muhalefetini yaptı. Cumhurbaşkanı vetosu da neden olamaz, çünkü Cumhurbaşkanı’nın veto ettiği diğer yasaları iktidar askıya almadı. Fark toplumsal muhalefetteydi. Rektörler ve üniversite dünyası ayaklandı, yani üstüne düşeni yaptı. CHP üstüne düşeni yaptı, Sayın Cumhurbaşkanı gerekeni yaptı, işte o zaman iktidar geri adım atmak zorunda kaldı. Bütün batı demokrasilerinde de böyledir, toplumsal muhalefet olmadan sadece TBMM içi muhalefet etkisiz kalır. CHP daha iyi olabilir elbette ama muhalefet yaptığını düşünüyorum.”
Coşkunoğlu, Türk Telekom özelleştirmesi için konjonktürün uygun olmadığını ifade ederek, “Kimse bana özelleştirmenin sağlayıp ta serbestleştirmenin sağlayamayacağı bir yarar söyleyemez” dedi. Coşkunoğlu, var olan Türk Telekom yapısını kendisinin de beğenmediğini ancak düzeltilebileceğini savundu.
Turk-internet.com: CHP’nin özelleştirmeye bakışı nedir? Özelleştirmeye mi karşısınız yoksa buradaki yanlışlıkları mı vurguluyorsunuz?
Osman Coşkunoğlu: CHP’nin özelleştirmeye bakış açısının net görülemediği çok duyduğum bir şey. Bunun nedeni özelleştirmeye tavrın siyah-beyaz gibi algılanmasından kaynaklanıyor. Böylesine önemli bir konu “taraftarım” veya “karşıyım” gibi tek kelime ile belirlenecek bir politika ile yürütülemez. Gri tonlar vardır ve bu bizi sağ ekonomik görüşten ayırt ediyor. Bu gri tonları açıklamak lazım.
CHP’nin özelleştirmeye bakışını formüle edebilmek için iki noktayı vurgulamak gerekir. Birincisi stratejik –hangi sektör veya kim stratejiktir ya da değildir bu tartışılır elbette- sektörlerde özelleştirmeye şimdi karşıyız. Şimdi diyorum. Çünkü zaman içerisinde değişebilir. Bugünkü konjonktür gereği buna karşıyız. Somut olarak Türk Telekom’un özelleştirilmesine karşı olduğumuzu belirtmek isterim.
Özelleştirme, piyasayı etkin kılmak için yapılır. Yani, bir işletmenin kaderine bürokrasi veya kamu değil, piyasa karar versin demektir. Piyasa, bu konuda karar vermek için donanımlı mıdır? Bu donanımı sağlamak için öncelikle serbestleşmenin gerçekleşmiş olması ve düzenleyici kuruluşun yetki ve gücünün tam olması gerekir. Bu noktada telekomünikasyonda piyasadan söz etmemiz mümkün değil. Serbestleşme tamamlanmadı ki piyasadan söz edelim. Örneğin, kablo TV Turk Telekom’un tekelinde hala. Serbestleşme, yani rekabete açma tamamlansa bile piyasadan söz etmek mümkün olmaz. Neden? Çünkü, serbestleşmiş piyasada rekabetin gerçekleşebilmesi için bir de güçlü düzenleyici kuruluş gerekli. Telekom Kurumu bu güçten yoksundur.
Ayrıca, üstünden veri, enformasyon ve bilgi akan telekomünikasyon fiziksel altyapısı, sadece savunma bağlamında değil, ekonomik, teknolojik ve toplumsal bağlamda da stratejik niteliktedir. Nitekim, ABD ve İngiltere dışında önde gelen batı ülkelerinde telekomun yüzde 50’sinden azı satılmıştır.
Dolayısıyla, özelleştirme şu anda gündeme bile gelmemeli. Hükümet, hızla serbestleşmeyi tamamlayıp Türk Telekom’u güçlü bir özerk konuma getirmekle meşgul olmalı. Hele hele yabancı yatırımcıya satmanın çok büyük sakıncaları var. Teletaş’ın Alcatel’e satılması örneğinde bu sakıncalar yaşanmıştır.
Türk Telekom’un önemi
Türk Telekom, bilgi toplumunun fiziksel alt yapısını oluşturuyor. Stratejik önemi vardır. Ayrıca, özelleştirme bir amaç değil, araçtır. Özelleştirme, elde edilecek gelirle bütçe açığını kapatmak veya borç kapatmak için yapılmamalıdır. İşi piyasaya bırakarak daha verimli ekonominin sağlanması için gereklidir. Türk Telekom özeline gelecek olursak; güçlü bir telekom yönetimi -bürokratik güç değil, işletme özerkliği gücü- sağlanmalıdır.
Şu anda Türk Telekom’un özelleştirilmesi bir araç olarak neye hizmet edecek görebilmiş değilim. Yatırımcı çekmek ise, serbestleşme ile çekilebilir.
Turk-internet.com: Türk Telekom’un 1999 yılında yapılan değer tespitinde gayrimenkul hariç değerinin 12 milyar dolar olduğu söyleniyor? Türk Telekom gibi bir alt yapı yatırımı için 12 milyar dolara ihtiyaç duyulacağı sonucu çıkarılabilir mi?
Coşkunoğlu: Bu raporu görmem gerekiyor. Böyle bir harcama ile Türkiye’de telekom üretim sektörünün canlanması sağlanabilir. Bu yatırımı sadece Türk yatırımcı yapacak değil, yabancı yatırımcı da gelir. Diğer ülkelerde böyle yatırım yapacak firmalara yaklaşım başkadır. Türkiye’de Teletaş’ı satın alan Alcatel, buradaki Ar-Ge’yi kapattı. Oysa Çin’de Ericsson firması yatırım için geldiğinde Ar-Ge kuracaksın şartı vardır. Bunlar bir politika zinciridir. Türkiye’de bu zincir yok.
Turk-internet.com: AKP’nin bakışı ile Türk Telekom’un özelleştirilmesi mümkün mü?
Coşkunoğlu: Dünya telekom şirketleri halka arzlar ile özelleştirildi. Bazı ülkelerde telekom şirketlerinde devletin payı hala yüzde 50 nin üzerinde. AKP ve ondan önceki benzer zihniyetteki iktidarların, “Biz yapamıyoruz. bırakalımbaşkası yapsın. Üstelik onlara bunu yapmaları için yalvaralım” yaklaşımı var. Bir zamanlar eğitim bakanının, “okullar olmasa bakanlığı yönetmek ne kadar kolay olacaktı” yaklaşımı gibi…
Türkiyede telekom pazarının önünü açacak tedbirler almak mümkün. Sayın Ulaştırma Bakanı Yıldırım’a bir soru sordum, buna tutanaklardan da ulaşabilirsiniz; “Aralıkta bir telekom stratejisi ve politikası açıklayacaktınız, ne oldu?” dedim. Kendisinin verdiği yanıt: “biz açıkladık” oldu.
Açıklanan, gecikmiş bir serbestleşme takvimidir. Buna politika veya strateji denmez. Burada da AKP’nin yaklaşımı ortaya çıkıyor. Politika veya strateji belirleme kaygısı yok.
Turk-internet.com: Türk Telekom’un 63 bin çalışan demotive olmuş durumda
Coşkunoğlu: Evet. Bir de çalışan boyutunu görmek lazım. McKinsey’in 2000 yılı verilerine göre yaptığı bir araştırma var. Telekom sektöründe toplam faktör verimliliğine göre ABD verilerini 100 kabul ederek oluşturduğu endekste; Fransa 76, Türkiye 64 değerine sahip. Toplam faktör verimliliği biri sabit telefon, diğeri GSM olarak ikiye ayrılıyor. GSM’de toplam faktör verimliliği Fransa’da 126, Türkiye’de 59.
Bunun yanında sabit telefon verimliliğinde Fransa 50, Türkiye 66 olarak karşımıza çıkıyor. Toplam faktör verimliliğini işçi ve sermaye verimliliği olarak ayırdığınızda; işçi verimliliğinin Fransa’da ve Türkiye’de 62 değerine sahip olduğu, sermaye verimliliğinin ise Fransa’da 45, Türkiye’de 68 değerine sahip olduğunu görüyoruz. GSM’de işçi verimliği Fransa’da 178, Türkiye’de 109, sermaye verimliliğinde ise Fransa 101, Türkiye 35 değerine sahip.
Son derece saygın bir kuruluşun yaptığı çalışmadan kesin sonuç çıkarılamaz ama, hiç değilse AKP’nin sloganlaştırdığı ifadelere ayrıntılı bakmak gerekiyor diyebiliriz.
Türk Telekom’u siyasi baskılardan kurtaracak çalışmaları yapmıyorlar. Merkez Bankası örneğini vermek gerekir. Hükümet ekonomi politikasını oluşturur ve Merkez Bankası bunu uygular. Bu birbirinden ayrılmış mekanizma gayet düzgün çalışmaktadır. Benzer bir uygulamayı telekom sektöründe de yapabilmek gerekir. Zor ama mümkün olduğunu düşünüyorum.
Turk-internet.com: Düzenleyici kurum olarak TK’yı sektörde nasıl değerlendiriyorsunuz?
Coşkunoğlu: TK üzerinde siyasi baskı var diye düşünüyorum. Hükümet-TK-TT ortak bir anlaşmaya varmaları ve bunu topluma açıklamaları gerekir. Daha sonra piyasa dinamikleri açısından işler yürürken TK bunu denetler. Böyle bir sistemin piyasa şartlarında ulusal çıkarlara daha çok hizmet edeceğine inanıyorum.
Turk-internet.com: Bilişim sektörü olarak milletvekillerinden neler bekleyelim. Nasıl yaklaşım gösterelim.
Coşkunoğlu: Sivil toplumun seçilmişlerden beklenti içerisinde olma hak ve yetkisi vardır. Ama bunun yanında belli sorumluluk ve yükümlülükleri de vardır. Bunlar bilgi vermek, uyarmak, dikkate getirmek, baskı unsuru olabilmek gibi. Ben sivil toplum kuruluşlarında arzu edildiği kadar, batı demokrasilerinde görüldüğü kadar etkin olma gücü görmüyorum. bulamıyorum. Bir milletvekili olarak bana, “şunu araştırmalısınız” denmemeli. Ben artık üniversite hocası değilim ki. Böyle bir araştırmayı ilgili sivil toplum örgütleri yapıp benim önüme koyması gerekir, ancak ondan sonra benim, veya herhangi bir siyasinin bunu gündeme taşıması beklenebilir.
Bir milletvekili olarak bizim elimizdeki araçlar şunlardır: Yasa teklifi hazırlamak, hükümetin gündeme getirdiği bir yasa üzerine tavır almak, soru önergesi vermek, komisyonlarda ve TBMM’de tartışmak. Örneğin, Telekom Kurumu’nu güçlü ve bağımsız kılmak için ne yapılmalı? Bize bu konuda diğer ülkelerdeki durum üzerine ayrıntılı ve yararlı bir araştırma verilirse, Telekom Kurumu’nun durumu ile ilgili ayrıntılı ve yararlı bilgi sağlanırsa, o zaman TBMM’de daha etkin bir tavır alabiliriz. Politikacılardan genel bir umutsuzluk olduğu için olsa gerek, sivil toplum ile politikacı arasında yeterince yakın bir ilişki yok. Bu da demokrasinin sağlıklı işlemesini önlüyor. Fakat, yavaş yavaş bu durumun değişmekte olduğunu gözlemliyorum. Dolayısıyla ilerisi için umutluyum. Telekom sektörünün her dalındaki sivil toplum örgütlerinden ve bireylerden bilgi ve öneri bekliyorum.