Aslında biz alışıktık krizlerle yaşamaya. Benim hatırladıklarım 1990 sonrasında 3-5 yılda bir kriz patlıyor olmasıydı. Patlamasa bile birileri devamlı “kriz geliyor” derdi[1].
Ama AKP iktidarı döneminde, ekonomik kriz yaşamadık. Aksine, dünya krizden kıvranırken 2008’de bile zamanın başbakanı Tayyip Erdoğan’ın deyimi ile “teğet geçti”
Bu nasıl oldu? Kemal Derviş’in reçetesi mi müthişti? AKP ekonomi yönetimi mi çok başarılıydı? Aslında bu soruları önümüzü görmek için soruyoruz; önümüzde kriz var mı?
Bugünün dünya ve üretim devi, herkesin korktuğu ekonomi mucizesi Çin’deki Borsa krizi ne anlama geliyor? Yunanistan neden kriz yaşadı? Ya da şu ekonomi alanındaki herkesin diline pelesenk olmuş “FED Faizleri Yükselecek” ne anlama geliyor?
Bunlar bizi nasıl etkiler?
AKP ekonomiyi iyi mi yönetmişti yoksa sıcak paranın yayılma yeri aradığı bir dönemde sadece şanslı mıydı? Faiz yükselterek (ama maliyetini bize yükleyerek] mi günü geçirdi?
Ekonomistler ya da Borsacılar Zaman Kaybetmesin
1 yıldır ortamda FED Faizleri ile ilgili korkulu bir beklenti olduğunu görüyoruz. Bizim ekonomistler de, FED Faizi demeden konuşmaya başlamıyorlar. Herkesin borsadan ya da ekonomiden derinlemesine anlaması gerekmiyor ama ekonomist olmasak da, bu gelişmeler hepimizi etkiliyor.
Ortalıkta “sıcak para”, “faiz lobisi” gibi tanımlamalar sık sık kullanılıyor, “ekonomimiz sıcak para nedeniyle rahattı. Şimdi ekonomik kriz geliyor” diyorlar.
Bütün bunları, “ne oluyor ve neden?” çerçevesinde ilgili kişilere sorduk. Bu yazı “borsa”dan ya da “ekonomi”den iyi anlayanlar için değildir. Bu bizim gibi, ekonomist ve borsacı olmayanlar içindir. Kısa, fazla derinliği olmayan ve özet bilgidir. Baştan söyleyelim. Derin bilgisi olanlar okuyup zaman kaybetmesin.
Bu yazıyı, “faiz lobisi”, “Fed Faizi” vsvs gibi bir sürü kavramın anlaşılamayan ya da kaybolmuş anlamını resetlemek ve en başa almak için yazdık.
Çin Borsasında Sorun Nedir?
En ilginç ve yeni gelişme ile başlayalım; Günümüzün en önemli üretici güçlerinden birisi olan Çin bir süredir borsasındaki sıkıntılarla uğraşıyor. Biz üretici ülkelerin bu sıkıntıyı çekmeyeceğini sanıyorduk.
Çin borsası henüz kasım 2014’de yabancılara açıldı. Çin borsası ile ilgili sıkıntının yasımalarını okursanız, dinlerseniz, bu işten zarar görecek olan yabancı yok diyorlar.
Ancak problem ve herkesin ilgilendiği nokta şu; eğer Çin pazarı ve dolayısıyla üretimi, bu olay sonrasında durgunluğa uğrarsa, bu dünyaya yansıyabilir. Bu panik yayılırsa da sıcak para tüm ‘emerging market’ten kaçabilir. Dünya çapında bir durgunluk olabilir.
Yazılanlara bakarsak, Çin’in borsasının asıl nedeni “tecrübesizlik”. Uzmanlara göre önce çok şişmişti, şimdi iniyor[2][3].
Uzmanlar; “Çin’deki borsanın düşmesinden değil, bu düşmenin yaratacağı panik ile Çin’in ekonomik yavaşlama riskinden korkun. Ekonomik yavaşlamadan ötürü batıdaki para kaçarsa, bu olay tüm dünyayı etkiler” diyorlar.
Yunanistan Krizi Nedir?
Yunanistan üretici olmadan tüketici olan ülke tipi. Geliri turizm ve armatörlük. Bu nedenle de kilise, adalar ve armatörleri koruma stratejisi güdüyor. Adalara KDV oranını az uygulaması, armatörlere verdiği mazotu sübvanse etmesi ve emeklilik konusundaki bonkörlüğü ile batmış durumda. Bunu AB’nin uyum nedeniyle gelen paraları ile yapmış olması da cabası (paranın bir kısmı için yolsuzluk iddiaları var).
Yani halkın elinde para olsa bile, yetersiz vergi toplama ve gelirinden fazla ödeme yapması nedeniyle Yunan Devleti parasız kalmış durumda (not : Türk devleti de özelleştirmeler sonrasında azalan gelirlerini, vergi toplamada ıslahat yerine ilave vergilerle düzeltmeye çalışıyor).
Avrupa, 2008 krizi sonrası, “kayırmayı kaldır”, vergilerini topla, tasarruf yap” dediyse de Yunan halkı ve devleti sıkıntıya girmemeye devam etti. Bugün gelinen nokta bu
Yunan referandumu ise, bazılarının sandığı gibi emperyalistlere karşı çıkmak filan değil. Cipras elini güçlendirmek için Referanduma gitti. Evet de çıksa, hayır da çıksa ona yarayacak ve sorumluluğu üstünden atabilecekti. Öyle oldu. AB’li dostlarımız Türkiye’deki “emperyalizme karşı zafer” vs naralarını bıyık altından gülerek karşıladılar.
2008 Krizini Aşarken Hangi Method? Quantitative Easing mi, Austerity Measure mi?
Hepimiz 2008 krizini hatırlıyoruz. Hani “Türkiye’yi teğet geçecek” denilen kriz. Öyle de oldu gibi denebilir. Ama ne pahasına bakmak lazım. Bunun için once bu krize karşı ABD ve Avrupa’nın ne yaptığını anlayalım;
Bu kriz ABD’yi de ve Avrupa’yı da vurmuştu. Çözüm stratejileri ise farklı oldu.
ABD ve İngiltere olaya “Quantitative Easing” metoduyla ve TARP adı verilen bir program ile yaklaştı. Uzmanlar bu stratejiyi “Yangının üzerine benzinle gitmek” şeklinde özetliyorlar ya da “Orman Yangınını söndürmek için ateş yakmak” ile[4].
Aynı dönemde Avrupa’da başı çeken Almanya ve Fransa tam tersini yaptı ve krizi tasarrufu ile çözmeye çalıştı. Avrupa “Austerity Measure” stratejisi ile kazandığımızdan fazla harcamayalım, tasarruf yapalım stratejisi uyguladı.
TARP Programı
Amerikan yönetimi 2008 krizi döneminde TARP yani “Sorunlu Varlıkları Rahatlatma Programı” devreye aldı[4]. Yani piyasaya para bastılar. TARP 2 türlü çalıştı.
- FED para basıp, bankaların eline verdi
- Amerikan Merkez Bankası her ay yeni para basıp, bankaların elindeki hazine bonosu, devlet tahvillerini geri aldı (ilk dönemde 50 milyar $/ay basıyorlardı. Sonra bu rakam 30 ve bugünlerde 10 milyar $’a düştü)
Hatırlayacaksınız, o dönemin gazeteleri yazmıştı; bankalara 700 milyar $ para verdiler ve faizleri de aşağıya çektiler. Hedefledikleri şuydu; bankalar bu paraları halka kredi olarak verecek ve ekonomi çarkları dönmeye devam edecekti.
Yani herkese para verdiler ve harcasınlar diye beklediler. Ancak kriz ortamından korkan halk bu paraları (kredileri) almadı. Dolayısıyla para Amerikan bankalarının ellerinde kaldı.
Obama bununla da kalmadı ve “Quantitative Easing”e devam etti. Yeni bir operasyon yaptı ve bu sefer doğrudan halkın eline harcasınlar diye nakit para verdi. Ama Amerikan halkı bu parayı da harcamadı. Onun yerine kredisini kapatmakta kullanmayı uygun buldu. Yani o para da bankalara gitti.
Özetle; piyasada para bolluğu (Greenspan deyimi ile Irrational Exeburance) yaratıldı ama “kriz” korkusu ile bu parayı kimse kullanmadı. Bankalar bu nedenle “emerging market” denilen ve yüksek faiz veren Brezilya, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere gittiler.
Bu paranın bir kısmı 2009 yılından bu yana Türkiye’ye de girdi. Faizlerle gelen maliyet bir yana ama bu para sayesinde Türkiye ekonomisi dönme şansı elde etti. Sıkıntı çekmedik. Başka bir deyişle bu sayede “kriz teğet geçti”.
ABD Yöntemi mi, Avrupa Yöntemi mi? Hangisi Kazandı?
Bugün geldiğimiz noktada, hangi strateji kazandı derseniz, ekonomistler aralarındaki farkın bir arpa boyu olduğunu söylüyorlar. Yani 2 strateji de aynı sonuca getirmiş gibi gözüküyor. Ya da daha tam sonuçları anlaşılamamış da olabilir.
Bunu söylerken not edelim; ABD’nin “Quantitative Easing” yapabilmesinin önemli bir bileşeni, Nixon döneminde aldığı “altın karşılığı olmadan da para basabilme” kararı. ABD 40 kusur yıldır sınırsız para basıyor.
Bu Türkiye dahil, diğer ülkeler tarafından da zamanla takip edildi. Dolayısıyla tüm dünyada karşılıksız para sistemine geçilmiş oldu. Bu yeni para şekline “flat money” deniliyor. Yani herhangi bir değer (mesela altın) karşılığı olmayan para.
Türkiye’de Durum
AKP dönemi, ekonomi açısından hep şanslı oldu. Henüz yönetime gelmeden once 2001 Dot.com krizi patlak vermişti. Zamanın FED Başkanı Alan Greenspan o krizi de para basarak bertaraf etti. Ama uzmanlar 2008’deki Ev Kredileri sorununa yol açan olayın bu para basma olduğunu düşünüyorlar.
Amerikalılar yukarıda anlattığımız üzere 2008 krizinde de yine para bastılar.
Her 2 dönemde de, Amerikalıların kendi krizlerini atlatmak için bastıkları bu fazla para, faizin yüksek olduğu bizim gibi “gelişmekte olan (emerging)” ülkelere” geldi ama işin aslı bu para ile “gelişmek” mümkün değil.
Çünkü bol paranın heyecanı ile “dinamik iş yaratacak” yatırım yapılmadı. Bundan kazançlı olanlar olabilir ama bu paranın maliyeti halka yüksek faiz olarak döner. İlaveten başka bir yerde daha yüksek faizi gördüğünde de gider (faiz lobisi dedikleri).
Türkiye;
- Mevcut ekonomik büyüme potansiyelinden daha büyük nüfus artışına sahip (yaratılması gereken yeni iş sayısı yükseliyor)
- Zaten genç nüfusun oranı ve işsizliği yüksek
Türkiye’nin nüfus artış hızı Binde 14[5]. Türkiye’nin bu artış hızına uygun iş yaratması için % 5 ve üstünde büyümesi gerekiyor. Türkiye’nin ekonomisinin büyümesi % 5’in altında kalınca yeni iş yaratamıyor. Yani küçülüyor.
Yani geçmiş ekonomik rahatlık ancak cari açığı büyüten (faizlerin katkısını unutmayalım), yeni iş yaratamayan bir dönem olarak hatırlanacak.
Faiz Lobisi Nedir?
Yukarıda aslında “Faiz lobisi” ya da “Sıcak Para” denilen olayı anlattık. Bu elinde fazla para olanların, o parayı neresi daha yüksek faiz verirse orada değerlendirmesi anlamına geliyor.
Ülkemiz açısından anlamı şu; yıllardır enflasyon, borç, nakit açığı vsvs olan ülkemizde, nüfusumuzun rahat yaşaması için gereken sermaye birikimi mevcut değil. Sıcak para ülkemizde iş yapılması için “can simidi” durumunda. Ancak bir maliyeti var. O da kendi ülkesi yerine bizim ülkeye gelmesi için verilen yüksek faiz.
Yani sıcak para” ya da “faiz lobisi” hükümetlerin “bile bile” ve “güle oynaya” kullandığı bir araç. Bu nedenle “faiz lobisi” diyerek işin içinden çıkmak komik oluyor.
Ancak hükümetin yüksek faiz verdiği bu paranın geldiği ve kaldığı dönemde, verimli bir şekilde kullanılmasını, “yeni iş yaratacak” dinamil yatırımlara harcanmasını sağlamak lazım.
Yellen Faizinden Neden Korkuyoruz?
Ve gelelim konunun can alıcı noktasına; şimdi durum tersine döndü. Amerikan ekonomisi bu sınırsız (karşılığı olmayan) para basma işini bırakmak ve faizleri yukarı çekmek istiyor. Şubat 2014’de göreve başlayan Fed’in yeni başkanı Janet Yellen geçen yılın sonunda, 2015 içinde faizleri yukarı çekeceğini ilan etmiş durumda.
Amerika neden faizi yükseltmek istiyor? Çünkü para bolluğu basit ekonomi kurallarına göre enflasyona yol açar.
Uzmanlara gore, ABD’de bu kadar para piyasaya sürüldüğü halde, ekonomik durgunluk olduğu için şimdiye kadar enflasyon yükselmedi. Fakat Amerikan yönetimi ekonomide hafif hareketlenme görüyor. Ekonomik durgunluktan çıkılıp hareket başlarsa, piyasadaki bu kadar para enflasyon patlaması yaratabilir. FED Başkanının faiz yükseltme ihtiyacının nedeni de bu. Yellen : “Bu enflasyon başlamadan ben faizleri yükselteyim” diyor.
Dolayısıyla Fed ve yeni başkanı Yellen, 1 yıldan beri faizleri yukarı çekmeyi telafuz etmeye başladılar. Devlet tahvili ve hazine bonolarını geri almak için piyasaya verdikleri rakam da 50 milyar $/ay iken önce 30’a şimdilerde 10 milyar $’a indi. Yani emisyon hacminde daralma var (uç örnek 2.dünya savaşı öncesi Almanya’nın para yakması).
Faizin artışı, tüm dünyadaki sıcak parayı çekeceği için, herkes koro halinde Yellen’e “dur yapma” diyor. Bu yıl şubattan bu yana bu faiz artışı dünya ekonomilerinin talebi ile durduruldu ama eylül 15’deki toplantıda faizin yukarı çekilmesi çok olası. Ya da kasımda.
Yellen “gösterge faizi” denilen bir faiz açıklayacak. Amerikan bankaları aynı parallelde faizlerini yukarı çekecek. Bu durum paradan para kazanan için iyi ama kredi kullanan için kötü olacak.
Türkiye’de hala hükümet kurulmamış olması ve önümüzdeki dönemin de belirsizliği daha yüksek faiz verilse bile sıcak paraların “burada belirsizlik var, ABD’de iyi faiz var, ne işimiz var burda?” şeklinde düşünmesi bekleniyor.
Bu sadece Türkiye için değil, Avrupa ülkeleri ve Çin açısından da olumsuz bir durum. Bu nedenle herkes durdurmaya çalışıyor. Başta anlattığımız Çin Borsası için bu durum daha vahim ve “durgunluğa” yol açabilir. Yani toptan bir türbülans olabilir.
ABD Ekonomisi Büyüyor mu?
Bu arada söylemeden geçmeyelim; Yellen Amerikan ekonomisi harekete geçiyor diyor ama geçmiyor.. Amerika büyüyorum diyor ve bunu gösteren rakamlar açıklıyor ama 2-3 ay sonra rakamları düzeltiyorlar..
ABD’nin de kendi çapında büyümesi için ayda 350.000 iş yaratması gerektiği hesaplanıyor. Ama yaratamıyor 200-250.000 arasında kalıyor.
İş yaratmak deyince bir hususa da dikkat çekelim; yıllardır Uzakdoğu ülkelerine yapılan “OutSource” nedeniyle , ABD’nin bir problemi de, yaratılan işlerin kalitesi. Son zamanlarda bakıldığında ABD orta düzey yönetici işleri yerine McDonalds’cı işler yaratıyor. Bu da ABD’nin geleceğe yönelik sorunu olacak.
Ama yine de geçtiğimiz dönemde ABD ve $ kazandı. 2008 krizinin az öncesinde, 2000’li yıllardan bu yana $’a alternatif bir global para birimi aranıyordu. En önemli namzet Euro idi. Yükselen güç Çin’in Yuan’ı da namzet gösterilmiş durumdaydı. Ama 2008’den bu yana, önce Euro bertaraf oldu..Çin’deki ekonomik yavaşlama da Yuan’ın ekonomik namzetliğini ortadan kaldırıyor.. Bütün dünya $ kullanmaya devam edecek gözüküyor.
Quantitative Easing stratejisine bir de burdan bakarsak; dünyadaki $ bollandı ve kuvvetlendi. Amerika Avrupa’ya $’a karşı mücadele edemeyeceğini gösterdi.
Avrupa ortak para birimi bırakın dolara rakip dünya parası olmayı hayatta kalma mücadelesi veriyor.
Türkiye’nin Önünde Ne Var?
Türkiye –yukarıda da belirttiğimiz üzere– bu şanslı dönemde sıcak parayı iş yaratacak yatırıma dönüştürmüş değil. Bu dönemde sadece ekonominin çarkları durmadı. Rahat bir dönem yaşadık. Ama gelecek için sıkıntı var; Şimdi önümüzdeki manzara şu;
- Yellen faizleri yakın zamanda yukarı çekince, Türkiye’deki para bolluğu daralacak
- Türkiye’nin cari açığı dışarıdan gelen bu paranın maliyeti ile daha da büyüdü.
- 80 milyon nüfus büyüyor – (3 çocuk hikayesini olmadan da büyüyor).
- Ve ekonomi bu nüfusun hızına yetişemiyor. Yani bu nüfus için yeni değer ya da yeni iş yaratılamıyor.
- Son 2-3 yıldır, siyasi amaçlı o operasyon-bu operasyon peşinde koşulurken yönetilemeyen ve kararlar alınamayan bir ekonomi var
- Ülkeye fazladan gelen 2-3 milyon Suriye’linin yarattığı ihtiyaçlar var
- Savaş ya da müdahele ekonomisi de cair açığı büyütecek ve ekonomiye negatif etki yapacak.
- Petrol 50 $’ın altına düştü. Bu pozitif bir durum ama ne kadar sürer?
- AKP’nin son 2-3 yıldır ARGE fonlarına ağırlık verdiği gözden kaçmamalıdır. Ancak bu fonların da daha anlamlı dağıtılması ve geri dönüşlerinin kontrol edilmesi gerekiyor. Ağırlıklı büyük şirketler yerine KOBİ ve startup ekonomisine yönlendirilmesi daha doğru olur.
Sonuç olarak; hangi hükümet kurulursa kurulsun 3 vakte kadar elinde ekonomik sıkıntı gözüküyor. Buna ilaveten bir de “erken seçim” düşünülür mü?
Birilerinin sağduyu ile herşeyi dosdoğru değerlendirmesinin zamanı gelmedi mi?
[1] Türkiye’de Ekonomik Krizler
[2] Why Capital OutFlows from China may be No Cause for Alarm
[3] Çin Borsasındaki Düşüş Teknoloji Şirketlerini Etkiledi
[4] Troubled Asset Relief Program
[5] Türkiye’nin yıllık nüfus artış hızı, 2014 yılında ‰13,3 olarak gerçekleşti