Türkiye gerçekten bir değişim geçirmiyor. Gerek siyasette gerekse ekonomi politikalarında eski grift yapı devam ediyor. Türkiye’nin gerçekten yeniden yapılanmaya, toplumsal bir uzlaşı içinde geçmesi gerekir. Türkiye sanayi evrimini sağlayamamış, geleneksel üretim anlayışını; mevcut kendini yenileyemeyen ekonomi politikaları nedeniyle değiştirememiştir. Hükümetin reel sektörü canlandıracak, onların isteği doğrultusunda ve devletin gelir kaybına uğramadan bunu yapabilecek bir ortama ihtiyacı vardır” diyen Murat Büke’nin tam konuşma metni şöyleydi;
- Sayın Bakanlar, Sayın Milletvekilleri,
Değerli Ekonomistler, Basın Mensupları, Konuklar
Böylesine seçkin bir topluluk önünde konuşmaktan mutluluk duyuyorum.
Ekonomi Muhabirliği yaptığım Anses Haber Yorum Ajansı’nda, mesleğin duayenleri ile çalışmanın verdiği sorumluluk ve kalite anlayışı çerçevesinde bugün burada sizlerle birlikteyim.
Türkiye’nin son yirmi yılına damgasını vurmuş politikalarla, insanın insan olma mücadelesine, doğru katkıyı sağlayacak bir dünya görüşü oluşturmanın zorluğu hepimizce malumdur. Dünya trendlerine ayak uydurmanın dışında, öne geçme isteği ile birlikte hareket eden ekonomistler platformu, ekonomi politikalarının belirlenmesi ve uygulama aşamasında referans olarak başvurulabilecek güçlü ve güvenilir ortamı yaratmak amacı ile bir araya gelmiştir.
Bu amacı bir misyon haline getiren ekonomistler platformunun, Türkiye’nin geleceğini tartışan, eleştiren, çözüm üreten, en önemlisi bunu gönüllü yapan ve sayısı 6 bine ulaşan üyelerinden biri olmanın gururunu da taşıyorum.
Türkiye’de sivil toplum hareketinin, herhangi bir gruba bağlı kalmaksızın bu kadar büyük sayılara ulaşmasının altında yatan neden, Türkiye’nin hak ettiği yere gelmesi için çözüm arayışıdır.
Dünyada yaşanan ekonomik-sosyal gelişmeler, gerek bireyi gerekse toplumları sistemli olarak harekete geçirecek alt yapıyı oluşturuyor. Bunun nedeni, küreselleşmenin gereği değil, bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Akademik çevrelerde dünyanın yeni bir siyasi-ekonomik sisteme doğru gittiğine işaret eden bir çok görüş olmasına karşın, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için hala tek model kalkınma planı vardır: Bu da ulusal kalkınma modelidir. Ulusal kalkınmanın ancak dünya ile entegre olmuş politikalarla mümkün olacağını da vurgulamak isterim.
“Türkiye’nin Dış Dünya ile Rekabetini Etkileyen Faktörler ve Sanayi Üretimi Endeksi Tahmini” başlıklı makalemde, Türkiye’nin son yirmi yıldır içinde bulunduğu kriz ekonomisi psikolojisinin artık son bulması gerektiğine dikkat çekmek istedim.
Ulusal kalkınmacılığa uluslararası desteğin hemen hiç izin verilmediği bir ortamda, politikaların nasıl olması gerektiğinin bugün daha da önem kazandığı, Cumhuriyet tarihinin en büyük kriziyle karşı karşıya bulunan Türkiye’de hükümetin iyice yıpranmış olduğu, bir seçim sürecine girilmesinin ekonomi politikalarını ne derece etkileyeceğinin tartışıldığı bugünlerde; üretim sektörünün sorunları yine gündemin üçüncü, dördüncü sıralarına geriledi. Oysa Türkiye’yi ileriye taşıyacak yol, işgücünün verimli kullanılması ve üretimin artırılmasından geçmektedir. Türkiye’nin ekonomisi liderlerin inisiyatifleri ile değil, sistemli ekonomi politikaları ile düzelecektir. Üretim sektörünün sorunu seçimler olmamalıdır.
Dünya ticaret trendi, emek-yoğun sektörlerden, sanayi ve teknoloji ürünlerine kayma eğilimindedir. BM UNCTAD Raporunda da belirtildiği üzere, ihracatı değer artışı bakımından en çok olan ürünler ileri teknoloji gerektiren ürünlerdir. Yüksek teknolojiye dayanan ürünlerin ticaretteki payı 1980 yılında yüzde 11.6 iken, 1998 yılında yüzde 31’e yükselmiştir. Türkiye ise emek-yoğun sektörlerde gelişen ekonomisi ile dış dünyada rekabet edememektedir. Türkiye, teknoloji yoğunluklu sanayileşmek için sermaye ihtiyacını karşılayamamış, bunun yerine geleneksel, emek-yoğun ürünlerde üretimini sürdürmeyi tercih etmiştir. Bunun nedeni ise, iş çevrelerinin yatırım yapmak için ekonomide istikrar sağlanmasını beklemesidir. Türkiye 1980 yılından bugüne kadar 14 hükümet değişikliği yapmış, bir o kadar da ekonomi politikası değişikliği gerçekleştirmiştir. Türkiye’de, istikrar arayışı ile vakit kaybeden, dinamizmini ortaya koyamayan bir üretim sektörü meydana gelmiştir.
Bugün uygulanan ekonomi politikasında tek bir çözümün benimsendiği, üretim sektörünün göz ardı edildiği defalarca bir çok platformda dile getirildi. Peki üretim sektörü için neler yapılabilir? Para politikaları ile çelişmeden nasıl üretim artırılabilir? Makale, bu soruların cevaplanmasını amaçlamıştır.
Üretim sektörünü dünya ile rekabet edecek duruma getirmek için öncelikle maliyetleri rekabet edecek duruma getirmek gerekmektedir. Enerji fiyatları, vergi oranları, hammadde girdi maliyetleri ve işgücü-emek piyasasında istikrar sağlayarak verimi artırmak öncelikli olarak ele alınmalıdır.
Bir çok akademisyen de istikrar programlarında sadece para ve faiz politikalarının kullanılmasının yeterli olmayacağına dikkat çekmiş, aynı zamanda reel ekonomiyi de dikkate alan döviz kuru, vergi oranları ve girdi fiyatları gibi politikaları da gündeme getirmek gerektiğini vurgulamıştır.
Türkiye’nin dış pazarlarda rekabet edebilmesi için istikrarlı büyümeyi sağlaması, bunun için de sanayi üretimini artırması gerekmektedir. Sanayi üretimini ülkenin yararına artırabilmek için ise tüm kesimlerin uzlaşabileceği bir model oluşturulmalıdır. Elbette bu uzlaşma siyasi desteğin tam olduğu varsayımı ile mümkün olacaktır. Sanayi üretimini cazip hale getirebilmek için öncelikle üretim olanaklarını sağlayabilecek vergi politikalarına, ucuz enerjiye ve istikrarlı kur politikasına ihtiyaç vardır.
Makalemde, sanayi üretimini, döviz kuru, üretimde çalışan işçilere yapılan ödemeler ve elektrik ortalama fiyatları ile üretimde kullanılan ithal hammadde ile tahmin edecek bir doğrusal regresyon modeli tasarladım. Sanayi üretiminin söz konusu faktörlere bağımlı olduğu varsayımına dayalı olan model, DİE sanayi üretim endeksi ile karşılaştırılarak test edildi.
Çalışmada kullanılan verilerin hesaplamasının kolay olmasını sağlamak için değerleri endeks değeri olarak hesapladım. Söz konusu değişkenler ile oluşturulan sanayi üretim endeksi tahminine uyguladığım anlamlılık testi ile yüzde 95 anlamlı olduğu, DİE sanayi üretim endeksini ise yüzde 79 oranında temsil ettiği sonucuna ulaştım.
Uyguladığım modelin sonucunda, sanayi üretim endeksini, döviz kurundaki değişimin yüzde 3.8 , işçi ücret değişiminin yüzde 1.5, ithal hammadde değişiminin yüzde 22.8 olmak üzere doğru yönlü, elektrik fiyat değişiminin yüzde –0.4 oranında olmak üzere ters yönlü etkilediği sonucu ortaya çıktı.
Burada bir noktayı dikkatlerinize sunmak istiyorum: İncelediğim bir çok makalede, işçi ücretlerindeki artışın sanayi üretimini azaltıcı etkisi olduğu gösterilmiştir. Bu modelde bunun doğrusal etkisinin olmasının nedeni, sanayi üretimini artıracak işgücünün nitelikli işgücü olması gerekliliğidir. Sanayi üretimini dünya standartlarına getirirken, işgücünü de aynı şekilde dünya standartlarına taşıma gerekliliği buradaki denklemde ortaya çıkmıştır.
İşçi maliyetlerini düşürmenin üretimi artıracağı yönünde ki görüşü benimseyen ekonomi yönetimine, işgücü maliyetlerini dünyada en çok artıran ülkenin Türkiye olduğunu da hatırlatmak isterim. Döviz kurundaki değişimin işgücü maliyetleri ile telafi edilebileceğini ileri süren ekonomi yönetimine bunu hangi görüşe dayandırdıklarını doğrusu merak ediyorum.
Makalemde gerçekleştirdiğim model çalışması, kamuoyunda tartışılan, döviz kuru, enerji fiyatları, işgücü ücretleri ve ithal hammadde girdilerinin sanayi üretimi ile ilişkilerini basitleştirerek ifade etmektedir.
Türkiye’nin dünya ticaret sisteminden yararlanabilmesi için yurt içi pazarın genişlemesi, kaliteli ve dünya standartlarına uygun üretim yapılarak, ithal edilen tüketim maddeleri yerine yerli malları özendirilmelidir. Böylece cari işlem açığı daraltılarak, üretime yönelik verilecek tavizlere de kaynak sağlanmış olacaktır.
Türkiye, hem sanayileşme hem de dış dünya ile bütünleşme çabasında başarılı olabilmesi için gerekli potansiyele sahip bir ülkedir. Ancak bu potansiyeli harekete geçirebilmesi ve organize olabilmesi için siyasi hastalıklarından kurtulması ve dinamizmini ortaya koyması gerekmektedir.
Değişimin, yenilenmenin sorumluluğunun hepimizin omuzlarında olduğunu bir kez daha hatırlatarak,
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
Murat BÜKE
Anses Haber Yorum Ajansı
Ekonomi Muhabiri-Ekonomist