Geçtiğimiz günlerde, turk-internet.com’da yayınlanan, “Blogcuların onuru[1]” başlıklı yazıdan sonra ben de olayın bir başka yönünü hatırlatmak istiyorum.
1993 yılından beri aktif olarak kullandığım, neredeyse bir haftalık boşluk dahi vermediğim İnterneti, çok daha önemli bir “ihtiyaç” için kullanacağımı hiç düşünmemiştim. İnternet’i geyik, iş, proje için hep kullanırım ama geçtiğimiz günlerde ilk defa “sağlık” amacıyla kullanmam gerekti.
Bunu sizlere de anlatmak istiyorum. Çünkü artık internete ve içeriğe daha çok önem veriyorum. Bunu hepimizin de anlaması gerektiğini düşünüyorum.
Yüzlerce, binlerce kitap arasında, yüzbinlerce sayfa karıştırmanız gerekecek bilgilere, bu çok önemli kaynakta, sadece doğru kelimeleri arattırarak ulaşabiliyorsunuz.
23 Ekim’de anneme mide kanseri tanısı konması, 28 Ekim’de ameliyata girmesi, bundan 8 gün sonra, 5 Kasım’da acil olarak ikinci ameliyatını geçirmesi boyunca en önemli yardımcım ve desteğim internet oldu.
Bu süre boyunca, ne olduğunu ve ne olabileceğini, yapılan işlemlerin ne anlama geldğini hep internetten araştırdım. Çünkü doktorların bir yandan hastalar arasında koşuştururken, diğer yandan kendi aralarında konuştukları ve bizlere hayli uzak olan terminoloji ile konuyu anlayabileceğimiz tarzda anlatması muhakkak kolay değil. Ancak hasta yakını olarak, hissedilen rahatsızlğa, bilgi eksikliğinin vereceği cahilliği eklediğinizde ortaya farklı farklı düşünceler çıkabiliyor.
İnternet üzerinde çeşitli sitelerden ulaştığım bilgiler, farklı vaka örnekleri ile hem bilgilendim, hem de doktorlar ile kısmen daha rahat konuşabildim. Zamanımı İnternet üzerindeki benzer kanser vakalarını okumakla geçirirken, bir şeyler yapabildiğimi düşündüm. Yoksa başka türlü teselli bulamaz, vakit geçiremezsiniz.
Bu aslında hızlandırılmış bir tür kurs. Her duyduğunuzu anlamak için durmadan okuyorsunuz. Bu anlarda internet en büyük destekçim, tesellim oldu. Okudukça, kağıda yazılanlara anlam verebildim ve doktorların ağzından çıkan kelimeleri, benim dünyamdaki bir şeklin içine oturtabildim. İyi de olsa, kötü de olsa. Sonuçta bir bilgi akışının kenarına oltamı atabildim.
Ama en tuhafı, ne oldu biliyor musunuz !!!
Tüm bu gelişmeler sırasında, şu tuhaf “blogger ve blogspot” engellemesi[2] yaşandı. Google’da bulduğum linklerin bazıları beni “blog” sayfalarına götürdüğünde “burası yasak kardeş, sağlık için de olsa erişemezsin” üzüntüsü yaşadım.
Anlamsız yasakların verdiği zararları bizzat yaşama şansızlığım oldu. İşin tuhafı, gitmek istediğim içeriğin kendisi, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının yasakları arasında yer almıyordu. Aksine sağlık ile ilgili konularda referans olabilecek içeriklerdi. Ulaşmaya çalıştığım başlıklarda, çeşitli vaka örnekleri ve aradığım konularda yayınlanmış makaleler yer alıyordu.
Ama “neye yol açtığı” düşünmeden uygulanan mevzuat, ne sağlık ne de başka bir şey dinliyor.
“Gardaş, burası sana yassah. Öleceksen öl, döneceksen dön, ama bil ki bu bilgi sana yassahhh!”
Bu olaylar sırasında ilk karşılaştığım blog yasağında düşündüm de :
Bu İnternet denen zıkkımın(!) nimetlerini kullanma şansım olmasaydı, acaba ne durumda olurdum? Ne kadar mürekkep yalasak ta aslında, konu hastalık olduğu zaman kadar cahil olduğumuzu bir kez daha kavradım. İnternet olmasaydı, bilgi alamamanın, ya da daha az bilgi sahibi olmanın verdiği çaresizlik içinde tükenip gidecektim belki.
Şimdi artık, mevzuatı koyanların ya da uygulayanların çok dikkatli olmaları gerektiğini “daha fazla” düşünüyorum. Belki çürük gördükleri bir elma için, bütün bir ağacı hatta tarlayı kurutuyorlar.
Ama insanların ihtiyacı olan değerli içerikleri de, düşünmeden engellediklerini farkına varmaları gerekli.
On yıllardır “Bilgi Toplumu” olacağız diye nutuk çekenlerin, aslında bizi nasıl “Bilgisizlik Çukuru”na yuvarladıklarını görmek, bu toplum adına çekmemiz gereken en büyük acının ta kendisi aslında.
Youtube.com, Blogger.com, WordPress.com ya da adını sanını bilmediğimiz diğer sitelere yasak konurken acaba bilgiye muhtaç insanlarımızın ulaşmak istedikleri içeriğe, bulmak istedikleri umuda ulaşmasının da engellenildiği düşünüldü mü? Sağlık gibi hayati öneme sahip konularda bile toplumu bilgiden mahrum bırakmaya acaba hangi akil insan karar verdi ya da verecek.
Bu artık karar vericilerinin vicdanlarının vereceği bir karar desem de, onları herkesin kendi inanç sistemleri içinde bir yerlere havale etsem de sebep oldukları maddi ve manevi zararlar ne olacak?
Yıllar önce Zeki Alasya-Metin Akpınar tiyatrolarında izlediğimiz elden ele dolaştırdığımız kasetlerdeki gibi “Yassah Gardaş…Buradan öteye geçiş yok.”
Demek aradan geçen yirmi küsur senede hiçbir şey değişmemiş. O zaman bu yasaklara gülüp geçenler bugün o yasakların savunucuları ve hatta karar vericileri olmuş.
Dilimize yapışmış olan ve cümle içinde kullanıldığında çok alımlı duran “Bilgi Toplumu” ifadesine gönülden destek verip, Türk Milleti’nin diğer toplumlar arasında hak ettiği “Bilgi Toplumları” arasına sokabilecek kanun koyucu ve uygulayıcılarını arasak çok mu şey istemiş oluruz?
[1] Blog’cuların Onurunu Kim Kurtaracak
[1] Blogger ve BlogSpot, Telif Hakkı Nedeniyle Erişime Engellendi