Bu söyleşinin ilk bölümünü Erol Bilecik : Bilişim (Telekom hariç) GSMH içinde % yarım Düzeyinde Olduğu için Önemli bir Noktada Değil – 1 başlığı altında okuyabilirsiniz.
Kaldığımız yerden devam ediyoruz;
turk-internet.com : Ülkemizdeki durum dışarıdan nasıl gözüküyor sizce?
Erol Bilecik : Bugün artık biz kendi içimizde “ülkemizde ritim bozukluğu” diye ifade ettiğimiz noktaları çok ciddi bir şekilde dile getirirken, Avrupa’dan Türkiye ve sektörümüze bakış fevkalade. Pozitif durumlar oluştuğunu düşünüyorum.
Özellikle de yabancı sermayeye baktığımızda; Uzakdoğu olsun, Avrupa olsun veya Amerika kökenli olsun —-Avrupa’daki bazı sancılara rağmen— 2012’nin ikinci yarısı ve 2013’te birçok kuruluşa yakın temastan öte dokunuşlar olacağını düşünüyorum. Sektörün alacağı bir ivme olacak diye düşünüyorum. Toplam ekonomi hangi noktada ilerlerse ilerlesin ki pozitif ilerlediğini görüyoruz.
Tabi temel değişimlerden bir tanesi olarak, aşağı yukarı 2008 yılından itibaren başlamış ve yoğunlaşmış olan, “home market” dediğimiz yani bireysel tüketicilerin oluşturduğu pazarın, artık toplam pazar içinde en fazla talebi oluşturduğunu düşünüyorum.
Bunu muhtelif konulardaki araştırmalarına güvendiğimiz genel ve uluslar arası şirketlerinin yayınlarından gördüğümüz gibi, bundan çok ayrı olarak, 1.2 milyar dolara yakın IT sektöründe iş hacmi ile, ağırlıkta donanım ürünleri sevkiyatı yapan bir grup olarak kendi rakamlarımıza baktığımız zaman da paralel sonuçlarla görüyoruz.
Yaklaşık verirsek, bu bandın % 40+ yani 40-45 arasında gerçekleştiğini düşünüyorum. IT alanında, toplam 100 dolarlık bir harcama yapıldıysa bu harcamanın aşağı yukarı %40-45 dolarının yani 40-45 gibi bir bağın bireysel tüketiciden kaynaklandığını düşünüyorum. Bunlar aslında bir miktar da Çarşamba, Perşembe akışı kadar net olan gelişmelerdi.
Çünkü bizim, yıllardır fevkalade üzerinde durduğumuz ve birçok STK tarafından da dikkatle altı çizilen “PC sahiplik” oranları, insanların internet kullanım oranları, insanların bilişim teknolojileri araçlarını kullanarak kendi verimliliklerini arttırmaktan tutun, daha çok global dünyaya dokunuşlarına kadar yardımcı olan bu tool’ları kullanma ihtiyaçları muazzam derecede artmış vaziyette.
İşin bir tarafından bakıldığında, bu zaten anayasal bir hak olmalı, özellikle internet kullanımından bahsediyorum.
Perakende zincirlerinde de, gerek uluslararası gerekse yerel sermayeden özenmiş olan, özellikle 7-8 tane çok kuvvetli oyuncunun da fevkalade yüksek yatırım gücüne de bakıldığı zaman 2008’den bu yana hız kesmeden devam eden bir yatırım zincirinin olduğunu görüyoruz.
turk-internet.com : Bu perakende zincirleri ya da moda deyişle “teknomarketler” sizce pazarı bozdu mu?
Erol Bilecik : Bizim bilişim sektörünün yıllardır çok önemli bir temel bir dinamiği vardır Füsun Hanım, tabirimi bağışlayın, vahşileşen bir nokta vardır; rekabet. Tabi bir yandan bakarsanız, bu işin sağlıklı tarafı, ama bir yandan da sektörün hakikaten gelişimine hizmet ettiği gibi, zaman zaman gerçekten ürünlerin veya tüketicilerin algılamasında up and down şeklinde sirkülasyon yapan konular da bu anlamda olmuştur diye düşünüyorum.
Özellikle muhtelif oyuncuların ve yatırım yapan firmaların pazardaki oranlarını daha yüksek kabiliyette tutmak adına, zaman zaman çok daha sıradışı hareketler içine girdiklerini de görüyoruz. Bunlara dümdüz bir bakışla baktığımız zaman Türkiye’de ortaya konmuş olan, özellikle notebook gibi çok bilinen, çok talep edilen ürünlerde, Avrupa seviyesi veya diğer gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırdığımız zaman bizde fiyatların normalden çok daha aşağıda olduğunu görüyoruz.
Bu tip sıra dışı ve agresif hareketler var. Benim gördüğüm tabloda, bu endüstride geride bıraktığım 22-23 yıllık tecrübelerin de uzantısında söylediğim, segmentler hep şöyle başlar; pazarın baş veya son ucunda hangi noktadan tutarsanız fiyatların çok dibe oturmasıyla beraber karlılık da bütün segmentlerde azalır hatta yok olur.
Bu noktadan baktığımız zaman geçmişte yaşanan dünyanın en büyük distribütörü olan Bestbuy maalesef Türkiye’de tutunamadı[1]. Bu işin enteresan örneklerinden bir tanesi. Yani dünyadaki perakende tarihinde ben çok önemli bir ölçek olarak, çok önemli bir renk olarak görüyorum. Bambaşka bir renk oldu.
turk-internet.com : Neden tutunamadı size göre? Çünkü başkaları geldi ve kaldı.
Erol Bilecik : Benim kişisel görüşüm şöyle; baktığımız zaman Bestbuy hakikaten cirosu açısından, Amerika’nın ve dünyanın en büyüğü durumunda — tahminen 40-50 milyar dolarlık bir hacmi vardı, 2011 rakamlarını bilmiyorum –- ama uluslararası olmayan bir oyuncuydu.
Ama o bence ulusal bir oyuncuydu, temel olarak böyle bir karakteri var. Bestbuy bildiğiniz üzere Amerika’da çok dominant olmak üzere, çok az Kanada’da, bir damlalık da Çin’de yatırımı olan bir kuruluş. Dolayısıyla Avrupa’da uzun yıllar uluslararası faaliyetlerini yapmış veya Latin Amerika’nın hemen her yerinde olan ve Afrika’da olan falan bir oyuncudan bahsetmiyoruz. Doğal olarak firmanın bence böyle bir kimya problemi de vardı bu bir.
İkincisi tahmin ediyorum, yönetimde çok talihsiz gelişmeler yaşandı.
Bir de gerçekten Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkede bu kadar agresif hareketler olabilme ihtimalini düşünmemişlerdir diye düşünüyorum.
Kalsaydı, Avrupa’nın en büyüğü Mediamarkt ile dünyanın en büyüğü diyebileceğimiz ama pek international olmayan Bestbuy’ın enteresan bir resmini görecektik ama bu oyun başlamadan bitti. Sonuç olarak çekilmiş oldular. Bunun küçük ölçekli birkaç örneğini daha izledik.
Bu tabi şu anlama gelmiyor; siz ülkenizde veya bölgenizde muazzam iyi işler yapabilirsiniz ama Avrupa’da, bir başka bölgede böyle şeyler olmayabilir.
Bu söyleşinin devamını Erol Bilecik : Pazarda Oyuncu Sayısıyla,Toplam İşhacmi Arasında Orantısızlık Görüyoruz – 3 başlığı altında okuyabilirsiniz.
[1] Türkiye’den çekilen BestBuy’ın Mağazalarını Teknosa Alıyor