Bu yazının ilk bölümünü Flim Korsanlığı ve İnternet (ABD Uygulaması) başlığı altında okuyabilirsiniz.
2. Türkiye Uygulaması :
Türkiye’de 1980’li yıllarda evlerde film izlemek için kullanılan yegane araç video idi. O zamanlarda video kasetlerin kopyaları yapılıp el altından satılırdı. Daha sonra filmlerin CD’lerin üzerine kaydedilmesi ve bu filmleri izlemek için fiyatları düşük olan VCD oynatıcılarının geliştirilmesi ile birden video devri kapandı. Tabii o dönemde hiçbir film şirketi VCD formatında film çıkarmamıştı. Dolayısıyla piyasada satılan tüm filmler korsan adı verilen yasal olmayan yollar ile çoğaltılmış nüshalardı. 1997 yılından itibaren bu durum çok yoğunlaştı. Önceleri VCD’ler yurtdışından bavul ticareti ile getirildi. Ama gümrüklerin ve film şirketlerinin çabaları sonucu bu yolun önü kesildi. Bu sefer korsanlar iç piyasada üretime geçtiler. İç piyasada da bu üretime önemli darbeler vuruldu. Bu mücadele bugün de devam etmektedir. İnternetle ilgili sorunlar ise ABD’ye göre daha geç bir dönemde ve daha az yoğunlukla başladı. Türkiye’de de peer-to-peer araçlarının kullanımı ile filmler İnternet üzerinden yayılmaya başlandı. Ard arda çeşitli web siteleri açıldı. Fakat Türkiye’deki asıl sorun DivX teknolojisinin gelişimi ile başladı. DivX yeni bir sıkıştırma formatıdır. Hacker’lar Microsoft’un özel MPEG4 video sıkıştırma sistemini tersine mühendislik yöntemiyle çözerek bunu dijital videonun MP3’ü haline getirdiler. Bu sayede birden çok film bir CD’nin içine sığdırılabilmekte, İnternet üzerinden aktarımı kolaylaşmakta ve görüntü kalitesi kaybolmamaktadır. DivX’in hızlı gelişimi ile birlikte DivX satan birçok web sitesi faaliyete geçmiş, birçok DivX haber grubu kurulmuş,ayrıca ICQ ve IRC üzerinden satışı yapılmaya başlanmıştır. Bütün bunlar üzerine bu web sitelerine ve haber gruplarına film şirketleri tarafından uyarı gönderilmiş ama bu uyarılar alaylarla ve hatta küfürlerle cevaplanmıştır. Ayrıca DivX satmanın suç olmadığı her yerde yayılmaya başlamıştır. Aslında bu sorun tüm telif hakları ihlallerinde yaygın biçimde kendini gösteriyor. Örneğin Mp3 dağıtan bir site bu Mp3’lerin indirildikten sonra 24 saat içinde silinmesi gerektiğini belirtiyorlar. Yine birçok insan telif hakları ihlallerinin belediye tarafından cezalandırılan ufak eylemler olduğunu düşünüyor. Tabii ki 5846 sayılı yasa karşısında bu durum geçerli değil. Cezalar gerçekten çok ağır, 4-6 yıl arası hapis 50 milyardan 150 milyara kadar para cezası öngörülüyor. Her ne kadar Yargıtay son bir kararı ile tezgahta bunları satanların değil bunları üretenlerin cezalandırılması gerektiğini söylediyse de bu karar İnternet üzerinden telif haklarına konu materyalleri yasal olmayan biçimde sunanları kapsamıyor.
DivX meselesinin büyümesi üzerine bunları satan birçok kişinin kimliği tespit edilmiş ve bunlara karşı hukuki işlemler başlatılmıştır. Kocaeli ilinde yapılan bir baskında yüzlerce DivX içeren CD ele geçirilmiştir. Baskın yapılan şahıs bu filmleri ICQ üzerinden takma bir adla pazarlamaktaydı ve kendisine çok kolay ulaşıldı. Bu durum bile yukarıda bahsettiğimiz telif hakları konusunda var olan cehaleti göstermektedir. Ayrıca birçok web sitesi sahibinin adları ve adresleri tespit edilmiş ve bu kişiler uyarılmıştır. Fakat tüm bunlarla başa çıkmak gerçekten çok zor. Çünkü artık bu işi yapanlara ulaşmak daha zor, yasal süreçleri işletmek çok zor. Konu biraz teknik olduğu için yargı bu konuda zorlanıyor ve hak sahiplerinin taleplerinin hızlı bir şekilde elde edilmesi gecikiyor. Şu anda, 5846 sayılı yasadaki değişiklik gereği kurulan fikri haklar komisyonları korsanlığın önüne geçmeye çalışıyor. Bu süreçte hak sahipleri biraz pasifize edilmiş durumdalar. Maalesef ülkemizde süreç sokaklarda tezgah kovalamakla işliyor. Şu ana kadar ABD’deki örneklere benzer bir dava da açılmış değil.
Bir diğer mesele ise paralel ithalat yoluyla filmlerin ülkemize getirilmesidir. Film şirketlerinin Türkiye’deki dağıtıcıları ile yaptıkları münhasır dağıtım sözleşmeleri gereği 1. bölge ve 2. bölge diye ayrılan DVD filmlerinden 1. bölgeye girenlerin ülkeye sokulmaları yasaktır. Bu konu yargıya da konu olmuştur. Dava aslında bir idari işlemin iptali olmasına rağmen ABD’de Motion Pictures Association nezdinde ve Türkiye’de de bazı hukukçularca paralel ithalatın münhasır dağıtım anlaşmaları sebebiyle yasak olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Bu davada ABD’deki bir firmadan DVD formatındaki filmleri satın alan bir firmanın Kültür Bakanlığı nezdinde yaptığı tescil başvurusu kabul edilmiş ve firmaya bandrol verilmiştir. Oysa asıl hak sahipleri ile ABD’deki firma arasında herhangibir sözleşme yoktur. Uzun bir dava sürecinden sonra mahkeme Kültür Bakanlığı’nın yaptığı idari işlemi iptal etmiştir. Bu davanın İnternetle bağlantısı şudur; Yapılan baskınlarda ele geçirilen 1. bölge DVD’lerin çoğu amazon.com, ebay.com gibi alışveriş sitelerinden sipariş verilerek Türkiye’ye getirilmişlerdir. Bu durum yukarıda belirttiğimiz mahkeme kararında da ortaya konulduğu gibi şirketlerin münhasır dağıtım anlaşmalarına aykırıdır, dolayısıyla bu filmlerin paralel ithalatı mümkün değildir.
Türkiye’de rastlanılan son bir durum ise yeni çıkan filmlerin İnternet üzerinden tanıtımlarında kullanılan resimlerinin veya afişlerinin alınarak “sticker” tabir edilen hale yani VCD kapaklarının üzerine konulan resimli kağıtlar haline getirilmesidir. Bu tür eylemleri yapan çok sayıda kişiye de baskınlar yapılıp davalar açılmıştır. Bu davalar halen devam etmektedir.
3. Sonuç :
Görüldüğü üzere her geçen gün yeni bir İnternet teknolojisi gelişmekte ve telif hakları sahiplerinin haklarını korumaları günden güne güçleşmektedir. İnternetin sınır tanımayan karakteri ve uluslararası işbirliğinin henüz çok gelişmemiş olması, bu eylemlerin ülkelerin yargı sınırları dışında kalmasına sebep olmaktadır. Yine hukuki süreçlerin hızlı işlememesi bu eylemlerle mücadelede hak sahiplerini güç durumlara düşürmektedir. Müzik ve film endüstrilerinin şimdiki beklentileri hukuki yollar yanında teknik önlemlerin geliştirilmesidir. Bu konuda birkaç firma önemli çalışmalar yapmıştır ve yakın gelecekte filmler ve müzikler kopyalamaya karşı daha korumalı hale gelecektir. Ama DVD örneğinde olduğu gibi bu önlemleri aşmayı deneyecek veya aşacak kişiler de her zaman mevcut olacaktır.
Ülkemizde telif haklarının korunması ile ilgili sağlıklı bir idari ve yargı sürecinin henüz oturtulmadığını söyleyebiliriz. Hukuk uygulayıcıları tüm bu gelişmeler karşısında ve zaten ağır olan dava yükünün altında bu sorunları bilirkişilere havale ederek çözmeye çalışmaktadırlar. Her zaman tekrarladığımız gibi artık hukukçuların çağa ayak uydurabilmeleri için bu konularda özel olarak eğitilmelidiriler. Aynı zamanda emniyet güçlerine de bu konularda eğitim verilmelidir. Bazı düşüncelerle bugün tüm telif hakları kurallarının sadece yabancılara hizmet ettiğini düşünenler olabilir. Ama bu kişiler binlerce yetenekli Türk insanının da aynı eylemlerden etkilendiği göz ardı etmektedirler. Gençlik ve zeka potansiyeli bu kadar yüksek olan böyle bir ülkede gerçekten takdire değer çalışmalar yapılmakta ama zaten maddi açıdan desteklenmeyen bu yetenekli insanlar bir de haklarının korunmaması ile karşı karşıya kalınca ülke için çok büyük yararları olabilecekken küstürülmekte ve yıldırılmaktadır. Benim inancıma göre sağlıklı bir fikri haklar ve patent sistemi kurulup işletilirse Türkiye teknoloji alan değil teknoloji satan bir ülke olacaktır.