ABD’de North Carolina Üniversitesi Bilgi Teknolojileri ve Kamusal Yaşam Merkezi araştırmacılarından Yardımcı Prof.Francesca Tripodi, “Propagandacıların Başucu Kitabı (The Propagandists’ Playbook)” isimli bir kitap yayınladı. Bu kitabı ilginç yapan şey, “Google’ın kullanıcılarına, Google’un ne olduğunu ve bilgileri nasıl sunduğunu” farketmeleri için uyarıyor olması.
Wired geçen hafta bu kitabın anlattıkları ile ilgili detaylı bilgi yayınladı. Google’un bir doodle ve arama butonu olan sade sayfasının sevildiğini belirten yayın, zamanla şirketin bilgiyi “iade etme” şeklinin yavaşça değiştiğini ve bunun Google’u kullanan milyonlar tarafından farkedilmediğini belirtiyor.
Google ilk başladığında, sonuç sayfası, web sitelerinin linkleri içeren basit bir listesi gibiydi. Yavaş yavaş bu format değişti. İlk olarak Google, işletmelerin tepede yer satın almasına ve ürün yerleşimini en üst düzeye çıkarmak için çeşitli oynamalar yapmasına olanak tanıyan AdWords’ü başlattı. 2007’de, ilgili bilgileri formatlar (haberler, resimler, video) bir araya getirerek Evrensel Arama’yı başlattı. Ve 2012’de, geri dönüşlerden ayrı bir anlık görüntü sağlayan Bilgi Grafiği’ni tanıttı.
Google Bize Aradığımızı mı Sunuyor, Kendi Stratejisini mi?
Arama sonuçları sayfasında basit bağlantılar görürüz ama kitap bize Google’un aradığımız sonucu vermek yerine tıklamamızı arttıracak sonuçlar gösterdiğini söylüyor. Bu noktada da Google’ın tam doğru olmayan sonuçlar gösterdiği uyarısı var. Google kendine göre bu tür bir yaklaşım gösterirken, genellikle demokratik katılımı engelleyen, asılsız iddiaları doğrulayan ve hatta bu durumu yalanları yaymak için manipüle edenlerin işine yarayan bir duruma dönüşüyor.
Kitap şöyle diyor;
“DuckDuckGo ve Bing gibi içeriği de özetleyen rakiplerin yanı sıra Google, bu farklı yapısı iledeneyimi verimli keşfedici arama ortamı yerine doğrulama etrafında tasarlanmış bir platforma dönüştürdü. Öğrenme ve araştırmayı sağlayan bir süreç yerine sanki hızlı-doğrulama süreci var.
Sorun şu ki, İnsanlar karmaşık konular hakkında bilgi aramak için arama motorlarına güveniyor. Ve araştırmamın ortaya koyduğu gibi, bu kayma yanlış verilere götürebiliyor. Daha da kötüsü, bunun gibi hatalar olduğunda, tutarsızlıkları fark eden kullanıcıların bilgi incelemesi için işaretleyebileceği bir mekanizma yok….”
Sorun şu ki, birçok kullanıcı bilgileri doğrulamak için hâlâ Google’a güveniyor. Bunu yapmak yanlış iddialara olan inançları güçlendirebilir. Bunun nedeni yalnızca Google’ın bazen yanıltıcı veya yanlış bilgiler vermesi değil, aynı zamanda araştırmam için görüştüğüm kişilerin Google’ın en iyi arama getirilerinin “daha önemli”, “daha alakalı” ve “daha doğru” olduğuna inanmaları ve Google’a güvenmeleriydi. İnsanlar haberlerden çok Google’a güveniyor ve daha objektif olduğuna inanıyorlar…
Bu, The Propagandists’ Playbook kitabımda bahsettiğim duruma yol açıyor. Yani “Yanlış bilginin IKEA etkisi“ne.
Araştırmacılar, tüketicilerin kendi mallarını monte ettiğinde, benzer kalitede hazır satılan bir parçadan daha fazla değer verdiklerini buldular. Kendilerini daha yetkin hissediyor ve bu şekilde satın aldıklarında daha mutlu hissediyorlar. Komplo teorisyenleri ve propagandacıları, sağladıkları bilgilere somut, kendin yap kalitesi sağlayarak aynı stratejiyi kullanıyorlar. Belirli bir konuda bağımsız olarak araştırma yapmak, yalanları yayanlar tarafından tasarlanan bir çöpçü avına gerçekten katıldıkları zaman, izleyicilerin kendilerini keşfetme eylemiyle meşgul olduklarını hissetmelerini sağlar….
Geri dönüşlerin gerçeği doğruladığını varsaymak yerine, sosyal medyadaki bilgilere karşı öğrendiğimiz yaklaşımla davranmalıyız. Yani sosyal medyada tanımadığımız birisinin sözlerine ne kadar güveniyorsak, Google’daki aramalara da aynı düzeyde güvenmeliyiz.
Demokrasiyi bozma iddiasına karşı verilen örnek şu;
“Örneğin 2020 başkanlık seçimleri sırasında “Kuzey Dakota toplantısı ne zaman” diye sorulduğunda Google, 28 Mart 2020 Cumartesi olduğunu belirterek yanlış bilgiyi vurguladı. Aslında toplantı 10 Mart’ta gerçekleşti. 28’inde gerçekleşen ise Cumhuriyetçi kongreydi. Dolayısıyla bunun gibi hatalar meydana geldiğinde, tutarsızlıkları fark eden kullanıcıların bunu düzeltilmesi için işaretleyebilecekleri bir mekanizma yoktur.”
Başka bir örnek, 6 ocak Capitol baskını ile ilgili :
“Trump destekçileri 6 Ocak 2021’de Capitol’ü bastığında, muhafazakar politikacılar ve uzmanlar hızla isyancıları “Trump karşıtı” olarak tanımlamaya çalıştılar ve antifa (aşırı sağa aktif ve agresif muhalefete inanan bir insan örgütü) yalanlarını yaydılar. Saldırının olduğu gün Washington Times, iddiayı destekleyen “Yüz Tanıma, Başkenti Basan Aşırılıkçıları Tanımlıyor” başlıklı bir makale yayınladı ve bu hikaye, seçilmiş yetkililer tarafından Meclis katında ve Twitter’da devam ettirildi. Washington Times sonradan makale için bir düzeltme yayınladı. Ama bugün bu dezenformasyona basit bir Google aramasıyla hala geniş çapta erişilebilir. Biri “Washington Times Antifa Kanıtı”na bakacak olursak, en çok geri dönüş (bu yazının yazıldığı tarih itibariyle), “Yüz Tanıma, Başkenti Bastıran Aşırılıkçıları Tanımlıyor” başlıklı orijinal makaledir. Altında, Google, aşırılık yanlıları olarak tanımlananların antifa olduğunu vurgulayarak yanlış bir argümanı özetliyor. Bu yalanları sürdürmek, özellikle çalışmamdakiler Google’ı tarafsız bir haber ve bilgi sağlayıcısı olarak tanımladığından, uzun süreli etkilere sahiptir. Nisan 2021’de yapılan bir ankete göre, Cumhuriyetçi seçmenlerin yüzde 20’sinden fazlası o gün meydana gelen şiddet nedeniyle hala Antifa’yı suçluyor.”
Bu kitabın da gösterdiği gibi, kullanıcıların Google’a güvenmeyi bırakmaları ve daha çok sorgulamaları gerekiyor. Çünkü bilgi kirliliği içinde ve Google’un kerameti kendinden menkul algoritmaları ile gitgide daha yanlış ve hatta kasıtlı hatalı içeriklere ulaşmak mümkün hale geliyor.
Bu nedenle arama yaptığınızda vardığınız sonuçlara güvenmeyin ve daha fazla sorgulayın. Ya da DuckDuckGo gibi henüz çok bozulmamış olan arama motorlarını tercih edin.