
Ülkemizde son yılların önemli sorunlarından birisi Ekokırım suçlarının artması. Bir örneğini yanda Salda Gölünün başına gelenlerle görüyorsunuz. Doğa dengesini bozabilecek ve küresel zarara yol açabilecek sistemli faaliyetlere bu ad veriliyor. Büyük ölçekli atık oluşturan faaliyetler de ekokırım örneğidir.
Bu hafta İstanbul, Gazhane (Kadıköy) Müzesinde bu konuda uluslararası bir konferans düzenlendi. Konferansın amacı uluslararası işbirliğini arttırmak, ekokırım suçunu yerel kanunlara sokmak ve devam eden ekokırım suç davalarına yönelik bilgi paylaşmak şeklindeydi.
Konferansa –telekom ve enerji konularında daha önce çeşitli haberlerde birlikte olduğumuz– Mehmet Özdağ da katılmıştı. Hem onunla hem de konferansın düzenleyicilerinden Ecocide Vakfı üyelerinden İlksen Çağdaş Baş ile kısa bir söyleşi yaptık. Yukarıdaki videodan da izleyebilirsiniz.
Mehmet Bey, siz de içeride bir sunum yaptınız. İlginçti çünkü biyokütle enerjisi gibi yenilenebilir bir enerjinin aslında olmaması gereken “lastik yakma” ya da “tarım atıkları yakma” gibi kanallarla yapılma hatasını gösterdiniz. Biraz açıklar mısınız?
Mehmet Özdağ: Şu anda burada Türkiye’nin ilk EkoKırım suçlarıyla mücadele kapsamındaki konferansı gerçekleştiriyoruz uluslararası olarak. Uluslararası kamuoyuna ben Samsun Çarşamba Biokütle Santrali üzerindeki biokütle suiistimalindeki ekokırım suçlarının teşhiri için katıldım diyebilirim size.
Bu davalarda mahkemeler doğadan yana kararlar verirken, bir takım bilirkişilerin bile bile hatalı kararlara imza attıklarını ve bunların hep aynı bilirkişilerin olduğunu, hep bütün davalarda aynı bilirkişilerin birtakım raporlar verdiğini söylediniz.
Mehmet Özdağ: İddia ettim, söyledim. Delilleri, kanıtları var, evet. Çarşamba biokütle santraliyle ilgili Samsun 3. İdare Mahkemesi’nde 2019 Ekim’inden bu yana devam eden davamız 2 kez yerel mahkemeyi kazanmamıza rağmen, yani oradaki mücadelenin halkın lehine sonuçlanmasına rağmen, maalesef bilirkişi kisvesi adı altındaki akademik ünvanlı şahısların; tarım, doğa, toplum, ekoloji aleyhine verdikleri raporlar nedeniyle 2 seferde de Danıştay’dan kazandığımız dava reddedildi, şimdi 3. Kez görüşülüyor. Bu toplantı aslında bir anlamda bu tür suçlara ortaklık edenlerin teşhir edilmesi, bunlara karşı önlem alınması ve gelecek süreçlerde işledikleri suçlara ilişkin yargılanmalarında önünü açma adına tarihe not düşmek için bir anlamda buradayız. Emeği geçen herkese de çok teşekkür ediyorum.
İlksen Hanım, size dönelim, öncelikle kendinizi tanıtır mısınız ve Ekokırım ne demek?
İlksen Dinçer Baş: Tam zamanlı eylemciyim. Aktivistim.
EkoKırımın şu anda uluslararası bir tarifi var. Stop Ecocide Vakfı’nın 12 üyesinin –ki bu 12 üye de cins, ırk, dil bakımından bir karmadır- ortaya koyduğu bir tanım. Bu tanım, uluslararası ceza mahkemesinde beşinci suç olarak ekokırımın da yer alabilmesi için.
Diğer 4 suç nedir?
İlksen Dinçer Baş: Savaş suçları var, insanlığa karşı suç, saldırı suçu şeklinde. 5. Olması. Dünya’da bizim utandığımız işlerden bir tanesi olması için çalışılan bir kampanyanın parçası.
İsterseniz biraz baştan alalım, buraya nasıl getirdik olayı, onu söylemek lazım. Şu anda 3 tane konferansın en sonuncusundayız. İklim Adaleti Konferansları dedik bunlara, peş peşe 3 tanesi sıralandı.
1 sene önceye geri dönersek COP26 sürecinde Türkiye’den arkadaşlarımız, çevre aktivistleri gittiler ve orada, biliyorsunuz COP26 sürecinde hükümetlerin çıkarttığı sonuçlar hiçbir işe yaramadı, zaten kamuoyuna da bir başarısızlık olarak girmiştir. Bu daha önceden bizim zaten bizim öngördüğümüz bir şeydi. Dolayısıyla, aktivistlerin kendisi Glasgow sokaklarında, işte tıpkı buradaki gibi, küçük odalarda, yerlerde, mekanlarda bir araya gelip paylaşımlarda bulundular ve uluslararası ağlar oluşmaya başladı.
Türkiye’de İklim Adaleti Koalisyonu adı altında, Glasgow’dan döndükten sonra bir araya geldiler. Ağımıza, hem birey kabul ediyoruz, hem kurumlar dahil. Zaten bu Covid’den sonra iyice patlayan, altı çizilen, totaliter rejimlerin tahammül edemediği ve anlamlandıramadığı, bir türlü dizginleyemediği şey de bu. İnsanlar artık bireyler olarak veya örgütler olarak tamamen yatay örgütlenme şeklinde yapmak istediklerini, sözlerini duyurabilme, bir araya gelme imkanı buldular.
Böyle bir yapılanmanın içerisinde bizim de bir ekokırım çalışma grubumuz oluştu. Ben Stop Ecocide, End Ecocide Türkiye’nin dışında değilim, Türkiye’mizde de İklim Adaleti Koalisyonu içinde ekokırım grubu var. Ben ortadayım. İkisinin arasındaki bilgi akışını sağlayacak şekilde.
İşte bu iki ağın bir araya geldiği gün de dün idi. Konferansları kaçıranlar için yayınlar var. Son derece organik bir konferans olduğunu göreceksiniz orada, organik konferans diyorum ben, neden? Çünkü yeşile boyamalarla yapılıyor konferanslar, bir şeyin altyapısı, teknik, sesi, çevirisi gibi şeyler için bunların hepsini gönüllüler yaptı, dolayısıyla bir sürü hatamız da oldu. O hataların da asla ben çıkartılmasını veya düzeltilmeye çalışılmasını istemiyorum.
6 saatlik bir sunum oldu sabahtan itibaren. Hepimiz mutluyuz. Onlar anayasalarını değiştiriyorlar şu anda. Onlar dediğim kimler? Mesela Şili, Hollanda’da yazılıyor bu. Belçika ilk defa Avrupa Meclisi’nde ekokırımın suç olarak anayasasına geçirilmesini tartışan ilk ülkedir. Veya İspanya, gerçek kişi statüsü vermiştir bir doğal alana.
Bizim Marmara olarak buna özellikle ihtiyacımız var. Örnek alacağımız şeyler var. Mesela Salda Gölü, Van veya daha küçük, irili ufaklı alanlar bundan yararlanabilir. Deneyimlerin paylaşması burada söz konusu oldu.
Demek istediğim nedir? Gerçek kişi ne demek? Yani Marmara’nın gerçek kişi olması ne demek? Marmara bu haliyle olduğu sürece ona bu kötülüğü yapmaya taammüden onu öldürdük aslında. Marmara yaşamıyor bu arada, onu söyleyeyim. Baktığınız deniz, ölü. Altında canlı falan yaşamıyor. Çok yakında siyahlaşabilir, morarabilir. Bu olay gerçekleşti. Biz diyoruz ki, bunu okuyan, araştıran ve insanların önüne sunmaya çalışan insanlar diyoruz ki, “burada bir ekokırım gerçekleşti.” Fakat bunu bizim dememiz yetmiyor. Bunu bir mahkemenin, hukuki ortamın, yasa koyucuların, yasayı uygulayanların bunu demesi gerek.
Biz sivil toplumuz. Biz önden gidiyoruz ve gösteriyoruz. Şimdi bu toplulukta yapmaya çalıştığımız şey, milletvekilleri var mesajlarıyla, bugün Kaboğlu, saat 13:30’dan sonra bizimle birlikte olacak, avukatlarımız var, yurtdışından insan hakları konusunda uzmanlaşmış insanlar, bir sürü kişi bizim yapmaya çalıştığımız iç hukukumuza ekokırımı suç olarak geçirmek. Kampanya başlamıştır bunu söylüyorum. Bize katılın.
Bu arada Endecide Türkiye oldum tabii bu durumda ikisinin arasında bir kesişim kümesi olarak. Ofisimiz yok, kimse para kazanmıyor, her şey gönüllü, arkamızda şirketler yok. Yeni bir yapılanma şekliyle Dünya’nın buna ihtiyacı var, biz de bunu gerçekleştiriyoruz.
Peki, bugün Türkiye’deki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlksen Dinçer Baş: Türkiye’deki durum şu. Her köşesi tehdit altında, saldırı altında, saldırı içinde. Köylünün, tarladaki bamyasını toplaması bile engelleniyor. Şu anda bu insan hakları suçu işlenmekte, ekokırım suçu işlenmekte. Adı koyulmamış olsa da bütün bu suçların tamamı işleniyor.
Nedir, bizim yaptığımız, biz buradayız, toprağımızı, suyumuzu, havamızı bırakmıyoruz, olayın peşindeyiz, savunuyoruz. Engelleseler de insanlara bu bilgileri ulaştırmamızı, biz bir yolunu bulacağız.
Konferansın videolarını aşağıda görebilirsiniz