Resif ortamları, deniz canlıları aleminin “pazar” yerlerine denk gelirler. En fazla karşılıklı hizmet alış-verişleri oralarda gerçekleşir. Örneğin: Vücutlarına yapışmış parazitik canlılardan temizlenmek isteyen balıklar, bu ortamlara gelip, özel bir davranış sergileyerek, “bedenimdeki parazitlerden kurtulmak istiyorum” sinyali verirler. Bu sinyali algılayan “temizlikçiler” (örneğin Labroides dimidiatus, bak yandaki şekildeki minik mavi balık) hizmet bekleyene yanaşır ve “temizlikçi olduğu” sinyalini verir. Bunun üzerine normalde yırtıcı olarak, yakaladıkları her balığı hemen yutan vahşi balıklar, uysal birer yaratığa dönüşerek, ağızlarını açıp, temizlikçi balığın ağız boşluğuna girmesine ve solungaçlarına ve diğer yerlerine yapışmış parazitleri yiyerek, yırtıcı balığın parazitlerinden temizlenmesi işini yerine getirmesine olanak sağlarlar. Bu şekilde, her iki balık türü de karşılıklı olarak kazançlı çıkmış olur.
Doğada her şeyde olduğu gibi, bu karşılıklı hizmet dalındaki karşılıklı güvenliğe dayalı işbirliğini kötüye kullanıp, bundan yararlanarak yaşamını sürdüren canlılar da vardır. Yukarıdaki örnekte belirtilen temizlikçi balık rolü bazı kötü niyetli balıklarca kötüye kullanılır. “Temizlikçi balık” kıyafetine bürünmüş (dolayısıyla aynı görünüşlü ve aynı sinyali taklit eden) bazı “sahtekarlar” (örneğin Aspidontus taeniatus), bu “pazar yerlerinde” yani resif ortamlarında, ortaya çıkarak, temizlik hizmeti almak isteyen balıklara yanaşırlar ve hiç beklemedikleri bir anda, solungaç veya gözlerini ısırıp, kocaman bir parça et kopararak oradan uzaklaşırlar.
Bir başka kötü niyet örneğine kuşlar arası ilişkilerde rastlanır. Guguk kuşları bu kötü niyetli kuşlar arasında başta gelir. Guguk kuşları yumurtalarını kendileri onların üzerinde kuluçkaya yatarak yetiştirmezler; başka kuşların yuvalarını gözlerler ve anaç kuş yuvasından uzaklaştığında, o yuvaya gidip, kendi yumurtasını yuvadaki yumurtaların yanına bırakır ve uzaklaşır. Guguk kuşları bu konuda, yumurtalarının renklerini ve beneklerini bile, yumurtayı bırakacakları yuvadaki kuşun yumurtalarına benzeyecek şekilde yapacak derecede uzmanlaşmıştırlar. Yuva sahibi kuş kendi yumurtaları üzerinde yatarken, guguk kuşunun yumurtasını da olgunlaştırır ve civcivler ortaya çıkarlar. Guguk kuşlarındaki genetikleşmiş kötü niyet bu kadarla bitmez. Şöyle ki: Guguk kuşları genellikle seçecekleri yuvanın kuluçka süresinin, kendi yumurtalarının kuluçka süresinden daha uzun olanları tercih ederler. Bu şekilde, guguk civcivleri daha erken yumurtadan çıkarlar. Yuva sahibi kuş yem bulmak için yuvayı terk ettiğinde, guguk civcivi, yuvada sadece yalnız kendisinin kalmasına yönelik bir eyleme girişir ve diğer yumurtaları yuvadan iterek dışarı atmaya başlar. (Bu davranış, aynı türden kuşların yuvalarında da sık sık rastlanılan bir olaydır: Çoğu civcivler, kardeşlerini yuvadan iterek, -veyahut güçlü olanlar, zayıfları tartaklayarak- sadece kendileri hayatta kalma çabası gösterirler.)
Doğadaki karşılıklı bağımlılığa dayalı hizmet alış-veriş sistemi, bu kötü niyetlilerin varlığına rağmen yine de bozulmaz, ve gittikçe artan bir hizmet alış-veriş-ağı oluşturulacak şekilde devam eder gider ve sahtekarlar hep azınlıkta kalırlar. Ve bu şekilde co-evolution denilen, karşılıklı bağımlılığa dayalı bir evrimleşme sistemi, yeryuvarı tarihi süresince gittikçe zenginleşir. Şimdi bu zenginleşme ve çeşitlenmeyi çok kısa bir özet olarak vermeye çalışalım:
- Hayat, yaklaşık 3,5 milyar yıl önce prokaryotik bakterilerle başlar; 1-2 milyar yıl önceleri, bu bakterilerin karşılıklı bağımlılık sistemi çerçevesinde birleşmeleriyle, bakterilere göre çok-çok büyük ve gelişmiş eukaryot hücre denilen yeni bir hücre sistemi ortaya çıkar. Bu ortaklığa katılanların kazançları şu olur: Bakteriler tek başlarına yaşadıklarında 1 şeker molekülünden 2 birimlik bir enerji üretimi elde edebilirlerken, bu ortaklığa girenler 36 birimlik enerji elde edecek bir biyokimyasal sisteme kavuşmuşlardır!
- Yaklaşık 600 milyon yıl önceleri eukaryot hücreler karşılıklı bağımlılığa dayalı ortaklık içine girip, ilk “hücre kolonisi hayvanları” oluşturmuşlardır. Bu ortaklığa katılanların kazançları şu olmuştur: Tek başına yaşayan hücreler, akıntıya bağlı olarak rasgele bir ortamda yaşamaya mahkumken; karşılıklı bağımlılığa dayalı ortaklık ilişkisine girenler, istedikleri ortamda yaşayabilmelerine olanak sağlayan organlar oluşturabilmişler ve bu sayede kendilerine en uygun yaşam ortamlarını seçebilecek duruma gelmişlerdir.
- Hücreler arası bu ortaklık sistemi çok başarılı olmuş, ve hayat denilen sistem denizel ortamların her tarafına yayılabilmiştir. Bu sayede evrensel sistemin temelinde yatan “en az enerjiyle geçinecek şekilde doğada bulunma (yaşama)” kuralı gereği, dünyamızdaki mevcut enerji olanakları en ekonomik şekliyle kullanılıp, maksimum biyokütle artışı sağlanmıştır.
- Yaklaşık 400 milyon yıl öncelerine gelindiğinde, hücreler arası ortaklık kuralları öylesine geliştirilmiş ki, denizlerde doyum noktasına ulaşan hayat sistemi, “su-altı-ortamdan” “su-üstü-ortama” geçiş formülünü keşfedip (beden içindeki hücrelerin kurumalarını önleyecek kutikül, vs. oluşturularak), hayatın denizlerden karaya ve havaya geçmesine olanak sağlanmıştır.
- Gerek denizlerdeki, gerek karalardaki hayat sisteminin gittikçe çeşitlenip-gelişmesi, hep, öğeler arası karşılıklı bağımlılığa dayalı ortaklık ilişkileri sayesinde olmuştur. Bir meyve ağacının gelişme sistemini ele alalım. Örneğin “kiraz” ağacı çoğalıp yayılması için, çekirdek dediğimiz genetik bilgi deposunun dünya üzerinde yayılmasını ister. Normal olarak, kirazın meyveleri, ağacın dibine düşer ve sadece orada toprağa gömülüp, tekrar üreyebilir. Ama, ağaç zaten orada var, dibinde ikinci bir kiraz ağacına yer ve gerek yok. Halbuki, uzak bir yere taşınsa, orada yeni bir ortamda yetişip-gelişse, o zaman büyüyüp, çoğalma, anlam kazanır ve yararlı olur. İşte bu mantık gereği, kiraz ağacı ile hayvanlar arasında, karşılıklı bağımlılığa dayalı bir ortaklık oluşturulur: Kiraz ağacı, çekirdeğin çevresine, o şahane kırmızımsı renkli, albenili, “ürününü” ekler ve hayvanların hizmetine sunar; hayvanlar bu ürünü memnuniyetle alırlar ve “ürünü” yiyip, çekirdeği de başka bir yere bırakırlar. Bu şekilde, kiraz ağacı soyunu geliştirme ve devam ettirme işlemini yerine getirmiş olurken, hayvanlar da şahane bir meyve yiyerek beslenmiş ve soylarını geliştirmeye yönelik işlemi yerine getirmiş olur. Bu olay binlerce çeşit meyve ve hayvan türü arasında sürekli olarak artan bir şekilde gerçekleşmektedir.
- Hayvanlarla ağaçlar arasındaki bu karşılıklı bağımlılığa dayalı hizmet alışverişi sistemi, böceklerle çiçekler arasında da aynen vardır: Çiçekler soylarını devam ettirmek ve çoğalmak için, döllenmek zorundadırlar. Bu işlem, rüzgar vs. gibi yollarla kısmen olsa bile, daha etkili ve verimli olarak böceklerle gerçekleşmektedir. Çiçekler nektar denilen şekerli ürünler (veya böceklerin hoşlandıkları çeşitli kokular) üretirler; böcekler bu nektarları almak için hortumlarını çiçeklerin organları arasına sokarlar; böceklerin hortumlarına, nektarla birlikte çiçeklerin üreme hücreleri (çiçek-tozları) da yapışırlar; böcek diğer bir çiçeğe uğradığında, önceki çiçekten aldığı tozları ikinci çiçeğin organları arasına taşır ve bu şekilde çiçeklerin döllenmesini, tesadüflere bırakmadan gerçekleştirir! Bu şekilde binlerce farklı çiçek türüyle, binlerce farklı böcek türü arasında da karşılıklı bağımlılığa dayalı hizmet alışverişi oluşturularak, hayat sistemi devam ettirilip-geliştirilir!
- Canlılar arası karşılıklı bağımlılığa dayalı hizmet alış veriş ağı, sadece iki gurup arası ilişkiyle sınırlanmaz, çok daha geniş bir yelpazede de devam eder. Şöyle ki: Çoğumuz kurt, aslan, kaplan gibi yırtıcı hayvanların doğadaki sistem içindeki rollerini pek bilmeden, onları düşman görüp, öldürmeye kalkarız. Bir zamanlar, Amerika’da bir kasabanın halkı da böyle düşünmüş olmalı ki, ormanlardaki tüm kurtları öldürmeye başlamışlar ve epey de başarılı olmuşlar. Bunun sonucu geyik vs. gibi hayvanların sayısı anormal şekilde artmış; bu otcul hayvanların sayısını artması nedeniyle, yöredeki tüm bitki örtüsü giderek azalmaya ve yok olmaya, dolayısıyla yaşam ortamı çölleşmeye başlamış. İnsanlar o zaman anlamışlar ki, “kötü” kurt olarak düşündükleri yırtıcılar, doğadaki ekolojik dengenin en iyi durumda olması için vazgeçilmez unsurlardır. Ve ormana tekrar kurtlar salarak, doğal dengenin yerine gelmesini sağlamışladır. (Bu olay daha sonra tekrar anımsatılacağı için, bu olaya “Bitki-geyik-kurt-insan” ilişki-döngüsü diyelim.)
- Maddenin en küçük parçacıklarında var olan “en ekonomik sistemi oluşturma” dürtüsü, canlılar aleminde “en az enerjiyle en fazla biyokütleyi oluşturma” şeklindeki hayat dürtüsü olarak devam eder. Doğadaki tüm oluşum gelişimler, parçalardan bütüne, küçüklerden büyük sistemleri oluşturma şeklinde ve de gittikçe artan bir “bilgi” artışına dayalı olarak, yani pozitif yönde, devam ettiğinden, bazı üst sistemler uyanıklık yapıp, sadece kendilerinin hayatta kalmaları için genel sisteme ters davranış içine girseler bile, onların da ipleri daha tabandaki bir evrensel (kuantsal) sisteme bağlı olduğundan, “gauss” dağılımı sonuçta hep işler ve çoğunluğu temsil eden ortalama değer yönünde ve de gittikçe artan bir bilgi ve bilinç sistemiyle, hayat devam eder gider.
Görüldüğü üzere, canlılar alemi genelinde karşılıklı bağımlılığa dayalı hizmet alışverişi sistemi en yaygın ve en çok başvurulan bir sistemdir. Ara sıra birkaç kötü niyetli “sahtekar” ortaya çıkması olağan ise de, istatistiksel olarak genelleme yapıldığında, sahtekarların azınlıkta kaldığı, çoğunluğun istemine dayalı, yani “gauss” dağılımlı gelişim sisteminin evrensel ölçekte geçerli olduğu ortaya çıkar.
Yazının devamı İyiler ve Kötüler – II başlıklı yazıda..