Avrupa’yı, Batı’yı, Türkiye’yi ve Ankara’nın devlet yönetimini biraz bilenler ise, zafer çığlıkları atmak için bir neden göremiyorlar. Tam tersine şimdi acaba ne oyunlar dönecek? tedirginliği ile temkinli bir bekleyiş içine girmiş bulunuyorlar.
Rumlar istediklerini elde ettiler !
AB’nde Türk “ayak kokusu” istemeyenler de…
Kıbrıslı Rumlar şimdi zor durumdalar, yemedikleri dayak kalmayacak, AB içinde tecrit edilecekler gibi “safsata”lara da aman kanmayın. Adamlar, şanıyla 1 Mayıs’ta üye oluyorlar mı? Hem de hiçbir çekince konulmayan (güney için) eksiksiz bir üyelik elbisesi giyiyorlar mı? Kuzeyin toprakları da Kıbrıs Cumhuriyeti sınırları içinde mi? Çözüm oluncaya kadar müktesebat kuzey için askıya alınacak mı?
Gerisini boşverin.
Yunanistan da üye olurken ‘Türkiye ile ilişkileri engellemeyeceğine’ dair ‘yemin etmişti !’
Sonra önce 12 Eylül “our boys”ları Avrupa Birliği’ne yardımcı oldular, ardından da Yunanistan vetosu…
Sonuç; bugünlere gelindi. Kaybeden Atatürk’ten sonra her zaman ki gibi, Türk milleti oldu.
Acaba şimdilerden sonra, Yunanistan’ın Türkiye ile “dost”luk ilişkileri yüzünden bir süredir terk ettiği “kötü çocuk” rolünü, Kıbrıs Cumhuriyeti mi oynayacak?
Kimse kusura bakmasın Kıbrıs Rum Cumhuriyeti değil. 1960 Anayasası’nın “sahibi”, bayrağı ile milli marşı ile, Avrupa Konseyi’ndeki statüsü ile Kıbrıs Cumhuriyeti. Birleşmiş Milletler tarafından tanınan tek cumhuriyet !
Her türlü uluslar arası hukuku ihlâl ederek, Mrs.Ya olacak, ya olacak ve yardımcıları Mr. Burun ile Mr.Chico Tomato’nun altın tepside hediye ettikleri bir ortamda Kıbrıs Cumhuriyeti adına tam üyelik başvurusu yapanlar.
Öyle ya, AB’nin en ufak üyesi bile daha adımını atmadan “kafa” tutmaya başlarken, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temsilcisi Rumlar “kişilikleri”ni terkedip, “kişiliksiz” bir üyelik koltuğuna mı oturacaklar?
Hadi canım sen de derler adama !..
Hele bir de ağabeyleri Yunanistan “gizli destek” verince, vur patlasın, çal oynasına hazır olun.
AB ne mi yapacak?
Siyasi durumun vehametini bildikleri, koşulların Kopenhag Kriterlerine uymadığını da gözlüksüz net biçimde gördükleri halde, başvuruyu kabul edenler yani…
20 yıl boyunca Yunanistan önünde oynadığı rolüyle ilgili senaryolarını tozlu raflardan indirdi, okumaya başladı bile:
Vallahi kadim dostum Ankara, ben bu adamla başa çıkamıyorum. 24 ülke karşısında blok oluşturduk, Nuh diyor, peygamber demiyor, kusuruma bakma, böyle olacağını hiç, ama hiç tahmin etmemiştim. Üye olmadan önce beni “iğfâl” ettiği gibi, şimdi de “iç çamaşırlarımı” kirletip, “tecavüze” yelteniyor. Kendimi koruma altına almam gerekiyor, sen kendi derdinin çaresine bak !
Yok canım olur mu? diyorsunuz. Biraz bekleyin hele. Eğer AB, Türkiye’yi arasına almaya karar vermiş olsaydı, Kıbrıs Türk’ünü ne yapar, ne eder üye alır ve bu yolla hazırlığını başlatırdı. Türkçe’mizi resmî dilleri arasına katar, Türk asıllı memurlarının sayısını arttırır, Türkiye ile müzakereler için bir de “ekip” oluştururdu.
Bizimkiler “ödül” peşindeler. Lollypop ile yetinsinler kâfi! Yalaya yalaya milletin önünde “rol kesmeye” devam ederler.
Vallahi biz bastırdık ama bu adamlar yine samimi çıkmadılar, yazıklar olsun…
Sanki AB üyeliğine çok can atıyorlarmış gibi. Hele tam istedikleri şartlarda bir de anayasa değişikliği yapsınlar, AB üyeliğini kim ister ki? Bölgede “Türkiye Modeli” yeni Osmanlı’yı kurmak varken !..
Neticeden sanki Türkiye’dekiler memnun değiller mi?
Kimsenin görmediği, sesin dışa yansımadığı “blockhouse”larda Tarkan’ın şıkıdım, şıkıdımı eşliğinde stress atılıyor !..
Yok ben de memnunum, zira son günlerde yine “Atatürk’ün de hedefiydi” nakaratını dinlemekten bıkmıştım. Atatürk zamanında AB var mıydı? diye tek bir Allah’ın kulu basın mensubu çıkıp da sormayı akıl edemiyor. Ama “Laila’dan Umre’ye sıçrama yaptığınız doğru mu?” sorusunu sormayı öyle bir biliyor ki. Hem din hem de Laila reklâmını beleşe yapacak ya…
Evet, şu “ödülleri” artık bir görmek istiyorum.
Öyle ya, belki de Kuzey Kıbrıs karşılığında Türkiye’yi AB dışında bekletmekle ödüllendirileceğiz !
Samimiyet sınavında terliyecek olan bu kez AB olacak…
Bu kez diyorum, geçmişte bizimkilerin de içtenlikle hareket ettiklerini söylemek kolay değil.
- AB; yıl sonunda tam üyelik (katılım) müzakerelerini başlatma kararı alacak ve tarihini belirleyecek mi? Bu süreçte Türkiye’nin ihtiyacı olan 40 milyar Euro’yu nasıl temin edeceğini bütçesel açıdan teminat altına alacak mı?
- KKTC üzerinde ki ithalat ve ihracaat ambargosu, hava ulaşımı engelleri, denizlere açılım gibi 30 yıl boyunca Kıbrıs Türk’üne nefes aldırtmayan baskılar kalkacak mı?
- Türkiye’nin, yeni üye olan Kıbrıs Cumhuriyeti ile gümrük birliği dahil, her türlü siyasi, ekonomik, ticari kısacası Ankara Anlaşması ve diğer mevzuatların uyum müzakerelerinden nasıl bir netice alınacak?
Öyle ya, Rusya bile genişlemeden dolayı uğradığı zararın telafi edilmesi için bastırdı, istediklerini aldı, Türkiye “bedava”ya mı “satacak” müzakereleri? Tıpkı 1995 öncesi gümrük birliği müzakereleri sırasında olduğu gibi… Aslında Rumlarla müzakerelere o eski ekibi görevlendirmek gerekiyor. Gerçi çoğu kendi ticarî işlerini kurup, TUSİAD yöneticisi oldular ama, verirsiniz ayda 20 bin Euro, mırın kırın ederler ancak “vatan, millet, Sakarya” çıkarı söz konusu olduğundan da OXI demezler…
Anlayacağınız herkesin işine gelen bir netice ile karşı karşıyayız.
Kim derse ki; ‘Türkiye’nin işi kolaylaştı’, önce gidip bir aynaya baksın. Ebleh bir görünümü mü var, yoksa gözlerinden “zekâ” mı fışkırıyor?
Yarından itibaren eski senaryolu yeni orta oyununu seyretmeye hazır olun.