Her iki proje de insanların-halkın kendisi ve hükümeti için neler yapabileceğini göstermesi açısından ilginç.
İlki e.thePeople‘du. 27 Haziran günü New York’ta bir öğlen yemeğinde karşılaştım. Sloganları “Demokrasi Konuşmaktır”. Biliyorsunuz bu Cluetrain Manifestosu‘nun ilk düsturu. Ben de konuşmaktan çok hoşlanırım. Bu nedenle bu olayı düzenleyen Michael Wieksner‘in davetiyle açılış konuşmasını da ben yaptım. Oradayken Michael bana insanların demokrasi için nasıl yararlı bir araç geliştirdiklerini gösterdi. Sistem tamamen Linux ve diğer açık-yazılım sistemleri üzerine kurulmuştu.
Gördüğüm uygulamalar arasında en etkilendiklerim; insanların ne kadar kolaylıkla dilekçe yaratabildiklerini, bir konuyu yasal ilgililere ya da düzenleyici resmi kurumlara ya da devlet otoritelerine nasıl yöneltebildikleriydi. Bunları görüp şaşırdım. Bir faks kampanyası da yapılıyor. e.thePeople kişileri haber sitelerinin politik bölümlerine de ulaşıyorlar. e.thePeople’un “digital town hall” listesindeki gaztelerin politika bölümleri linkine bastığınız anda tüm liste önünüzde.
New York’ta karşılaştığım ikinci proje MEETUP.com. e.thePeople partisi başlamadan az önce MEETUP’ın kurucularından ve başkanı Scott Heiferman e-mail ile beni davet etmişti. O da e.thePeople partisine davet edilmişti. Onun gösterdiği ise ticaretleştiridiği şey açısından şimdiye kadar gördüğüm dot-com çabalarının en enteresan olanıydı. Aslında sadece birliktelikleri oluşturuyordu. Ama sitenin “en çok sorulan sorular” bölümünde de belirtilidği gibi “MEETUP internetin yapması gerekeni yapıyordu; yani ilgileri benzer kişileri bir araya getiriyordu”
Ama benim esas heyecanlandıran şey; olayın ne kadar basit şekillendirildiği buan karşılık ne kadar çok yayıldığıydi.
MEETUP da e.thePeople gibi Linuz üzerinde çalışıyor. Site’nin yaratıcıları “Linux, Java, Apache, Tomcat, MySQL, Postfix, Tux, Bugzilla ve Blogger’ın arkasındaki topluluklara” teşekkür ve minnetlerini iletiyorlar. Scott Heiferman’a MEETUP bu bedava yazılımlar olmadan hayata geçirilebilir miydi diye sordum. cevabı “Mümkün olmazdı” oldu.