Son 10 yılda giderek artan düzeyde seçim güvenliği şüpheleri duyuyoruz. Önümüzde de önemli ve çok çekişmeli bir seçim olduğu görülüyor. Hayatlarımıza giderek daha fazla karışır hale gelen, festivalleri iptal eden, kadına karşı şiddeti –mahkemelerden çıkan kararlarla– adeta destekleyen ya da namaz kılmayanı öldürüne varan söylemleri hiç çekinmeden kullananlara göz yuman bir yönetimden kurtulmak isteyen çok kişi var. Bu nedenle seçim güvenliği her zamankinden daha önemli.
Bu nedenle SEÇİM GÜVENLİĞİ DOSYASI hazırladık. Bu önce sadece SEÇSİS yazılımına eğilen, bu yazılımın hem teknik tarafına, hem de içine konulan verilere odaklanan bir çalışmaydı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Bizim elimizdeki veriler YSK’nın elinde yok” ifadesi üzerine başlatıldı. Ama giderek seçim güvenliğinin sadece bundan ibaret olmadığını söyleyen parti temsilcilerinin de katkısıyla, hem seçim güvenliği konusunda farkındalığı arttırmak, hem de seçime katılacak olan partilerin neler yaptığını gösteren bir çalışmaya döndü. Bu dosyada daha önceki yazıları okumak isterseniz;
- SEÇSİS sistemini anlatan 3 yazı yayınladık; verilerin nasıl toplandılığı, uygulama ve altyapının nasıl çalıştığı ve risklerin neler olduğunu anlattık.
Sonra, siyasal partilerin seçim güvenliği konusunda ne tür çalışmalar yaptığını incelemek istedik. Hepsine aynı soruları sorsak da, hepsinden farklı şeyler öğrendik. Bu çerçevede;
- CHP adına Onursal Adıgüzel ile YSK verilerini nasıl analiz ettikleri konuştuk.
- İyi Parti adına Şenol Sunat, İyi Partinin “İRİS” isimli seçim bilişim sistemini ve seçimle ilgili diğer bilgileri verdi.
- Gelecek Partisi adına Ayhan S.Üstün : 30 Milyon Seçmenin İradesine Kim Karşı Durabilir?
diyerek seçim çalışmaları konusunda yaptıkları çalışmaları anlattı - Saadet Partisi adınaHasan Bitmez : Seçim Güvenliği Seçime Ait Bütün Değerlerin Korunmasını Kapsıyor diyerek, Saadet Partisinin yaklaşımına dair bilgiler verdi
Her bir Seçim işlerinden sorumlu Başkan Yardımcısının söyleşisinde, benzer noktalar yanında farklı olan bazı noktaları da yakaladığımız “Seçim Güvenliği” dosyamıza “Halkların Demokratik Partisi (HDP)” ile devam ediyoruz. 2015 yılından itibaren Halkların Demokratik Partisinin Yüksek Seçim Kurulu Temsilcisi ve Demokratik Yerel Yönetimler Kurulundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı olan Mehmet Rüştü Tiryaki bize HDP’nin “Seçim” konusundaki çalışmalarını ve Seçim Güvenliğine bakışını anlattı :
İlk sorumuz şu; HDP seçim güvenliği konusuna nasıl bakıyor, neler yapıyor?
Biz bu seçim güvenliğini iki bölüm halinde değerlendiriyoruz;
- Sandık güvenliği, seçim günü oy kullanma, seçim günü gerçekleştirilen sürece dair seçim / sandık güvenliği.
- Bir bütün olarak, seçim takvimi başladıktan sonraki süreçteki uygulamalar açısından bir değerlendirme.
Özetle; seçim güvenliğini sadece sandık güvenliği ve seçim gününden ibaret olarak değerlendirmiyoruz.
Bu neden önemli? Birincisi sadece oy verme işlemlerinin güvence altında olması, seçimin eşit şekilde yapıldığını göstermiyor. Adil ve eşit bir seçim için ondan önceki sürecin de eşit koşullar içerisinde gerçekleştirilmesi gerekiyor.
Örneğin, basım yayın kuruluşlarının, radyo ve televizyonlarının kullanılması gibi, örneğin propaganda faaliyetlerinin aynı eşitlik içerisinde yürütülmesi gibi. Oysa biliyoruz ki bu konuda ciddi sıkıntılar var. Hatta geçmiş seçimlerden en az iki tanesi 24 Haziran ve 31 Mart seçimleri OHAL koşullarında gerçekleşti. Fiili ve resmi olarak olağanüstü hal devam ediyordu. Bu süre içerisinde bizim eş genel başkanımız, milletvekillerimiz, çok sayıda belediye başkanımız, parti yöneticimiz tutukluydu, dolayısıyla eşit şartlarda bir kampanya yürüttüğümüz söylenemez.
Ayrıca basın yayın kuruluşları da adeta iktidar partilerinin propaganda kuruluşlarına dönmüştü. Tek taraflı yayın yapıyorlardı. Anımsarsanız Mart 2018’den önceki uygulamada, radyo ve televizyon kuruluşlarının adil ve eşit bir seçim ve tarafsız bir seçim kampanyası için bütün siyasi partilere eşit mesafede davranmaları gerekiyordu. Bu yasal durumumuzdu. Bu konudaki denetim işlemlerini RTÜK üstleniyor, belirli periyotlarla da YSK’ya bu konuda ihlal bildirimlerinde bulunuyordu ve YSK’da bu ilkelere aykırı yayın yapan radyo ve televizyonlara bir dizi ceza veriyordu.
Fakat Mart 2018’de, seçimlerin temel kanunu olan,298 sayılı kanunun, 149a maddesi yürürlükten kaldırıldı ve dolayısıyla radyo ve televizyonlara bir siyasi partinin lehine sınırsız propaganda olanağı tanınmış oldu. RTÜK yine denetim faaliyetlerini yürütüyor ama artık YSK hiçbir radyo ve televizyona ceza vermiyor. Nitekim biz zaman zaman bunu ikaz ettik. TRT’de bizlere neredeyse 1 dakikalık bile yer verilmemişti.
Hangi Seçim Sırasında? Ne kadarlık sürede?
Şimdi tam olarak hangi tarih olduğunu tam olarak anımsamıyorum Füsun Hanım, ama bunu mecliste yaptığım bir konuşmada gündeme getirmiştim. Belirli bir periyotta siyasi partilere ayrılan zamana dair bir ayrıntılı rapor yayınlamıştık, bize ayrılan süre 1 dakika bile değildi, o da zaten aleyhimize yapılan bir propagandaydı. Bu koşullar altında seçim yarışı yapıldı.
Dolayısıyla, seçim güvenliği derken, aslında adil, tarafsız, objektif, nesnel, seçim çalışmasını, seçim kampanyasını kastediyoruz.
Ama seçim güvenliğini engelleyen başka uygulamalar da var. Mesela bizim bazı yerlerde seçim büroları açmamız, kaymakamlık ve valilik yoluyla engellendi. Örneğin Midyat’ta seçim bürolarımızı biz zorla açtık, engellenmişti. Yine başka yerlerde propaganda faaliyetlerini yürütmemize dair engeller oluştu. En son seçimlerde cumhurbaşkanı adayımız Selahattin Demirtaş’tı. YSK ile olan diyaloglarımızın sonucunda ancak TRT Edirne Cezaevinde yapılan bir çekim yayınlandı. Daha sonra TRT, telif haklarını ileri sürerek bunun YouTube kanallarında yayınlanmasını engellendi. Oysa HDP önceki dönem eş genel başkanı Selahattin Demirtaş dışındaki diğer siyasi partilerin bu tür yayınları vardı. Bunlar YouTube’da serbestçe dolaşıyordu, bunlara dair herhangi bir engelleme gelişmesi olmamıştı.
Bunun gibi eşit, objektif, tarafsız bir seçim yarışı olmasını engelleyen uygulamalar var. Eşit koşullarda bir seçim yarışması yürütmüyoruz diyebiliriz.
Seçim güvenliğinin ikinci aşaması, belki de son aşaması “sandık güvenliği”. Yani, oy kullanma günü gerçekleştirilen işlemler. Buna dair neler yapıyoruz? Şunları yapıyoruz; bizim kendi uygulamamız var ve bu programı akıllı telefon kullanan herkes kullanabiliyor. Sandık kurulu üyelerinin, müşahitlerin ve okul sorumlularının kullanabildiği bir program. Bu programı kullanacak insanların yetki düzeyleri var. Yani, yetkisi olanlar yazılımı kullanıyor ve tanımlanmış sandık bilgilerini girme yetkisine sahip oluyor.
Dolayısıyla, sandık kurulu üyelerimiz, müşahitlerimiz ve okul sorumlularımız, akıllı telefonları üzerinden ıslak imzalı sandık sonuç tutanaklarını bu sisteme girebiliyorlar. Ve yine aynı sistem üzerinden, bunları YSK verileriyle anlık olarak karşılaştırıyoruz. Güvenlik açısından yaptığımız önemli işlerden bir tanesi bu.
Yetkili olduğumuz her sandığa bir asil, bir yedek sandık kurulu üyesi vermeye çalışıyoruz. Sandık kurulu üyesi veremediğimiz yerlerde de müşahitler aracılığıyla bu çalışmamızı sürdürüyoruz. Türkiye’de seçimde 190.000 üzerinde sandık kuruluyor. Biz 190.000 sandığın tamamına görevli bir müşahit veremiyoruz ama sandık kurulu üyesi ve müşahit verdiğimiz sandık sayısı 100.000’in üzerinde. 120.000’e yakın sandıkta asli görevlilerimiz o gün görev aldılar.
Yine etkili olduğumuz, güçlü olduğumuz yerlerin tamamında okul sorumlularımız var. İlçe seçim kurulunda üyelerimiz var, avukat arkadaşlarımızla o gün seçim güvenliğini sağlamaya çalışıyoruz.
Oy Kullanılan Her Sınıfa Kamera Konulması, Ortak Ekran ve YSK Eğitimi
Biz, seçim güvenliğinin sağlanması için YSK nezdinde ayrıca bir dizi girişimde bulunduk. 7 Haziran ve 21 Kasım seçimlerinden önce resmi olarak HDP adına YSK’ya başvuruda bulunmuştuk. Oy kullanılan her sınıfa kamera yerleştirilmesini, kayıt alınmasını istedik. Bunun altyapısı Türkiye’de zaten var. Nitekim üniversite sınavlarında öğrencilerin sınava girdiği her merkezde, sınıflarda kayıt alınabiliyor. Benzer biçimde oy kullanılan her yerde kamera kaydı alınmasını istedik. YSK o dönem buna dair bir araştırma da yaptı, bunun maliyetini araştırdı, bu teknolojinin bir ihaleyle satın alınmasının, kurulmasının maliyeti ve bunu ne kadar sürede gerçekleşebileceğine yönelik bir araştırma da yaptı fakat daha sonra hukuksal engel çıkabileceğini düşünerek bu talebimizi gereğini yerine getirmedi.
YSK şöyle düşündü, olur da elektrik kesintisi olursa, olur da veri akışında bir sorun olursa, kayıt alamazsa bu cihazlar, acaba seçimin güvenliğine gölge düşürebilir mi? Yani, kayıt alınmamış sınıflarla ilgili şaibe olduğu iddiaları yaygınlaşabilir mi diyerek o zaman bu talebimiz konusunda net bir karar veremediler ve hayata geçmedi.
Yine, seçim güvenliğiyle ilgili olarak resmi başvurularımızdan bir diğeri de şuydu, sandık sonuç tutanakları ilçe seçim kurullarında ilk kez SEÇSİS’e, elektronik ortama aktarılıyor ve bu aktarma işi de o sandık sonuç tutanaklarını manuel olarak bilgisayara giriliyor, her siyasi partinin aldığı oylar kaydediliyor. Yasal olarak ve YSK’nın yayınladığı genelgeler uyarınca siyasi partilerin bunu izlemesine olanak tanıması gerekiyor ama özellikle kalabalık ve birden fazla bilgisayara aynı anda giriş yapılan yerlerde, mekân yetersizliği nedeniyle siyasi partilerin bunu izlemesi sorunlara yol açıyordu.
Biz de YSK’ya şöyle bir talepte bulunduk, her seçim kurulunda bu birleştirme işlemlerini, siyasi parti temsilcilerinin, üyelerinin ve gözlemcilerin izleyebileceği biçimde ekrana yansıtın dedik. Siyasi partiler sesli olarak okunuyor, sesli olarak sandık sonuç tutanaklarındaki rakamlar okunuyor, siyasi partilerin aldıkları oylar okunuyor ve bilgisayara girilirken sistemden de takip edilebiliyor bu sayede.
Biz bu başvuruyu yaptığımızda çok az yerde zaten uygulanıyordu. Bizim başvurumuzdan sonra YSK bütün ilçe seçim kurullarında böyle bir sisteme geçti. Şu anda Türkiye’deki bütün ilçe seçim kurullarında siyasi partiler sandık sonuç tutanakları bilgisayarlara girerken ekrandan bunu görebiliyorlar. Bunun çok önemli bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Buna HDP’nin yaptığı başvurularla seçim sistemine kazandırdığı, daha doğrusu, yaygınlaştırılmasına katkı sunduğu bir uygulama diyebiliriz. Öncesinde de ekrana yansıtılan yerler vardı ama bütün ilçe seçim kurullarında bu sisteme geçilmesi, HDP’nin başvurusu sayesinde oldu.
Seçim güvenliliğiyle ilgili olarak, bir de seçimde görev verdiğiniz sadece seçimde sandıklara, okullara görevli vermeniz yetmiyor aslında, bu verdiğiniz, belirlediğiniz görevlilerin aynı zamanda yetiştirilmeleri, eğitilmeleri gerekiyor.
YSK, ilçe seçim kurulları aracılığıyla halk eğitim merkezlerinde, sandık kurulu başkanlarına eğitimleri veriyor. Bu eğitimlerin başladığı dönemde siyasi partilerin de görevlendirdiği kişilere de eğitim olanağı verilmesini istedik. Bunun da biraz kapısını açtılar demek doğru olur.
Ama siyasi partiler olarak zaten görev verdiğimiz bütün arkadaşlarımıza, sandık kurullarında üye olarak, müşahit olarak, okulda sorumlu olarak, itiraz yetkili kişi olarak belirlediğimiz, avukat olarak katkılarını istediğimiz, ilçe seçim kurullarında üye olarak görev yapan, il seçim kurulunda gözlemci olarak görev yapan arkadaşlarımıza düzenli olarak eğitim veriyoruz. Her seçimden önce sandık kurulu üyelerimizin tamamına eğitim vermeye çalışıyoruz. Görev alacak arkadaşlarımızın önemli bir bölümüne kesintisiz bir şekilde eğitim veriyoruz.
Seçim süreci başladıktan sonra da sandık kurulu olarak görevlendirdiğimiz arkadaşlarımızın tamamına bu eğitimleri vereceğiz. Ben siyasi partilerin bu konuda her geçen gün üstüne koyarak, biriktirerek daha yeterli, daha donanımlı kişileri seçim süreçlerine dâhil ettiklerini düşünüyorum. Bizler de bu konuda çaba sarf ediyoruz.
Siz de 24 Haziran’a işaret ettiniz. O seçimde MHP’nin Güneydoğu Bölgesinde çok büyük bir oy farkı yarattığını gördük. Sizin bu konudaki düşüncenizi merak ediyorum, 24 Haziran seçimlerini nasıl değerlendirdiniz?
2018 yılındaki 24 Haziran seçimlerinde MHP oylarındaki artışın nedenini, biz o dönem değiştirilen seçim sistemine bağlıyoruz. Daha önceki yıllarda gerçekleştirilen seçimlerde MHP’nin aldığı oyların ülke çapındaki MHP’nin aldığı oylara etkisi olsa da o ilde, milletvekili seçiminde somut bir etkisi olmadığını, herkes gibi MHP’nin yetkilileri de biliyordu. Dolayısıyla o dönem kendilerine yakın olan siyasi parti hangisi ise, o siyasi partiye oy verdiklerini düşünüyoruz.
Fakat 24 Haziran seçimlerine giderken, seçim yasalarında yapılan değişikliklerle siyasi partilerin ittifak yapmasına olanak tanındı. İttifak içerisinde oy kullanan siyasi partilere verilen oyların tamamı bir biçimde o ittifakın oylarına etki ettiği için, daha önceki yıllarda MHP dışındaki partilere oy vermiş MHP’li seçmenlerin 24 Haziran 2018’de kendi partilerine oy verdiklerini düşünüyoruz. Sonuçta ittifakı oluşturan AKP’nin milletvekili çıkarmasına katkı sunuldu.
Veri Tutarlığına gelecek olursak; Seçmen verileri ile ilgili bir analiz yapıyor musunuz? O seçmenler nereye taşındı, yeni seçmen var mı, yeni seçmenler kaynağı nedir, veri tutarlılığını nasıl analiz ediyorsunuz?
Şöyle ki, YSK’nın önceki başkanı Sadi Güven bütün siyasi partilere şöyle iddialı bir lafta bulunmuştu; “Mükerrer seçmen yoktur, biz 60 Milyon tane seçmen var diyorsak, 60 milyon tane seçmen var, herhangi bir şekilde bir seçmenin 2 kez kaydedilmesi mümkün değil. Varsa bir tane örnek bizlere söyleyin, biz de bunu düzeltelim” demişti.
Gerçekten, henüz kaydı düşürülmemiş ölü seçmenler dışında, biz de o tarihlere kadar bir mükerrer seçmen tespit etmemiştik. Veri güvenliği derken, bir seçmenlere dair veri kısmı var, bir de oy kullanan seçmenlerin sandık sonuçlarının girilmesine dair veriler var. Seçmenlere dair verilerde bir sıkıntı olduğunu düşünmüyorum. Fakat bu veriler derken, -YSK’da kayıtlı olan verilerden bahsediyorum- seçmenlerin yer değiştirmeleri ciddi bir sorun. Özellikle yerel seçmenlerde.
Yerel seçimlerde, ciddi seçmen kaydırmaları oluyor. Bu YSK’dan kaynaklı bir sorun değil. Bunun özellikle iktidarın bilinçli olarak yürüttüğü bir çalışma olduğunu düşünüyoruz. Yerel yönetimlerde bazı yerlere seçmenlerin taşındığını düşünüyoruz. Biz tespit edebildiklerimizin tamamına itiraz ettik. Bunların bir kısmında seçim sonucuna etki edecek kadar değişiklik, düzeltme yapıldı ama bir kısmına yönelik itirazlarımız reddedildi. Örneğin, Şırnak’ta ahırlara bile seçmen kaydedilmişti. Hayvan barınaklarına bile seçmen kaydedilmişti ve biz bunları fotoğraflarla, resim olarak belgeledik. Ama bu konudaki itirazlarımız reddedildi. Belki de Şırnak belediye başkanlığı seçimlerinin bu biçimde sonuçlanmasının en büyük nedenlerinden birisi bu.
Ama mesela Iğdır seçmenlerinde 39 odası olan polis evine 870 tane güvenlik görevlisi seçmen olarak kaydedilmişti. Biz buna itiraz ettik. Birincisi, misafirhaneler kanunen adres olarak gösterilemez. Gösterilse bile 870 gibi olağanüstü bir sayı kaydetmişti. Bu konudaki itirazımız kabul edildi. Iğdır seçimlerinin sonuçlarını değiştirebilecek kadar önemliydi.
Veya Erciş’te örneğin inşaat halindeki boş bir binaya 100’lerce kişi seçmen olarak kaydedilmişti, biz buna itiraz ettik ve bu işlemleri yapanlarla ilgili soruşturma yapılmıştı. Savcı siz bu bilgileri nasıl aldınız diye bizim arkadaşlarımızı gözaltına aldı. Bu hileli işlemleri yapanlar hakkında soruşturma başlatmak yerine, bu bilgileri nerden aldınız dediler. Üstelik gizli bilgiler değildi, YSK’nın siyasi partilerle paylaştığı bilgilerdi. YSK’dan aldığımız bilgiler üzerine yaptığımız itirazlara bu tür tepkilerle de karşılaştık. Ama sonuçta oradaki seçmenlerin kayıtları da düzeltildi.
Bir kısmıyla ilgili kayıtları kontrol etmek mümkün değil. Örneğin, büyük askeri kışlalar, garnizonlar var, burada 1.000’lerce kişi kaydediliyor. Gerçekten o kişilerin orada olup olmadığını, orada ikamet edip etmediğini, yerlerinin orası olup olmadığını bilmiyoruz. Bunları kontrol etme şansımız yok. Çok yüksek sayıların olduğu bazı yerlerde bunun araştırılmasını istedik ama sonuçlar değişmiyor. Bu seçmen kaydırmalar konusu ciddi bir sorun ve bu seçmen kaydırmalar özellikle mahalli seçimlerde yapılıyor.
Biz özellikle bir hanede ortalamanın üzerinde kişi yaşıyorsa, soyadı farklılıkları varsa bunları tespit edip, sistem üzerinden bunu tespit etmek mümkün, bir ailede 10-20-30-50 kişinin yaşadığı haneler diye sorduğumuzda o kayıtlar karşımıza çıkıyor. Bu yerleri tespit edip YSK’ya itirazda bulunuyoruz. Veri güvenliğinin seçmen kısmıyla ilgili olarak bunu söyleyebilirim.
Seçim sonuçlarıyla ilgili olarak girilen verilere gelince, bir kısmı muhtemelen yorgunluk nedeniyle yanlış, hatalı girilen veriler vardır. Yüzlerce sandık sonucu geliyor, o görevliler tüm gün orada çalışıyor, 17ye 27, 27ye 17 yazabilirler. Bu örnekler var ama bunun dışında kasıtlı olarak da hatalı yapılan işlemlerin olduğunu düşünüyoruz. Sisteme 17 yerine 170, 170 yerine 17 olarak girildiği olaylar da olduğunu anlıyoruz. Bunu da ancak o gece seçim kurullarında her anına eşlik edip elinizdeki verilerle karşılaştırdığınızda düzeltebilirsiniz.
İlçe seçim kurulunda sisteme bu veriler girildikten sonra zaten herkes bu bilgileri herkes görebiliyor. SIPPORT aracılığıyla siyasi partilerle paylaşılan bu verilerdeki hataların kaynağının, sistem üzerinden girilerek bir veride değişiklik yapıldığı gibi bir şey değil. Doğrusunu söylemek gerekirse, elimizde böyle bir veri yok. İlçe seçim kuruluna girilen verinin, elektronik ortamda değiştirildiğine dair bir veri yok elimizde. Çünkü bunu ıslak imzalı sandık sonuç tutanakları ile YSK’nın SIPPORT üzerinden paylaştığı verilerle karşılaştırıyoruz. İtirazlarımızı da buna göre yapıyoruz.
Tabii bu büyük verilerle ilgili yapılan analizler var. Bu verilerin “daha sonra değiştirildiği anlamına gelir mi?” diye bazı kuşkularımız var. Örneğin, bizim HDP olarak sandık kurulu üyesi vermediğimiz, müşahidimiz olmadığı sandıklarda her nedense HDP’ye hep 0 oy çıkıyor. Böyle 1-10-100 sandık değil, 1.000’lerce –HDP görevlisi bulunmayan– sandıkta HDP’nin 0 oy aldığı görülüyor. Bu da o veriyi girenlerle ilgili bir sıkıntı olduğunu düşünmemize yol açıyor.
Islak imzalı tutanağı hazırlayan kişilerle mi ilgili demek istediniz?
Elbette. O sandıkta görevli olan kişilerle ilgili olduğunu düşünüyoruz. İlçe seçim kurulunda Seçsis’e verileri girenlerle ilgili değil. Muhtemelen bazı sandıklarda, siyasi partiler yeterince görevli vermiyorlar, bizim de vermediğimiz gibi. Veya varsa bile oradaki sandık görevlileri HDP’nin oylarını yok saymış olabilirler. Bu çok büyük bir rakam değil belki ama sonuçta böyle bir gerçeklik de var.
Bu veri konusu, görevli sayınıza göre değişen bir iş. Eğer sandık kuruluna yeterli sayıda görevli verebiliyorsanız, oylarınızın güvence altında sisteme girilmesini de sağlayabiliyorsunuz. Ama bu konuda siyasi partilerin bir bütün olarak vicdan sahibi olması gerekiyor. Objektif, nesnel, adil bir seçim sadece seçmenlerin sizin partinize verdiği oyların güvence altında tutulması anlamına gelmemeli, diğer siyasi partilere verilen oyların da güvence altında olması gerekiyor. Ancak bu olursa, olmadığınız sandıklardaki insanların da sizin oyunuzu güvence altında tuttuğunu düşünebilirsiniz.
Ben Türkiye’deki siyasi partilerin henüz bu konuda yeterli olgunluğa ulaşmadığını düşünüyorum. Özellikle HDP’ye yönelik kampanyalardan sonra, bazı yerlerde insanlar bu adaletsizliği gönül rahatlığıyla yapabiliyorlar. Bu seçimlerde böyle bir sonuçla karşılaşmayız diye temenni ediyorum.
Siz aynı zamanda HDP’nin YSK temsilcisisiniz. Bunun HDP’ye sağladığı avantaj / dezavantaj nelerdir, bunu nasıl yorumluyorsunuz? Bu konuda sıkıntınız var mı?
Biz YSK’da herhangi bir sıkıntı yaşamıyoruz doğrusunu söylemek gerekirse. YSK’da 5 tane siyasi partinin temsilcisi var; AKP, CHP, HDP, İYİ Parti ve MHP’nin. Ve siyasi partilerin temsilcileri YSK’nın bütün toplantılarına katılıyorlar. Bütün toplantılarda da tartışmalar konusunda görüşmelerini dile getirebiliyorlar. Siyasi partiler, YSK toplantılarına katılmakta, görüşlerini açıklamakta hiçbir sıkıntı yaşamıyorlar.
YSK Temsilcileri Etkili oluyor mu?
Kuşkusuz. YSK üyeleri olan iktidar, muhalefet partileri arasında tartışmalar oluyor ama herhangi bir sorun yaşanmıyor. Siyasi partilerin YSK toplantılarının tamamına katılması, bu toplantıdaki tartışmaları izlemesi ve bu tartışmalar konusunda görüşlerini beyan etmeleri büyük bir kazanım. Bütün süreçlerle ilgili bilgi sahibi olmalarını sağlıyor. Bu 5 siyasi partinin aldıkları oy oranlarını düşünürseniz, seçmenin %90-95ini temsil eden siyasi partilerden bahsediyoruz.
Peki, ben Anadolu Ajansı’nın fonksiyonunu sormak istiyorum. Daha önceki dönemlerde büyük bir çoğunluk seçimle ilgili bir algı çalışması yaptığını düşünüyor. Yani, kalkıp önceden AKP lehine yüksek puan aldığı yerleri gösteriyor, hatta bilgi akışını kesiyor durum değiştiğinde. Bu bilgilerin akışı çok da önemli. Sizin sandıklardan anlık bilgi akışı konusunda çalışmanız var mıdır? Ne yapıyorsunuz? Bunu öğrenmek isterim.
O akşam canlı yayın yapan televizyon kuruluşları maalesef Anadolu Ajansı’nın (AA) verilerini kullanarak yayın yapıyorlar. Dolayısıyla AA’nın radyo ve televizyonlarla paylaştığı veriler aslında en geniş anlamda toplu kesimlerin bilgilendirilmesi açısından hayati öneme sahip. Ama maalesef seçim sonuçlarını manipüle edecek biçimde veri paylaştığını söylemek mümkün AA’nın. Bu vatandaş açısından bir sorun.
Diğer yandan siyasi partiler AA’nın verilerine bakarak çalışma yürütmüyor. Hiçbir siyasi parti AA’nın verilerine bakmıyor. Siyasi partilerin elinde 2 tane veri var; birincisi, YSK’nın SIPPORT üzerinden paylaştığı veriler -ki bu çok geriden geliyor- ikincisi ise her siyasi parti olmasa da meclisi temsili eden siyasi partilerin hepsinde öyle ya da böyle kullandıkları programlar var.
Siyasi partilerin görevlileri var ve bu siyasi partiler görevlilerden aldıkları sandık sonuç tutanaklarını kendi sistemlerine kaydediyorlar. Dolayısıyla, siyasi partiler AA’nın verilerine göre değil, SIPPORT üzerinden, YSK’dan aldıkları ve kendi görevlilerinden aldıkları verilerle değerlendiriyorlar.
Bu şöyle bir duruma yol açabiliyor; birileri AA’nın verilerine bakarak, örneğin 31 Mart seçimlerinde akşam saatlerinde gidip Iğdır belediyesi önünde kutlama yapıyor. MHP taraftarları, adaylarının seçimi kazandıklarını düşünüyorlar. Neden? Çünkü AA’dan aldıkları ve televizyonlarda paylaşılan veriler bunu gösteriyor. Ama biz o sandık sonuç tutanaklarının tamamına sahip olduğumuz için, o seçimi kazandığımızı biliyorduk zaten. Yereldeki arkadaşlarımıza da, örgütlerimize de, bu tamamen bir yanılsama, bütün sonuç tutanakları elimizde ve bu seçim sonuçlarına göre Iğdır belediyesini kazandık demiştik hatta. Bu sadece AA’nın verileri ve AA’nın verdiği verileri kullanarak yayın yapan televizyonların yaptığı yayınların doğurduğu bir sonuçtur. Hukuki manipülasyon yaratıyorlar derken kastettiğimiz şey bu.
Algı yaratmak mı?
Evet. Manipülasyon yerine algı yaratma daha doğru bir tabir. Bu bir algı yaratıyor, seçmen nezdinde yanlış bir algı yaratıyor ve ona güvenen seçmenler de kendi partilerinin kazandıklarını veya AKP’nin çok büyük oranlarda oy aldığını düşünebiliyorlar. Mesela İstanbul seçimlerinde bunu görmüştük. Ama bir kez daha söylüyorum, siyasi partiler AA’nın verilerine değil, YSK SIPPORT üzerinden siyasi partilerle paylaştığı veriler ile kendi görevlilerinden gelen verileri kullanarak değerlendirme yapıyor. Biz böyle yapıyoruz, eminim diğer siyasi partiler de böyle yapıyordur.
Biliyorsunuz, seçimlerde algı yaratmanın bir diğer yolu da basın. Trump’ın seçildiği dönemde Rusya’nın bunu yaptığına dair iddialar günümüzde bile konuşuluyor. Avrupa da yüksek sesle Rusya’nın kendi seçimlerine karışmasından korktuğunu söylüyor. Şimdilerde Cumhurbaşkanı ile Putin arasında yakınlaşma görüyoruz, Ukrayna savaşı sonrasında Putin’in yalnız kalmasıyla da ilgili. Siz bu seçimde dışardan bir etki bekliyor musunuz? Troll türü çalışmalara destek veya siber bir takım yeteneklerin kullanılması, benzer şeyler, dış etki bekliyor musunuz?
YSK’nın kullandığı seçim sonuçlarının işlendiği programlar, Hacettepe Üniversitesi akademisyenleri tarafından planlandı, geliştirildi ve şimdi de YSK’nın yaptığı anlaşmalar uyarınca Havelsan tarafından kontrol edip denetleniyor. Bunun güvenliği ile ilgili olarak ciddi bir sorun söylemek mümkün değil. Ama buna rağmen YSK’nın kendisi bile seçim gününde, seçim sistemine yönelik büyük oranda siber saldırıların gerçekleştiğini söylüyor zaten. Şimdiye kadar bu herhangi bir problem olmadığını, bu konuda da güçlendirme çalışmalarını yürüttüğünü söylüyor YSK kesintisiz olarak.
Şimdi, seçimlerden önce manipülasyonlar elbette yapabilir. Başka ülkeler, başka ülkelerin istihbaratları bu tür çalışmalar yapabilirler ama verilerle ilgili olarak bu siber saldırıların yapılması ve verilerin değiştirilmesi mümkün mü? İnternet ortamında ben her şeyin mümkün olduğunu düşünüyorum. Her tür veriyle ilgili olarak, sonuçta bunu yapan mühendislerin sahip oldukları bilgi birikimine sahip başkaca mühendisler tarafından başka virüs programları veya başka yollarla bunların yapılması mümkün ama çok büyük teknolojiden bahsediyoruz. 80 milyon nüfusa sahip bir ülkenin onlarca yıldır kullandığı, geliştirdiği teknolojiden bahsediyoruz. Buna yönelik saldırı yapmak çok kolay değil, çok büyük devletler tarafından yapılabilir elbette.
Ama iyi yanı şu; sizin elinizde kâğıt ortamında alınmış veriler var. Yani; Türkiye bir elektronik seçim sistemi uygulamıyor. Elektronik bir seçim sistemi uygulamış olsaydı, belki bu konuda yaşayacağımız tereddütler bugünkünden fazla olabilirdi. Ama elektronik seçim uygulanmadığı için, yani seçmenler bir oy pusulasına mühürle oy kullandıkları ve o sandıktan çıkan oyların da bütün siyasi partilerin gözlemine açık olan bir ortamda sandık seçim tutanaklarına geçirildiği, daha sonra ilçe seçim kurulunda elektronik ortama aktarıldığı bir süreçte, bunu siyasi partilerin denetlemesinin daha mümkün olduğunu düşünüyorum.
Önemli olan şu, siyasi partilerin 190.000 sandıktaki bütün sonuçlara sahip olması gerekiyor ve bütün bu sonuçların doğru bir şekilde girilmesi gerekiyor. Sonra da bu sonuçların toplamının YSK verileriyle karşılaştırılması önemli. Yani, bunun kontrol edilmesi mümkün. Sadece bir siyasi parti tarafından da değil, birden fazla siyasi parti, ilçe bazında, mahalle bazında, il, ülke bazında bu verileri YSK verileriyle karşılaştırıyor.
Dediğiniz gibi, 190-200.000 arası sandık var, her sandıkta görevliniz olacak mı? Her sandıkta avukatınız olacak mı?
Bizim bugüne kadar 190.000 sandığın tamamına görevli verdiğimiz herhangi bir seçim olmadı. Fakat etkili olduğumuz, özellikle güçlü olduğumuz kentlerin tamamındaki sandıklara görevli verdiğimizi söylememiz mümkün. Yani 81 ilin tamamı için tamamı için söylemiyorum ama 50yi aşkın ilde ve büyük bir bölümde sandık görevlisi de, sandık kurul üyesi de, müşahit de, avukat da, okul sorumlusu da görevlendiriyoruz.
Suriyeliler konusunda bir endişeniz var mı? Ümit Özdağ 1.5 milyondan fazla kişiden bahsetti. Suriyelilerin bir anda vatandaş yapılacağı, seçimlerin kaderini etkileyeceği gibi düşünceniz, endişeniz var mıdır?
Önce şunu söyleyeyim, Ümit Özdağ ve onun gibilerin yabancı düşmanlığını körükleyen bu tür sözlerinin tamamını reddediyoruz. Bunlar sadece yabancı düşmanlığı değil, aslında ırkçılığa varan sözler. Dolayısıyla bunları kabul etmek mümkün değil. Türkiye’de sayısı milyonları bulan yabancı var. Bu, bu ülkenin bir gerçeği. Öyle ya da böyle, savaş nedeniyle, ekonomik nedeniyle ülkesini terk etmiş milyonlarca kişi var. Bunların bir kısmı Türkiye’de vatandaş olmak için başvuruda bulunabilirler. Tıpkı ekonomik veya başka nedenlerle Türkiye’den gidip, başka ülkelerde yaşayan insanların o ülkelerin vatandaşlığına başvurmaları gibi değerlendirmek gerekir.
Siyasi iktidar, bundan yararlanarak çok sayıda kişiye vatandaşlık verme yolunu seçebilir mi? Seçebilir! Ama elimizdeki veriler, nüfus ve vatandaşlık işleri genel müdürlüğünün verdiği verilerle uyuşuyor. Yaklaşık olarak doğru olduğunu gösteriyor. Biz de kendi programımız üzerinden, belirli aralıklarla bütün seçmenlerin kaydını, bilgilerini, listelerini alıyoruz ve bunları bir biçimde inceliyoruz. Bu söylenen rakamlar 160.000 civarında. Üstelik bu son 1 yıl içerisinde değil, uzunca bir süre içerisinde vatandaşlık verilmiş kişi sayısı. Bunun da seçim sonuçlarını değiştirecek kadar etkili olduğunu düşünmüyorum.
Sizce seçime sivil toplum nasıl yaklaşıyor? Son 10 yıldır Sandıktayız, Oy ve Ötesi, İstanbul Gönüllüleri gibi gruplar görmeye başladık. Vatandaş bu konuda sorumluluğunun farkında mı? Sivil toplum örgütleri farkında mı? Ya da siz ne yapmaları gerektiğini düşünüyorsunuz?
Öncelikle şunu söyleyeyim, sivil toplum örgütlerinin seçim güvenliği, seçim bilincinin oluşturulması konusunda yürüttükleri çalışmaların çok değerli olduğunu düşünüyorum. Adını andığınız sivil toplum kuruluşları, gerçekten milyonlarca seçmende bir seçmen bilinci oluşmasına, seçimlere dair bilgi edinmelerine yol açan faaliyetler yürüttüler. Ve bunların büyük bir kısmı aslında bütün seçmenlere açık faaliyetler, siyasi parti gözetmeksizin. Sadece seçim güvenliği ve seçim bilinci oluşturulmasına yönelik katılım. Biz bunun çok değerli olduğunu düşünüyoruz.
Bu adı geçen derneklere, kuruluşlara ilk günden itibaren kapılarımızı açtık. İlk günden itibaren elimizdeki bilgi ve belgeleri onlarla paylaştık, görüşüyoruz, görüşmeye devam ediyoruz. Ben daha dün İstanbul’da Seçim Güvenliği Platformuyla 8 saat süren bir toplantıya katıldım. Tüm gün onlarla birlikteydim ve toplantıya çok sayıda siyasi parti, demokratik kitle örgütü, sendika temsilcisi katılmıştı. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çok sayıda kişiyi de yetiştirdiler. Birer seçim uzmanı haline getirdiler. Vatandaşlarda da, seçmenlerde de bir bilinç oluşmasına çokça katkı sundular.
Seçmenler kısmına gelince, sözünü ettiğimiz oylar evet siyasi partilere veriliyor ama bu oyların asıl sahibi yurttaşlar. Aslında onların oylarından bahsediyoruz. Yani, eğer bir oy’un mülkiyetinden bahsedeceksek o oy’un mülkiyeti siyasi partiye değil, vatandaşa ait. Dolayısıyla vatandaşların da en az siyasi partiler kadar, en az sivil toplum örgütleri kadar, kendi oyuna sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum.
Ben bu konuda da yurttaşların her geçen gün bilinçlerinde bir artış olduğunu görüyorum, gözlemliyorum. Sadece oy vermekle yetinmiyorlar. Sayım döküm işlerini izleyen, gözleyen, eşlik eden yurttaşların sayısında da her seçimde bir artış var. Ayrıca Türkiye’de seçimlere olan ilgi başka ülkelerden çok daha fazla. Avrupa ortalaması sanırım %50-60 civarında ama Türkiye’de seçimlere katılım oranı %85in üzerinde.
Ben bunu 2 nedene bağlıyorum. Türkiye’de vatandaşların kendisini eşit hissettiği anlardan birisidir aslında bu. Vatandaşlar, gerçekten oy kullanırken kendilerini bir insan olarak çok değerli ve eşit hissederler. Hangi dine, hangi mezhebe, hangi cinsiyete, hangi siyasi partiye yakın olursa olsunlar, mensubiyeti fark etmeksizin, ekonomik durumu fark etmeksizin, hangi sınıfa mensup olursa olsun kendilerini eşit hissettikleri bir andır bu an ve kendisini bir insan olarak çok değerli hissettiği anlardan birisidir.
Bu yüzden Türkiye’deki yurttaşların bu bilince sahip olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla, Türkiye’de vatandaşın oyu ile oynamak öyle sanıldığı kadar kolay değil. Bu kadar çok tartışma yürümesinin, seçim güvenliğiyle ilgili bu kadar çok kıyamet koparılması da bunu gösteriyor. Ben Türkiye’de insanların oylarına da, seçimin güvenliğine de önemli oranda sahip çıktığını ve bu durumun her geçen gün de yükseldiğini düşünenlerdenim.
Bir yandan da “oy verdim, vatandaşlık görevim buydu, gerisi benim işim değil” diyenler yok mu sizce? Bir dönem böyleydi. Herkes oyunu verip kenara çekiliyordu. Bu söylediğiniz bilinç, son 10 yılda artmadı mı?
Hayır. Eskiden de aynıydı. Oy vermek bir vatandaşın kendisini çok değerli hissettiği bir andır. Füsun Hanım. O seçim kampanyası döneminde bütün siyasi partiler vatandaşın kapısını çalar. Bütün kampanyalar vatandaşın oyunu almak, vatandaşın, yurttaşın desteğini almak üzerine kurulur. Dolayısıyla, o seçim dönemi aslında en geniş anlamında vatandaşların kendilerini değerli, eşit hissettiği anlardan birisi. Belki, vatandaşlık görevi olarak görüp, oy kullanıp evine gidenler olabilir ama eğer çoğunluk böyle olsaydı seçime katılma oranı diğer ülkelerdeki gibi olur, bu kadar yüksek olmayabilirdi.
Çünkü eşitsizlik Türkiye’de o kadar yaygın ki, kendisini eşit hissettiği o nadir anlarda da bunu kaybetmek istemiyor aslında. Her anlamda eşitsizliğin diz boyu olduğu bu ülkede, oy kullanırken eşit olduğunu hisseden yurttaş da bu yüzden oyunu kullanmak istiyor, bu yüzden oy kullanmayla yetinmiyor, sonuçlarıyla da bu kadar ilgileniyor, güvenliği meselesi de Türkiye’de bu kadar tartışılıyor.
Benim sorularım bu kadar, son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mıdır?
Yok, çok teşekkür ediyorum, bana zaman ayırdığınız için. Ayrıca, bütün röportajlarınızı okudum. Seçim işlerine 6-7 yılını vermiş bir insan olarak çok yararlanmış olduğumu söylemeliyim. Elinize, emeğinize sağlık.