Yılın ilk 9 ayı itibarıyla ihracatını bir önceki yılın aynı dönemine göre %30,2 artıran makine sektörünün serbest bölgeler dâhil toplam ihracatı 17 milyar $ oldu. Salgın etkisinden arındırılmış rakamlarla, makine ihracatındaki artış 2019’a kıyasla %18,8 olarak gerçekleşti. Sektörün Almanya ve ABD’ye yaptığı ihracat 9 ay sonunda 3 milyar $’ın üzerine çıkarken, Birleşik Krallık, İtalya ve Fransa gibi diğer ana pazarlardaki ihracat artışı da ortalama %40 seviyesine ulaştı.
Bölgesel taleplere hızlı yanıt vererek makine ihracatında bir ivme kazandıklarını ve artışın 2022 yılının ilk yarısında da hız kesmeden süreceğini belirten Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) Başkanı Kutlu Karavelioğlu şunları söyledi:
“Dünya mal ticareti son 12 ayda değer bazında %23, miktar bazında %14 artış yaşadı. Bu da yaşanan yükselişte, fiyat artışının önemli bir payı olduğunu gösteriyor. Fiyatlarda özellikle AB ve ABD’de yükselen üretici enflasyonunun, başta bakır ve çelik olmak üzere emtia fiyatlarındaki artışın ve lojistikteki yüksek maliyetlerin etkisi büyük. Ham madde ve komponentlerde stoklu çalışma döneminin başlaması da ilave bir işletme sermayesi ihtiyacı doğuruyor. Bu ihtiyaç makine imalatı gibi KOBİ tabanlı sektörlerde ihmal edilemeyecek büyüklükte bir maliyet unsuruna dönüştü fakat tedarik güvenliğine yönelik tedbirlerin, yani zincirlerin kısalarak alternatifli hale getirilmesinin ve lojistik sektöründeki bu çeşitlenmeyi destekleyen sıkıntıların, bizi özellikle AB ile ticari ilişkilerde daha fazla öne çıkardığını söyleyebiliriz.”
“Giderek pahalanacak bir dünyanın eşiğindeyiz”
Tedarik güvenliği açısından bölgesel ilişkilerin öne çıktığı bu dönemi çok iyi değerlendirdiklerine dikkat çeken Karavelioğlu, şöyle konuştu;
“Geçmiş iki yılda aylık 1,5 milyar $ civarında olan makine ihracat ortalamamızı, bu yıl 2 milyar $’a ulaştırdık. Bu ivmenin devam etmesi ile yıl sonunda 5 milyar $’a yakın ek gelir sağlayıp, seneyi 23 milyar $ ihracatla kapatacağımızı öngörüyoruz. Salgın dış pazarda elimizi güçlendiren bir unsur oldu, yeşil ve dijital dönüşümlerin bir parçası olarak bu yükselişi kalıcı hale getirmek istiyoruz”
Dünyanın hızla yeni bir yaşam süreci içine girdiğine ve herkes için çok daha pahalı ve mücadele gerektiren bir dönem başladığına işaret eden Karavelioğlu şunları söyledi:
“Giderek daha pahalı yaşayacağımız bir dünyanın eşiğine palas pandıras gelen toplumlar, karbon salınımını sınırlandırmanın maliyetlerine zamanında katlanmış olsaydı ve sorunlar ötelenerek biriktirilmeseydi, bugün ne kadarını kaldırabileceğimizi kestiremediğimiz bir büyük yükün altında olmayacaktık. Sürdürülebilirlik, üretim zincirinin bütün halkalarını pahalılaştıran ve neticede ürün fiyatlarını önemli ölçüde artıran bir konsept. Bazı maddelerin kullanımının sınırlanacak olması ve alternatiflerindeki arz noksanı hızla maliyetlere yansıyor. Enerji kaynaklarında yaşanmakta olan değişimlerin, yani fosil yakıtlardan yenilenebilir kaynaklara dönüşün etkilerini şimdiden görüyoruz. İklim krizini kontrol altına almak üzere yapılacak yeni yatırımların maliyeti ise başlı başına bir pahalılık unsurudur. Bu dönüşüme ayak uydurma çabasının tüm toplumlara getirdiği telaşın farkında olmalı, bu sürecin başrolünde ise makinelerin olacağını iyi bilmeliyiz.”
“Yeşil ve dijital dönüşüm konusunda çekincemiz yok, ancak…”
Karavelioğlu sanayide yeşil ve dijital dönüşüme çok önceden hazırlananların telaş yapmadıklarına dikkat çekerek şunları söyledi:
“Karbon ayakizini nötrlemenin gereklerini yerine getiren ve bu günlerin geleceğini bilenlerin sayısı Türkiye’de sanıldığından daha fazla. Hazırlıklı olanlar, aldıkları mesafeyi ortaya koyacak ve kendilerini rakiplerinden avantajlı hale getirecek sertifikasyon ve ticaret sistemlerinin hayata geçmesi için sabırsızlanıyorlar. AB mevzuatındaki gelişmeleri başından itibaren takip eden bir sektör olarak biz bu tartışmalara, proaktif bir tavırla 2018 yılında başlattığımız Karbon Ayak izi kampanyamızla dikkat çekmeyi sürdürüyoruz. İkiz Dönüşüm’ün dijital ayağı için geliştirdiğimiz Dijital Kılavuzumuz üç aydan fazladır erişime açık. Yeşil Dönüşüm’ün pratiği üzerine hazırladığımız Ur-Ge projemizin çağrılarını henüz yaptık. Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynaklarını %50’nin üzerine çıkarmış olmasını da önemli bir avantaj olarak görüyoruz; AB’nin karbon nötr kıta hedeflerine uyum konusunda bir çekince taşımamakla birlikte, rakiplerimize kendi ülkelerinde sağlanacak desteklerin ülkemizde de bize sağlanmasının şart olduğuna inanıyoruz.”