Çok şanslıyız ki; telekomünikasyon ve bilişim alanında yeteri kadar periyodik yayın bulunuyor. Bu yayınların bir kısmı yazılı, bir kısmı internet ortamında ve bir kısmı da sektöre yönelik TV kanalların haftalık programları. Ancak, ben bunlardan bir kaçını takip edebiliyor ve gerçekten yararlanabiliyorum. Günlük ve anında haber verebilme avantajını son derece iyi kullanan “turk-internet.com” bildiğim birçok kişinin yanı sıra benim de Internet Explorer’ımın açılış sayfası ve izleyebildiğim yayınlar arasında oldukça mümtaz bir yere sahip birkaç yayından birisi.
Türk.internet.com’da aşağıda değineceğim konu hakkında ki haberi okuyunca, bu yazıyı kaleme almaktan kendimi alamadım. Haber, Türk Telekom’un Metro Eternet tarifelerinin onaylanması ve onaylanan tarifelerin listesi idi.
Metro eternet nedir? Bu tarifeler nasıl oluşmuştur? Bilgi toplumu olmamıza katkısı ne olacaktır? gibi sorulara cevap aramayacak ve bu soruların cevabını vermeye çalışmayacak, bunun yerine daha ilkesel bir planda ve son derece kısa olarak konuya eleştirimi ifade ederek, eğer yapabilirsen bu konuda bir öneri ortaya koymaya çalışacağım.
Metro eternet hizmetlerini serbest piyasa koşulları içinde yerleşik işletmeciden başka yeni işletmeciler tarafından sunulamaması aslında ehven-i şer yani genç okuyucuların anlayacağı ifade ile kötünün iyisi. Bu çözümde tarifeler kabaca incelenince görülecektir ki iki temel yaklaşımın varlığı göze çarpıyor. Bunlardan birincisi piyasadaki özel sektör işletmeciler TT’nin bayisi olarak yaklaşık yüzde 21 ile yüzde 25 arasında kar marjı ile çalışma hakkına sahip olacaklar.
İkincisi ise bu düzenleme ile mevcut ISS’ler gibi işletmecilerin girdilerinde bir takım indirimler sağlanmış olacak. Bakıldığı zaman birkaç aydır Telekomünikasyon Kurulu’nda bir şekilde bekleyen bir düzenleme bana göre tam arzu edildiği gibi olmasa da bir ara yöntemle çözümlenmiş oldu.
4502 sayılı Yasanın Genel Gerekçesinde; “Bir yandan telekomünikasyon sektörünün ticarî esaslar dahilinde ekonomik yönden daha verimli ve etkin yürütülmesi amacıyla liberalize edilerek serbest rekabete açılması, Devletin işletmeci rolünden sıyrılması gereği bulunmaktadır. Telekomünikasyon sektörünün 2004 yılına kadar serbest rekabete açılması, aynı zamanda Türkiye’nin Dünya Ticaret Örgütü çerçevesinde işleyen Hizmet Ticaretine İlişkin Genel Anlaşma doğrultusunda vermiş olduğu taahhütler gereğidir.
Bu Kanunla öngörülen ikinci temel değişiklik, kamu hizmeti niteliğinde olan tüm telekomünikasyon hizmetlerinin hizmetin niteliğine göre bir imtiyaz sözleşmesi imzalanması veya telekomünikasyon ruhsatı alınarak yürütülmesinin öngörülmüş olmasıdır. Telekomünikasyon işletmecilerinin bir lisans ile yetkilendirilmeleri ve bu suretle kamu hizmetinden kaynaklanan yükümlülüklerinin açık ve net bir şekilde saptanması tüm gelişmiş ülkelerde genel kabul görmüş bir uygulamadır. Söz konusu yetkilendirmenin, Anayasa çerçevesinde bir imtiyaz sözleşmesi veya telekomünikasyon ruhsatı ile olması gerektirmektedir. Taslak Kanun, ilerleyen teknoloji ve gelişen “kamu hizmeti” kavramı nedeni ile ve ayrıca Avrupa Birliği mevzuatı ile uyumu sağlamaya imkân tanıyabilmek için, kamu hizmeti niteliği taşımayan ve sınırlı kaynakların dağıtılması hususlarını ihtiva etmeyen telekomünikasyon hizmetleri için Bakanlık tarafından “genel izin” çıkarma imkânını da açık bırakmıştır.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, tüm işletmecilerin benzer düzenlemelere tabi olması ve hizmetin niteliğine göre imtiyaz sözleşmesi, telekomünikasyon ruhsatı veya genel izin ile yetkilendirilmeleri, rekabet açısından eşitlik sağlayacak, ayrıca konuları ve hizmetin niteliğine göre gereken denetim ve düzenlemeye tabi olmalarına da imkân verecektir.” ifadelerine dikkatinizi çekmek istiyorum.
Sonuç olarak; Türk Telekomun görev sözleşmesinde yer almayan yeni nesil haberleşme hizmetlerinin yeni işletmecilere bu hizmeti sunma/altyapıyı kurma yetkisi verilmeden bu düzenlemenin yapılması, bana göre Kanunun ruhuna aykırıdır. Ancak, önceleri UMTH şimdi ise Kablo-TV’de yetkilendirmesinde yaşanan sıkıntılar göz önüne alındığında bu konuda da yetkilendirmenin kolaylıkla sağlanamayacağı zorluğa dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bu bakımdan bu düzenleme yukarıda biraz önce belirttiğim şekilde kötünün iyisi olarak algılanması mümkün olmakla birlikte TT’nin bu alandaki deneme uygulaması gibi geçici uygulamaları ile mevcut pozisyonunun daha da güçlenmesine yol açacağından istenmeyen bir sonuç olacaktır kanaatindeyim.
Yani bu düzenleme ile sektörün bir kısım taleplerini karşılasa bile nihai olarak sektöre arzu edilen yararı sağlayamayacaktır.
Bu yazıda, gözlemlenecek endişenin yanlış anlaşılmaması bakımından yeni işletmecilerin piyasaya girmesi, onların gelişmesini istemek demek, Türk Telekom’un büyümesini, gelişmesini arzu etmemek anlamına gelmediğini, aksine büyüyen, katma değerli hizmet çeşitliliği ve kalitesi artan bir ortamda Türk Telekom’un daha fazla ciroya sahip olacağının mutlak inancından kaynaklanıyor düşüncesindeyim.
Öneri olarak; asıl yapılması gerekenin serbest piyasa koşullarını yaratacak, rekabetçi bir ortamda hizmetlerin yerel (incumbent) işletmecinin yanı sıra yetki almış diğer işletmeciler tarafından verilmesini sağlayacak düzenlemelerin yapılması ve lisansların verilmesidir. Bu görev 4673 sayılı yasayla yapılan değişiklik ile Telekomünikasyon Kurumuna verilmiştir. Ancak yasada her ne kadar idari ve mali özerkliğe sahip bir kurum olarak tanımlansa da çeşitli tarihlerde yapılan farklı seviyedeki düzenlemelerle kurumun idari ve mali özerkliği oldukça törpülenmiştir.