Bugün bir Amerikan hukuk haberleri sitesinde yer alan makaleye göre [1], önceki başkanların tersine Trump “Başkanlık Affı” denilen süreci bir oyun gibi değerlendiriyor. Makalenin hemen başlangıcında Assange ile ilgili olarak bir bilgi veriliyor. Şöyle ki;
“Wikileaks’in kurucusu Julian Assange’a, Demokratik Ulusal Komite’nin e-postaları hacklemeye Rusya’nın karışmadığına dair kanıt sunması karşılığında başkanlık affı teklif edildi”
Hatırlayacaksınız, Trump’ın seçildiği 2016 Amerikan Başkanlık seçimlerinde Rusların yardım ettiği söylentileri vardı. Hatta bu konuda soruşturma yapılmıştı ve kitaplar ile raporlar yayınlanmıştı. Assange’dan istenen kanıt ise, Trump lehine olmak üzere Demokrat Parti ileri gelenlerinin sızan e-mailleri konusuydu. Yani Trump’ın “başvuru, inceleme vs gibi bir sürece bağlı olması gereken” başkanlık affını kendi menfaati için kullandığı gösteriliyor.
Makalede bu aflar konusunda geçmişte çalışan hukukçu Margaret Love şöyle diyor [1];
“Bu başkan afları bir tür kişisel oyun olarak kullandı ve Adalet Bakanlığı’nı görmezden geldi. Ve bu nedenle, geçmişte affetme başvurusunda bulunmak isteyen, bunu yapabilen ve adil olarak değerlendirilen sıradan insanlar artık bunu yapmaktan vazgeçebilir. Bu başkanla ilgili farklı olan bu. “
Microsoft’un Yunanistan’a yapacağını duyurduğu veri merkezi yatırımını, tam da bu nedenle “mercek altına” aldık [2]. Normalde pek çok şirket, pek çok ülkeye ve bu arada Yunanistan’a da yatırım yapabilir. Bu ticari bir konudur, bizi ilgilendirmeyebilir. Peki bu sefer neden ilgileniyoruz? Çünkü Çin’i tehdit eden, Çin malı alıyor diye Avrupa’yı, Türkiye’yi tehdit eden ve pek çok benzer hareketler yapan bir Amerikan yönetimi söz konusu. Tam da Yunanistan ile Doğu Akdeniz sorunu yaşıyorken, acaba Microsoft ticari değil, siyasi bir yaklaşım mı gösteriyor?
Nedenini biz değil, uzmanlar yorumlasın. Yukarıda gördüğünüz videoyu, burada metin olarak da sunuyoruz.
Turk-internet.com: Öncelikle kendinizi tanıtabilir misiniz?
Barbaros Özdemir: Öncelikle merhabalar, ben Barbaros Özdemir, son 1.5 senedir Radore’nin CEO’suyum. Bildiğiniz üzere Radore Türkiye’nin en önemli veri merkezlerinden birisi, bu noktada da önemli saptamalar yapacağımızı düşünüyorum, önemli bir konu.
Turk-internet.com: Siz bugün enteresan bir servis başlattınız, değil mi?
Barbaros Özdemir: Biz bugün aslında Türkiye’de ilk olan, gerçekten dijital bir kanal üzerinden, e-ticaret merkezi üzerinden (n11.com) ciddi bir şekilde Türkiye’de yerel cloudu vermek üzere bir lansman yaptık. N11cloud.com sitesiyle.
Dağhan Uzgur: Merhaba, asli işim veri merkezi işletmeciliği. Hassas konuyu duyunca özel bir ilgi de oluştu ve söyleyecek bir şeylerim vardı, çok teşekkür ederim sizlere. Neden bu başımıza geldi, ben de çok konuşmak istiyorum açıkçası.
Turk-internet.com: Siz aynı zamanda Bursa’da bilişim derneğini başkanısınız değil mi?
Dağhan Uzgur: Evet, bilişim iş adamı sektör profesyonelleri derneği olarak başkanlık yapıyorum. Bu açıdan bu haber sektörü de alakadar eden bir konu olduğu için benim de dikkatimi çekti açıkçası.
Turk-internet.com: Microsoft Türkiye de hangi hizmetleri veriyor?
Barbaros Özdemir: İsterseniz kısaca özetleyeyim, Dağhan Bey de beni tamamlasın, olur mu? Microsoft dünya devi bir şirket. Bu arada biz marka veya şirket olarak veya coğrafya olarak kimseyle karşılıklı bir olay çıkartıp değişik pozisyona girmek değil, olan biten üzerinden bir yorum yapmak için gündeme almış oluyoruz. Öyle görüyorum ben.
Çok değerli katkıları olan bir firma fakat Türkiye’de geldiğiniz zaman işin veri merkezlerine ve cloud noktasına geldiği zaman, Türkiye’de hiçbir noktası (merkezi) bulunmayan bir bulut tasarımıyla karşı karşıyayız. Bu bulutun içerisinde tabii ki kişilerin kullandığı Exchange, e-posta, Office sistemleri gibi birçok sistemler de var. Mecburen kullanmak durumundayız. Biliyoruz ki, tüketiciler gerçekten Office programlarını, Outlook’u, Exchange’i kullanmak durumundalar. Fakat şirketlere gelindiğinde durum öyle olmuyor. Şirketler yurtdışındaki cloud merkezlerinden bağlanarak bulut sistemleri, sanal sunucular, sanal veri depolama sistemleri, oradaki databaseleri kullanmak durumunda kalıyor.
Yani Microsoft aslında Türkiye’de Azure adı altında işletmelere büyük kurumlara, büyük, küçüklere sanal sunucu, veri depolama hizmetleri veriyor fakat bunu Türkiye’de ki herhangi bir noktadan vermiyor. Türkiye’de satıyor fakat hizmetin alındığı noktalar yurtdışındaki noktalarda oluyor. Şimdi bunlara bir de Yunanistan noktası gündeme geldi. Biz dediğim gibi, kimsenin yaptığı işe saygısızlık edemeyiz fakat biz de kendi haklarımızı ve kendi bildiklerimizi bu memlekette yaşayan teknoloji insanları olarak söylememiz gereken şeyler varsa onları söylemek istiyoruz.
Dağhan Uzgur: Yakın bir zamanda Turk-internet’e de konu olan “Microsoft Türkiye’de bir veri merkezi yapacak” diye ama tabii neticelenmeyen bir konu vardı. Günün sonunda da şöyle yaklaşmak lazım konuya: Gereklilik var mı? Bu da bir tartışma konusu. Geldi-gelmedi veri merkezi açtı-açmadı konusu uzun süredir devam ettiği için bana çok ilginç geliyor. Bunun üzerine bu kadar düşünmesi, tabii ki bu coğrafyaya hizmet vermesi çok önemli ama özellikle Türkiye’de hizmet verilmesini kim talep ediyor bunu da bir incelemek, düşünmek lazım tabii.
Turk-internet.com: Barbaros bey, Microsoft dünyada kimlerle yarışıyor?
Barbaros Özdemir: Azure ve bulut sistemleri, dünyada % 30’dan başlayıp, SaaS tarafına doğru gittikçe %60’a kadar oranda büyüyen, çok büyük, gelişmiş yapılar. Microsoft’ta bu yapılar içerisinde hizmet veren ilk 4’ten birisi. Bunların en önünde bulut sağlayıcı sistemi olarak Amazon AWS var. Diğer tarafında, pazar payları açısından söylemek gerekirse, Google Cloud Sistemleri var ve 3. Olarak Azure görünmekte bu noktada. Bazı noktalar da Azure’in de 2. Sırada rekabet ettiği söylenebilir. Bir de Asya-Pasifik tarafına baktığımızda, Alibaba.com ilginç bir giriş yapıyor sisteme 4. Olarak. Ama rekabet ilk üç arasında geçiyor. Microsoft da burada gerçekten çok fazla büyüyen pazarda hareket ediyor. Bu arada, dünyada böyle bir pazarın oluşması çok gerekliydi, bence çok doğru olan bir mekanizma. Zaten bunun Türkiye’ye olan yansımalarını ve Türkiye’ye olan ilişkilerini burada tartışmalıyız.
Azure Networkünden Türkiye’deki veri Merkezlerine Ciddi Saldırılar Geliyordu
Turk-internet.com: Dağhan Bey sizin de tweetlediğiniz bir durum söz konusuydu. Salgın döneminde, Microsoft’un bazı veri merkezlerinin IP’lerini blokladığı ortaya çıkmıştı. Neden veri merkezlerini blokladı, rekabet nedeniyle mi?
Dağhan Uzgur: Burada ilginç bir konu var. Final olarak yapılan açıklamada yanıt alamadık neden olduğuyla ilgili ama Spam gönderimi yapıldığından bahsediliyor. IP adreslerini engellemenin yanında da, veri merkezinin altındaki bütün IP adreslerini kapatmak gibi bir uygulamaya gittiler [3][4]. Bununla ilgili yazıldı, onlar da yanıt verdiler:
“Baş edemedik tamamını blokladık geçtik, üstünü çizdik”
dediler. Burada rekabetle ilgili bir konu da olması olasılık veya çok kötü yönetilen bir süreçte olabilir ama bundan daha kritik başka bir problem vardı. Mail/IP bloklama işi bir tarafa, Azure network’ünden çok ciddi network saldırıları geliyordu Türkiye tarafına doğru. Yaptığımız incelemelerde ise bypass edilen güvenlik sistemiyle elde edilen sanal sunucular üzerinden saldırı yapıldığını gördük.
Turk-internet.com: Azure hesapları x lira olarak artan satışlar vardı değil mi?
Dağhan Uzgur: Evet. Kredi yükleniyordu Azure’a. Ücretsiz test hesaplarının kötü amaçla kullanıldığını gördük. Orada da kötü bir kurgu oluşmuş, ikincil doğrulama kodları olmamasından dolayı, burada ki kaynakları DDoS için kullanılmaya başlanmıştı.
Neden biz bu kadar etkileniyoruz diye sormak lazım. Bunun sebebi, Türkiye’nin yurtdışı altyapısının bağlantılarının yetersiz olması. Bunu söyleyince operatörler kızıyorlar ama maalesef acı gerçekler. Bugün yurtdışında Azure gibi bir network üzerinden Türkiye’de herhangi bir noktaya gelecek DDoS saldırıda sistem tamamen çalışmaz hale geliyor. Bunun birçok neden olduğunun sebepleri var, belirlenmiş durumda ama bu konuda net bir adım atılmadı.
Az önce söylediğime bir şey daha eklemek istiyorum; Neden Türkiye’de veri merkezi açsın ki minvalinde bir şey söyledim, aslında normal şartlarda tabii ki Türkiye’ye açsın ama Türkiye bir hattın son noktasında. Türkiye’nin devamında bir şey yok. Bu biraz coğrafi yerleşmelerimizden kaynaklanıyor. İran’a bir takım kablolarımız var, onun dışında çok büyük internet sattığımız doğu tarafından bir yer olmadığı için, veri merkezleri de daha çok düğüm noktalarında bulunan işletmeler, tesisler, öyle bir yerde konumlandığı zaman bütün coğrafyaya hizmet vermesi lazım ama Türkiye’de uzun zamandır etrafa doğru altyapı çalışması yapılmadığı için burası son nokta. Türk müşterilere hitap eden bir hizmet belki buradan verilmesi gerekecektir.
O noktada da ben zaten Microsoft’un veri merkezi açması yerine, Türkiye’de ki veri merkezlerinden birinden hizmet almasını tercih ederdim. Çünkü büyük yerli operatörler biliyorsunuz, çok çok çok büyük kapasitelerde veri merkezi inşa ettiler ama veri merkezlerinin yarısı boş. Neden yapıldı, neden milyarlarca dolar para aktarıldı, bunun da tabii bir takım sebepleri var ama Microsoft’un zaten Türkiye’ye gelip veri merkezi açması yerine mevcut operatörlerden birinin boş alanını kullanması mantıklı olabilir diye düşünüyorum.
Barbaros Özdemir: Müsaade ederseniz Dağhan Bey’i tamamlamak isterim. Birinci noktam, Dağhan Bey’e ek olarak söylemek istediğim: Aslında Türkiye’nin devamı var ve gerçekten doğuya doğru gidiyor. Hatta su altı kablo sistemleri de aslında Türkiye’ye daha uygun. Yunanistan’a değmeyen birçok kablo, Türkiye’den geçiyor ve değiyor. Belki de orada böyle bir fiber altyapı karşısında Yunanistan’a değmeyen bir noktada data center kurulması, bence çok tartışılması gereken bir nokta. Diğer taraftan da, Dağhan Bey’in dediği gibi, Türkiye’ye doğru herhangi bir cloud sisteminden gelen veya kontrol edilmesi gerekilen bir saldırı varsa bu saldırı kurulmuş kontrol altındaki bir cloud sisteminden geliyorsa, burada yapılması gereken bize saygı gösterilmesidir. Türkiye’de büyük, küçük veya orta olabilir, kendi kafamıza göre biz bunu kapatıyoruz oraya ne giderse gitsin, saldırı varsa IPleri kapatırız gibi sistemle çalışılamaz. Büyük veya küçük olabiliriz, kendi çapımızla hareket eden ülke ve firmalarız. Herkes istediği IP’i, istediği sub-systemi istediği gibi kapatıp açamaz. Bu noktada bize saygı gösterilmesi gerekiyor ve biz o saygıyı göremedik. Bu rahatsız edici.
Turk-internet.com: Şöyle bir durum söz konusu, zaman zaman Microsoft’un yanlış yaptığı şeyleri yazıyoruz ve ondan sonra bunun eleştirildiğini görüyoruz. Microsoft’un ürünlerini kullanan ya da satan insanların, hatta satmayan, Microsoft’u çok seven insanların bu söylediklerimize karşı –sadece Microsoft için geçerli değil Netflix, Android olaylarında da gördük- sorgulamadan ve düşünmeden hareket ediyorlar. Sezardan çok sezarcı davrananlar var adeta. Microsoft ve diğer firmalar bu sorgulamayan insanlara güveniyor olabilirler mi?
Barbaros Özdemir: Olabilir, çünkü burada markalar önemli ama her üretici için, her software firması ve her platform sahibi için aynı şey söz konusu olabilir. Güzel olan şeyleri almalıyız ve yerelleştirebilmeliyiz. Yeterince global, yeterince yerel olmalıyız ve kendi gücümüzü, evimizi çok sağlam tutmalıyız. Bu noktada doğru yorumları da çok güzel tespit edip hakkını vermeliyiz ama şu anda ki durumu ben Stockholm Sendromu olarak görüyorum ve bunun insanoğlunun çok ilginç anlarda ilginç davranış şekilleri yaratılıyor. Bu Stockholm Sendromu’dur.
Turk-internet.com: Dağhan Bey siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dağhan Uzgur: Yani aslında iki taraflı bir konu bu. Neden gelmediği, yasal düzenlemeler ayrıca bir tartışma konusu ama Türkiye tarafında markalara olan aşırı bağlılık, Microsoft tarafında nedeni belli. Maddi veya çıkar ilişkisi olduğu için savunanlar olabiliyor tabii ki.
Dün biliyorsunuz Facebook gelmeyeceğini açıkladı, yani orada ne oldu? Etrafta büyük bir destek var, belki buradaki problemi biraz sistemin çözmesi lazım. Bir güven verilmesi lazım ki, halk da çok aşırı derecede fanatik tepkiler vermesin. Benzerini Netflix’te gördük mesela. Çok yersiz bir şekilde hatalı aldığı bir kararı, kötü bilgi vererek, sonra hiçbir açıklama yapılmadan çark ettiler. Objektif olunması gerek. Bir şey talep edeceksek biz arkadaşlardan eğer, bir değerlendirme yaparken, iki tarafı da dinlemek gerek. Az önce bahsettiğimiz gibi, bizim başımız Türkiye’de ki veri merkezleri olarak başımız belaya girdiğinde kalkıp Microsoft tarafını savunmanın kimseye bir yararı yok. Sonuçta bu ülkenin insanlarının bu ülkelerin şirketlerini savunması gerekiyor, haklı olduğu taraflarda tabii ki. Düzenleme açısından eksiklerimiz var, olaya teknik veya idari yönden de ilerleyebiliriz.
Cumhurbaşkanlığı genelgesi Neden Uygulanmıyor?
Turk-internet.com: Dağhan Bey, Veri Merkezlerinin IP’lerinin bloklanması konusunu tamamlayalım. Hotmail gibi, Microsoft servislerini kullanan devlet memurlarının olduğunu gördük, değil mi? Halbuki Cumhurbaşkanlığının bir genelgesi var.
Dağhan Uzgur: Evet, 2019’a 12 numaralı genelge. Bilgi güvenliği tedbirleri kapsamında bir takım kararlar alındı. Benzerleri vardır ama daha sonra cumhurbaşkanlığı sisteminden sonra genelge yayınlandı ama inanın tartışma konusu.
“Kamu e-posta sistemlerinin ayarlarını güvenli olacak biçimde yapılandırılacak. E-posta sunucuları ülkemizde ve kurumun kontrolünde bulundurulacak ve sunucular arasında iletişimin şifreli olarak sağlanacaktır”
diye bir madde var. Talep edilen aslında, kamu sistemlerinin Türkiye’de ki sunucuları barındırılması ile ilgili bir talep var. Mantıklı bir talep bu. Ama inanın Türkiye’de birçok üniversite hala Gmail sistemini kullanıyor. Bu genelge yayınlanmadan önce de yayınlandıktan sonra da ben şahsi olarak talebi dile getiriyorum ama hala üniversiteleri bu yoldan alamadık. Gmail ücretsiz sağlıyor üniversitelere bu hizmeti. “İnternetin doğuşunun üniversite olduğu”nu düşünürsek, nasıl bir bilgi işlem var ki Türkiye’de ki üniversitelerde, e-mail servislerini gmaile atıp kurtuluyorlar. Evet, çok kolay, spamı engelliyor, sizi dertten kurtarıyor ama bir üniversitenin de bir zahmet mail sistemini barındırması lazım. Beceremiyorsa, Türkiye’de birçok şirket var, veri merkezleri var bu işi yapabilecek.
Ama bu genelge yayınlanmasına rağmen, iletişim gibi çok önemli bir konuda hala iletişim adresleri gmail veya yandex üzerinden sağlanıyor. Genelgede zaten kamuda hiçbir personelin harici bir email kullanmaması veya devletin verdiği email ile özel iletişim de yapılmaması gerekiyor.
Microsoft Bir Takım Pazarları Düzenlemede Kendini Görevli Görüyor
Turk-internet.com: Hakan Bey, Microsoft’un Veri Merkezlerine yönelik “baskın” nitelikli ziyaretler yaptığı ve lisanslı program kullanılıp, kullanılmadığı gibi bir konuda —yetkisi olmadığı halde— denetleme yapmak istediğine dair bazı haberler var. Hatta Telkoder’in Microsoft’a bunu sorduğu —bu arada biz de sorduk ama cevap alamadık. Dava açılmasının da söz konusu olduğunu biliyoruz. Siz bu konuda neler söylersiniz?
Hakan Akan: İsterseniz önce geniş açıdan değerlendirelim. Şöyle ki, biliyorsunuz pandemi ile birlikte Microsoft’un kurucusu Bill Gates hakkında çeşitli iddialar ortaya atıldı. Daha sonra da Microsoft’un veri merkezi dünyasında yaptıkları var. Bunların birbiriyle çok ilintisiz konular olduklarını düşünmüyorum.
2015 yılından beri Microsoft kendini bir takım pazarları düzenlemek üzerine görevli addediyor. Neden bunu söylüyorum? Çünkü bizi, Radore’yi, başka şirketleri denetim sürecine aldıklarında aynı zamanda iki büyük işletmecinin data centerinde bir tek satırlık lisans kullanım bildirimi yapılmıyordu. Yani iki büyük işletmeciye lisans açısından hiçbir aktivite yapmıyordu. –ki biz buna günlük pazarda çok sık rastlıyorduk.- pazarı şekillendirmek derken, biz de diğer şirketlerde yapılan denetimlerde aslında hiçbir şey çıkmadı, son derece düzgün bir şekilde, yazılımlarımızla lisans kullanımlarını kontrol ediyor ve %100’e yakın bir doğrulukta raporlarımızı yapıyor, bedelini ödüyoruz. Ama elinizde olmayan şeyler olabiliyor. Örneğin müşteriniz bir makine alıp üzerine VmWare yükleyip, üstüne 5 tane Windows açıyor. Bundan haberdar olmanız çok kolay değil. Ama Microsoft “Mülk kiminse, makine kime aitse ben onu bilirim” diyerek bir uygulama yapıyordu. Denetime geldiklerinde 1 yıllık sürece girdik. İrlanda’dan bir denetçi firma personeli geldi, zaman zaman Microsoft’tan gelenler oldu. Şunu gördük, Ernst Young aslında Microsoft’un kurallarını Microsoft’tan daha iyi biliyor, hatta Microsoft lisans konusunda daha üst noktalara atanan bir kişiyle problem yaşadılar ve kurallarda büyük yanlışlıklar olduğunu orada gördük. Bu denetimler bir tür şiddet gösterisi.
Microsoft Türkiye’de 3 Büyük Operatör Dışındaki Veri Merkezlerine Haksız Baskı Yapıyor
Turk-internet.com: Tam olarak kime? Veri merkezlerine mi?
Hakan Akan: Türkiye’de ki alternatif işletmecilere diyelim. İki büyüğe yapılan müsamaha bugün de büyük oranda devam ediyor. Akla mantığa sığmayan şeyler var.
Turk-internet.com: Türkiye’de ki yerli şirketi koruyan, engelleyen, destekleyen –mesela BTK gibi, Rekabet Kurulu gibi – bir yapı yok mu?
Hakan Akan: Denetimlerin içeriğiyle ilgili dertler var. Devletin koyduğu kuralları aşmak istiyor, girmek istiyor bu makinelere denetim sırasında ve bize diyor ki, bunların yönetim yetkileri sizde olmalı. Hâlbuki bunun bizde olmaması gerekiyor. Müşterinin verisinden neden sorumlu olalım?
Turk-internet.com: Yani ticari sır ya da kişisel verilerin korunması söz konusu.
Hakan Akan: Ticari sır olabilir, kişisel veri olabilir. “Eğer lisans kiraladıysan bunun yöneticisi sen olmalısın” diyor. Dünyada böyle bir şey yok. Dünya’nın en büyük veri merkezlerine gittiğinizde, yönetim firmalarına, size makineyi veriyor, makineyi bunun üzerine kurduğunuz işletim sisteminin şifresini vermek zorunda değilsiniz. Burada bir saçmalık var. 2019’a gelindiğine, Dağhan Bey’in belirttiği gibi garip saldırılar başladı. Garip saldırılar nedense bir takım küçük işletmecilere yapıldı. Bu bir tür küçük işletmecileri ortadan kaldırmak hareketi olduğu görünüyor.
Bilişim Dünyasında Dönüşüm Var. Türkiye’deki CIO’lar Teknoloji Yerine Sürece Odaklanıyorlar
Turk-internet.com: Neden acaba? Bu yerel veri merkezlerindeki KOBİ düzeyindeki firmalar rahatsız olup, gidip Office 365’e müşteri olsun diye mi?
Hakan Akan: Başta söylediğim gibi, pazarları şekillendirmek yönünde bir hareket var. Şimdi gelelim bunun daha üst seviyesine. Üst akıl hikâyesi olacak ama burada bilişim dünyasında bir dönüşüm var. Dönüşüm de tekrar eski mainframe zamanına geri gidiyoruz. Yapı teknik olarak mainframe değil ama merkezileşiyor. Devasa veri merkezlerinde merkezileşiyor. Bunu Google, Amazon, Microsoft, IBM gibi firmalar yapmaya çalışıyor. Microsoft ile Amazon arasında Amerika’nın içinde bir devletin hizmetlerini almak için savaş çıkmış durumda. Ama diğer tarafta Dünya’da da bilişimin bu yöne dönüşmesi ve ağırlıklı olarak Amerikan şirketlerinden bu hizmetleri global olarak temin edilmesi yönünde insiyatif var gibi görünüyor.
Bu insiyatifin bir koordinasyonsuz hareket olduğunu düşünmek bana çok makul gelmiyor. Amerika’nın gerek Çin’e, gerek Avrupa Birliği ülkelerine koyduğu bir takım sınırlamalar, onların Amerika’ya koyduğu bir takım sınırlamalarla bunları görebiliyorsunuz.
Deminki noktaya dönersek, ben size karşı soruyla sormak istiyorum, örneğin Harward Üniversitesinin MIT’ın, Berlin’in, Cambridge’nin maillerini Çinli firmanın tutması mümkün mü? Veya Alman Üniversitesinin maillerini Fransız firmalarının tutması mümkün mü? Mümkün değil.
Bizde neden oluyor, birkaç sebebi var. İlk problem, aslında müşteri segmenti olmasına rağmen bunu söylemek hoş değil ama Türkiye’de ki IT yönetimleri, direktörleri yavaş yavaş proje üreticisi olmaya başladılar. Teknik tarafı mümkün olduğu kadar bırakıp, süreçlerle ilgilenmeye başladılar.
Dolayısıyla, IT tarafında en kolay olan, en risksiz olan, en bilinen marka olarak algılanıyor. Eskiden bir söz vardı, IBM alan işinden kovulmaz diye, yapamadı olursa, IBM olur. Bizde ise yapamadı olursa, Radore, DGN, Grip yapamadı şeklinde olur. Bu önemli bir problem.
Her yıl çeşitli firmalar availability’ler (çalışma sürekliliği) yayınlıyor, görüyoruz ki gerek Amazon olsun, gerek Microsoft olsun, oldukça düşük availability’leri var. Türkiye’de bunu taşıyamazsınız. Türkiye’de bir veri merkezi bu düşük availability ile problem yaşar. 3-4 yıl öncesine kadar Microsoft’un veri merkezlerinde 72 saat süren blok kesintiler vardı [5]. 72 saat blok kesinti ciddi bir problem. Gmail’in 1 gün çalışmadığı, YouTube’in, Twitter’in çalışmadığı oluyor. Bunlar problem.
İkincisi bizim bir eksikliğimiz daha, kullanıcılarımızın eğitiminin yeterince gerçekleştirilmemesi. Örneğin çok kritik işi olan bir kurum “disaster recovery”isini para ödememek için yapmıyor, bütün yükü veri merkezlerine yüklüyor. Hâlbuki birden fazla yerde uygun yapılar kurup bunu yapabilir. Ayrıca bunun için de teknik bilgi konusunda işi engelleyen bir zafiyet var.
Amerika Kendi Bulut Sağlayıcılarını, 3-5 yıl içinde tek IT kaynağı haline Getirmeyi Planlıyor
Dolayısıyla söyleyebileceğim Microsoft, sektörün şekillenmesini yönetmeye çalışan bir takım hareketler içine giriyor. Gerek 2015 yılında yapılan denetimler, gerekse daha sonraki saldırı ve bloklar çok masum hareketler değil. Ama bunu sadece Microsoft bazında olduğunu düşünmüyorum. Amerika’nın kendi cloud sağlayıcıları bundan 3-5 yıl sonrasının tek IT kaynağı haline getirmek için gerçekleştirdiği bir programın parçası olarak görüyorum.
İkincisi, müşterinin bilinçlenmesi taleplerinin şekillenmesi tarafında da yapılması gereken bizim kendi ödevlerimiz var. Bunları yapmamız gerekiyor.
Bu süreçte, Yunanistan konusuna gelirsek, aslında Yunanistan’da veri merkezlerinin açılması bana göre Yunanistan için çok hayırlı değil. Yunanistan’da Türkiye gibi açık kaynak kullanımının son derece düşük olduğu bir ülke.
Bizim üniversitelerimizde maalesef gerek Microsoft gerek Cisco tarafından kurulmuş olan laboratuvarlar var. Maalesef diyorum çünkü bunlar iyi olduğu kadar da kötü, çünkü bir taraftan gençleri açık kaynak ve yaratıcılık konusunda sınırlandırırken, diğer taraftan da hiç olmazsa bir eğitim veriyor. Bu iki durum arasında ülke sıkışmış durumda.
Bence, üniversitelerin ve YÖK’ün hızlıca bir takım aksiyonlar alıp açık kaynağı gündeme getirmesi ve açık kaynak üzerinde yerli ve milli ürünler geliştirmesi tarafında hareket edilmesi gerekiyor. Üniversitelerimizde Microsoft laboratuvarı kurarsak bunları yapmamız mümkün değil.
Bulgaristan ile bir karşılaştırma yapacak olursak, 100 üzerinden Bulgaristan’da açık kaynak 75, Türkiye’de bu 25. Bu zaman içerisinde Microsoft’un, Google’in, Amazon’un servislerine de dönecek, dolayısıyla açık kaynaktan gittikçe uzaklaşacağız. Google’i açık kaynak konusunda daha iyi gözükse de, nihayetinde bu uzun bir koşu, standartlar oluştukça, vazgeçilmez oldukça bir takım değişiklikler olacaktır. Benim yorumum bu.
Turk-internet.com: Barbaros bey, siz ne düşünüyorsunuz?
Barbaros Özdemir: Öncelikle Hakan Bey’in söylediklerine yine tamamlayıcı şeyler söylemek istiyorum. Öncelikle sanki biz bazen yurtdışı yapılanmalar hakkında konuştuğumuzda, bir şeylere karşı gibi görünüyoruz ama aslında mesela global olarak, globalliğin en güzel yaşandığı nokta açık kaynak. Dünya’nın her tarafında global olarak bir sürü insanın katkıda bulunduğu, açık kaynağa giriyorsunuz, 4000 kişi geliştirme yapmış, bu dünyanın en güzel şeylerinden biri. Ben bu tür küresel, global mekanizmaya her zaman kendi yüreğimi koyarak hareket etmek istiyorum ve ediyoruz. Bu tür güzel küresel noktalara hiç karşı değiliz.
Fakat birileri Hakan Bey’in de dediği gibi, sistemi sadece kendine doğru çevirmeye ve yönetmeye kalktığında açıkçası karşı çıkıyoruz. Bu noktada açık kaynağın çok arkasında duruyoruz. Bunu özellikle ifade etmek isterim. Ayrıca açık kaynak yazılıma girmek demek, lisansa yatıracağınız parayı, yani, herhangi bir noktadaki büyük bir yere lisans parası yatıracağınıza, kendi insanlarınıza maaş vermek demek. Bu noktada da çok doğru saptamaları var Hakan Bey’in ve biz de Radore olarak açık kaynak tarafında özellikle dünyanın çok çeşitli tarafındaki geliştirmelere destek veriyoruz. Sadece belirli noktalara değil, Dünya’nın her yerindeki geliştirmelerden faydalanıyoruz, bunu söylemek isterim.
Konuya dönecek olursak, bu kadar fizibıl yer varken ve Türkiye’nin Microsoft’a lisans belki de Yunanistan’ın 5-10 katıyken, bu kararda bir yanlışlık var mı yok mu? Ben bunu soruyor, gerisine bir şey söyleyemiyorum.
Türkiye’de veri merkezleri için bir sınıflandırılma bile yok
Turk-internet.com: Peki ama bir de tersini söyleyelim, Hakan Bey bunu çokça söyler, 5651 sayılı kanun, sosyal medya düzenlemeleri, sizce bunların etkisi oluyor mu?
Hakan Akan: Kanun ilk çıkış haliyle aslında uygulamasında problem yaratmayan bir kanundu fakat gittikçe bunu daha çok kararları siyasi yöne doğru kaymaya başladı. Dolayısıyla, kanun aslında amacından uzaklaşmaya başladı. Bu sebeple herkesin en büyük korkusu mevcut düzenlemelerin keyfi olarak kullanılması.
Çünkü biz bugün BTK’da da görüyoruz, diğer devlet kurumlarında da görüyoruz, sistem çok düzgün çalışmıyor. Yani, sadece adalet değil bu, sistemin çalışmasında da problemler var ve çok keyfi karar oluyor. Bu keyfi kararların ne kadarı devlet, hükümet tarafından kontrol ediliyor, ne kadarı verilmiyor tabii hepsi muamma ve hala görüyoruz ki bazı kararlar hükümetin aleyhine de, fikrin tersine de verilebiliyor ama bütün Türkiye algısında yurtdışı-yurtiçinde hukukun ve sistemin doğru işlemeyeceği korkusu var.
Bu korku atılmadan da, yurtdışından Türkiye’ye çok fazla bir içerik geleceğini sanmıyorum. Bu zorlamalar belki normal koşullarda yapılsa işlerdi ama şu anda işlemiyor, görüyorsunuz. Üstelik de Türkiye’den milyar dolarlar seviyesinde bir takım giderler çıkarken.
Buralarda tabii düzenleyici kurumların çok günahları var diyebilirim. Türkiye’de yerli reklamcılığı geliştirmez, veri merkezindeki internetin ucuzlaması için alınması gereken kararları almazlar.
Bugün Cumhurbaşkanı kararnamesi çıkıyor, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin laf olsun diye çıktığını düşünmüyorum. İnternet değişim noktası kurulması için kimse kolunu kıpırdatmıyor ve yıllarca birçok emekle kurulmuş olan içerik sağlayıcılar teker teker batıyor. Hayatlarını başka yöntemlerde geliştirmek, idare etmek zorunda kaldılar. Türkiye çok önemli bir içeriği kaybetti.
Bugün içerik sahibi olmak kolay bir iş değil. İnternette e-ticaret dışında bir içerik sahibi olup, hele dikey içeriklerle hayatınızı sürdürmeniz, ailenizi geçindirmeniz çok mümkün değil. Neden? Çünkü internet fiyatı çok fazla, elektrik fiyatı çok fazla ama şimdi doların artmasıyla birlikte nispeten ucuz kaldı ama yine de Türkiye koşullarında Türkiye’nin satın alması gücünü değerlendirirseniz elektrik hala çok pahalı.
Sonuç olarak, şu anki durumda ben yabancı içerik sahiplerinin –Facebook, Twitter gibi kurumlarının- kapatılma risklerini göze alıp gelmeyeceklerini düşünüyorum. Bir takım iletişimlerle gelenler olabilir ama bu akımın başlaması için ortamın uygun olmadığını, dolayısıyla çok yakın bir zamanda Türkiye’de ki veri merkezleri pazarının olması gereken düzeye gelmeyeceğini düşünüyorum.
Dağhan Uzgur: En önemli konu şu, Türkiye’de veri merkezleri için bir sınıflandırılma bile yok. Yıllardır bunu dile getiriyoruz. İçerik, yer sağlayıcı var ama veri merkezi için bir kategori yok. Neden bu konmuyor diye soruyoruz, bir yanıt alamıyoruz. Hal böyle olunca ne oluyor, ne olduğu belli olmayan, kategorisi belli olmayan işletmeler haline geliyor.
Erişim sağlayıcı olarak lisans alıyoruz ama erişim satmayan veri merkezleri için birçok matbu evrak var, bunların hiçbirini dolduramıyoruz çünkü erişim satmıyoruz. Veri merkezi kategorisi ortaya bile çıkartılmamış. Hâlbuki daha önceki vizyonda İstanbul’un düğüm merkezi olacağı, veri merkezlerinin bunları olacağına dair hükümet kanadın da açıklama geliyordu ama ilerleyen zamanda bu tabii mümkün olmadı. Bir şeyler yapılmak isteniyor ama sürekli zor hareket etme, ağır hareket etme gibi bir durum söz konusu.
Teknoloji çağında da, bu kadar ağır hareket etmek, yasaların ağır çıkması bizim kaybetmemize sebebiyet veriliyor. Normalde İstanbul bir düğüm haline gelebilseydi, veri merkezleri toplandığında içerik buraya gelecekti ama siz daha sınıflandırma olarak veri merkezini bir yere koymamışsınız, bugün çok net örnek vermek gerekirsem, Microsoft İstanbul’da veri merkezi açmış olsa, veri merkezinin yöneticisi kimse, muhtemelen bir hafta sonra tutuklanır. Bunlar bizim başımıza sürekli gelen şeyler, karakoldan, adliyeden çıkamayan insanlar olarak bunları söylüyoruz. Global bir dev yöneticisinin başına böyle bir şey gelmesini, rehin alınmasını ister mi?
Aynı şekilde sosyal medya düzenlenmesinde de belirlenmesi gereken insanlar için de aynı şey geçerli. Sosyal medya düzenlenmesinde gözden kaçmış bir madde daha var. “Aynı zamanda Türk kullanıcıların verisi Türkiye’de barındırılacak” şeklinde, sosyal medya kullanıcılarının verilerinden bahsediyoruz. Ama buradaki verinin güvenliği ile ilgili bir sıkıntı var. Çünkü yine veri merkezi işletmecileri için bir kategori yok. Veri istendiğinde bu talep karşılanmazsa, veri merkezi yöneticisinin ne olacağı, ayrı bir konu.
Bence bir an önce işlerin Türkiye’de gelişmesi isteniyorsa, tablolar, fiziksel altyapılar çok önemli ama önce bize bir kategori belirlesinler de ne olduğumuzu en azından kavramak isteriz diye düşünüyorum. Her seferinde ifade vermeye gittiğimizde biz içerik sağlayıcı mıyız, yer sağlayıcı mıyız, erişim sağlayıcı mıyız bunu anca mahkemelerde bilirkişilerin kararlarıyla ortaya çıkabiliyor çünkü şu açıdan çok önemli; her bir kategori sizin vermeniz gereken bilgiyi veya sizden istenen bilgileri değiştirebiliyor.
O yüzden ne yapmalıyız bunun bir ortaya koyması gerek. BTK’nın bu konuyu çok iyi bildiğini biliyorum. Yıllardır dile getiriyoruz. Aynı zamanda biliyorsunuz veri merkezleri Türkiye’de evrensel katkı payı ödüyor, BTK yönetim gideri de ödüyor, internet servis sağlayıcı gibi. Normal Türkiye’de ki kurulmuş şirketler dışında vermediğimiz bir hizmetle alakalı olarak, sattığımız bütün veri merkezleri ile ilgili olarak da ekstra ödüyoruz. Buna rağmen kategori işleminin yapılmaması ayrı bir tartışma konusu diye düşünüyorum.
Hakan Akan: Gerek Telkoder sürecinde, gerek sonrasında 5651 sayılı yasaya veri merkezi tanımının girmesi için çok uğraşıldı. Taslaklar oluşturuldu, siyasi partilere verildi ama bir türlü gelmedi. Aslında bunun bir yan etkisi daha var; Hukuk çok yavaş çalışıyor. Biz yer sağlayıcısı konumunda olduğumuz için, mahkeme önce bize yazıyor, biz ona cevap veriyoruz. Diyoruz ki; “Yer sağlayıcısı olan şu müşterimizin IP adresidir.” Hâlbuki veri merkezi tanımı düzgün işlese, bunların kayıtları düzgün atılsa, bunlara hiç gerek kalmadan direkt, hukukun işlemesine nereden baksanız 3-6 ay ekliyor. Bize getirdiği problemler de ek olarak kalıyor.
Turk-internet.com: Şunu da sormak istiyorum, Yunanistan’ın geniş bant penetrasyonuna baktığınızda Türkiye’den birkaç gömlek üstte olduğunu ve IPv6’da da 3 kat daha iyi. Bunun da katkısı var mı? Bunun da içeriğini alarak söyler misiniz?
Barbaros Özdemir: Siz uluslararası hatlarda bir şeyler değmiyor olabilir ama ulusal ve mikro mahalleler ve şehirler bazındaki fiber altyapısı daha geniş anlamında ifade ediyorsanız buna katılırız.
Dağhan Uzgur: Türkiye’de fiber altyapılarının yaygınlığı ciddi problem. Bugün Türk Telekom’un son aldığı bir kararla, 10 megabit upload’ı süresiz olarak uzatıldı. Evlerde 10 megabit upload var. Dünya’da çok geçerliliği kalmayan bir şey olsa gerek, bunu da herkes alamıyor, ADSL kullanıcıları 2-3 megabit uploada sahip olan öpüp başına koyacak neredeyse.
O yüzden, Türkiye’nin fiber altyapı olarak, hukuki olarak, idari olarak alması gereken birçok karar var ama bunlar yıllar sürecek şeyler değil aslında, bir baş konsa çok hızlı bir şekilde bu süreçler tamamlanabilir. Çünkü eksiklikleri tespit ettik, dile de getirebiliyoruz, yazılı hale de getirdik, Telkoder’in de çalışmaları var ama ne oldu erişim sağlayıcıları birliği kurulurken onaylamadığımız bir tüzükle kuruldu, sadece kapatma işlemi yapıyor birlik şuanda. Hâlbuki birlik normalde gerçek görevini üstlenmiş olsaydı devletin üzerindeki yükü de almış olacak, bir organizasyon kuracaktı. Belki bağlantı noktası, hat paylaşımı noktasını onlar kuracaktı, diğer herkes oraya dahil olacaktı vesaire.
Bunun neden yapılmadığı konusu, bu kadar istek varken, özel işletmeler bu kadar talep ediyorken neye bunun engel olduğunu ben de çok açıkçası anlayamıyorum. Şöyle de bir şey eklemek isterim, bugüne kadar da bize hiçbir şey sorulmadı. “Hadi toplanın arkadaşlar, bu konuda bir düzenleme yapıyoruz” diye bir talep de almıyoruz mesela, bu da çok ilginç. Yasa çıkarken de, gerek dernek nezdinde gerek bu işin ilgileneni, yıllardır bu işe emek vermiş olarak da bize bir fikir sorulmuyor.
Siyasi fikirler sonucunda yapılan düzenlemeler sonucunda da uygulanamaz hale geliyor. Son sosyal medya düzenlemesi uygulanamaz durumda, anayasa mahkemesine konu bildirildi, belki yasa iptal olacak finalde. Çünkü 6 ay sonra bütün sosyal medya sitelerinin kapatılması gibi bir durum söz konusu olacak ve bu da gerçekleşmeyeceğine göre belki yasa iptal edilmiş olacak. Bu git-gel ile 1 yıl kaybetmiş olunacak.
u yüzden biraz daha geniş çerçevede, herkesin fikrini alıp bir şeyler yapılması gerekiyor diye düşünüyorum. Fiziksel olarak Türkiye’nin avantajı vardır, doğrudur ama doğu tarafta birçok internet vermemiz gereken yerler var. Azerbaycan’a kadar belki bizim altyapımız gitmesi gerekirken orada Rus altyapısı kullanılıyor şuanda. Türkiye’nin gerekli fiber altyapısı olsaydı belki biz domine edecektik. Bakın, bu aynı zamanda siyasi politik de bir konu. Askeri olarak da sizi güçlendirecek bir konu oralara erişim sağlamak. Buna sadece maddiyat olarak bakmamak gerek, bu çalışmaların bir an önce yapılması lazım diye düşünüyorum.
Barbaros Özdemir: İçerik, 5651, bunlar aslında çok önemli konular da, bir sürü startupla karşılaşıyorum, çocuklar harita, AI, mobil sistemler üzerinde çalışıyorlar, çok gocunulacak sistemler değil ve bunların hepsi büyüyecek sistemler. Türkiye’ye bence yatırım yapılabilir. Gocunacak bir şeyiniz yoksa doğru düzgün bir iş yapacaksanız, belirli alanlarda gerçekten yer var.
Amerikalı veya İngiliz bir firma gelip alıyor. Neden alıyor? O gelen geliyor da, öbürü neden gelemiyor. Benimle alakası olmayan IPlerle ilgili ayda 2-3 kere gidip ifade veriyorum. Bir zahmet Microsoft’un da data centercısı da gidip ifade versin. Savaşabilmemiz için bu şekilde üste çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. Hep beraber hangi ülkeye yatırım yapıyor, dünya çapında rol oynuyor, küresel bir oyuncuysak oranın gerçeklerini yaşayalım. Örneğin küresel bir şirkette olup, Rusya’da çalışıp da fildişi kulede yaşamak istemezdim, Rusya’da ne oluyorsa olacaktır. Demek istediğim, böyle gelen geliyor, yatırım yapıyor da, öbürünün ne özelliği var?
Bu ülkede para kazanmak istiyorsan, hoş veya değil, gerçekleri yaşaman gerekiyor.
Hakan Akan: Burada her yönüyle ulusal bir strateji oluşturma ihtiyacı var. Veri güvenliği, kişisel verilerin korunması, vergi mevzuu, bu konularda Microsoft servis sağlayıcıları İrlanda bazlı bir şirketinden fatura kesiyor. Cloud servisleri Türkiye’de olmadığı için Türkiye’den fatura kesmiyor. Bunların hepsi vergilendirilmeden başka ülkelere vergi olarak aktarılıyor.
Bu stratejiyi iyi bir consensus(uzlaşma) ile oluşturmak lazım ve ne yazık ki bu büyük şirketlerin lobileri daha iyi çalışıyor. Denetimlerde de gördük. Türkiye’de de çalışıyor. BDDK’ya banka ve sigorta şirketlerinin makinelerinin denetlenmesi için soru sorduk, önce “makinelere değemezler” dediler, ertesi gün dönüp dediler ki; “bir denetim firması geliyor, bu denetim firması da iyidir, zaten bankalarımızı onlar denetliyor, bakıversinler makinelere, bir şey olmaz.”
Bunlar çifte standart. Dolayısıyla, politikanın oluşması lazım. Çıkan yasaların yönetmeliklerin peşinden koşulması lazım, burada internetlerde erişim noktası yönetmeliği çok önemli bir yönetmelik. Bunun oluşması Türkiye’ye çok önemli şeyler kazandıracak ve bu 2-3 büyük şirketteki profesyonel kadroların ülke stratejisini tek yanlı ve şirket çıkarlarına yönelik çizmelerinin önü kapanmalı, akademi, diğer siyasi partiler girmeli bu işe.
Burada ortak noktaya ulaşmalıyız yoksa her geçen gün yeni sürprizlerle karşılaşırız. Yarın uydudan internet gelecek, veri merkezleri de uydu internetin yanına çıkacak, bir sürü değişiklik geliyor. Bunların hem sosyal hem siyasi hem de ulusal güvenlikle ilgili etkileri var, bütün bunları vizyoner bakış açısıyla, ülkenin değerlendirmesi ve ona göre strateji çizmesi lazım. Bunu yapabilecek insanlar çok sayıda var ama herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor.
Turk-internet.com: Microsoft Yunanistan’a kurduğu veri merkezinde acaba Türkiye’nin verilerini tutacak mı? Veya diyelim ki hoşnut olmadık, Microsoft ise “Verilerinizi Yunanistan da değil, Almanya’da tutuyorum” dedi. Buna inanacak mıyız? Ne düşünüyorsunuz?
Barbaros Özdemir: Bunlar ölçekle çalışan sistemler. Coğrafi olarak bahsedilirse bir yükü bir yere veriyorsunuz, öbür yükü x yere veriyorsunuz, sonra orada bir yer küçülmesi gerekiyorsa, küçültüyorsunuz diğer yer büyüyor. Biz neyin nerede olduğunu bilemeyiz ve bulamayız. Dolayısıyla böyle bir söz de “ben sana söz veriyorum bir daha yapmayacağım” gibi bir şeye dönüşür. Ben bunun çok doğru bir matematik, doğru bir analiz olduğunu sanmıyorum. Her yer, her şey her yerde olabilir. Böyle bir söz verilemez. Böyle bir sözün de tutulabilmesi, ekonomik nedenlerden dolayı da, belki keyfiyetten dolayı da, belki siyasi bakış açılarından her şey olabilir. Hotmail e-maillerimiz Yunanistan’da gezebilir yani.
Hakan Akan: Yeni nesil cloud sistemleri dinamik yapılar içeriyor. Bugün Almanya’da durur, yarın Yunanistan’da durur, hangisi daha kötüdür, ona da bakmak gerek. Hangi ülkenin ne yeteneği var, nereden ne istihbarat çıkartabilir, ulusal güvenlik açısından nasıl etkilenir, Almanya mı iyidir Yunanistan mı iyidir, çok karışık meseleler. Deminki söylediğimi tekrarlarsam, burada ulusal bir strateji lazım. Dinlenilmediği anda ortadasınız. Birkaç tane tribüne yapılan hareket, -yerli mail yazdık, yerli arama motoru gibi- bunlarla olacak işler değil.
Bugün bir yerli arama motoru en az 6 tank projesi kadar önemli bir şey. Belki uçak projesi kadar önemli bir konu. Bunları çok yönlü değerlendirmek lazım. Çevre ülkeleri düşünerek değerlendirmek lazım. Çünkü Türkiye çevre içinde ışık olabilir belirli açılardan. Buradaki algıyla oynanmasını da kaldırmak lazım. Bugün 5651e birçok yönden karşıyım ama şunu da değerlendirmek gerek, hiçbir işletmecinin başına 5651 açısından çok tatsız bir olay gelmedi ama buna karşın Almanya’da firmanın genel müdürü 6 ay hapis yattı. Yani yine de biraz algı da etkileniyor. Bu algıyı da bize ne diyemeyeceğimiz bir noktada değerlendirmek lazım yoksa ne yapalım onlar öyle algılıyorsa ya da basınları öyle yayınlıyorsa diye düşünülecek iş değil, bunlar çözümlenebilecek bilimsel konular.
Barbaros Özdemir: Şimdi mesela üniversiteler e-maili kullanmıyor, gmail kullanıyor dedik, şöyle bir düşünce de doğabilir; “Şimdi onlar para kazanacak üniversitelere satış yaparak” gibi sistem olsa, bizim kazanacağımız para, kazandığımız paranın % 0.5i olur. Biz bunu bunun için söylemiyoruz. Mesele böyle değil.
Dağhan Uzgur: Zaten bulut servisinin mantığı dağınık yapıda olması. O yüzden birkaç yorum da ben de okudum, “Servisleri kullanmayız biz o zaman” deniyor ama nerede olduğu belli değil. Şöyle de düşünmek lazım, yasaklayarak bir yere varılmayacağını artık anladık zaten. Yarın öbür gün mesela Türkiye’de veri merkezleri olmayanların servisleri kullanılmayacak diye mecburiyet çıkartılırsa bu da hoş bir şey değil, bence burada ekosistemi geliştirici bir takım faaliyetlerin yapılması gerekiyor ki, insanlar bizi tercih etsinler.
Burada yeni yatırımlar, yeni startuplar ortaya çıkarılsın ve burada barınsınlar. Yoksa yasaklamak suretiyle anlık probleme çözüm gibi görünse de vergi olarak da dünya artık global, uzaktan şirket kurabiliyorsunuz, veriyi dışarıda tutabiliyorsunuz, artık bir noktaya mahkum değilsiniz, uydudan internet konusu yaygınlaşıyor, uydu sayısı artıyor. 5 yıl sonra tamamlandığı zaman bu proje artık sadece bir küçük çanak antenle internete bağlanabilir hale gelebileceğiz ve çok geniş kapasiteli internete bağlantımız olacak.
Bu noktada sizin buradaki ne BTK kararlarınız ne kapatma kararlarınız uygulanamaz hale gelecek. Belki çanak antenin satışına bir limit getirmek isteyeceksiniz ama bu da teknolojik olarak aşılmış olacak. O zaman ne olacak? Bu kadar çıkan yasa, nasıl çalışacak sistem, bunları düşünmek gerekiyor şimdiden. Bu yüzden insanların bir anda vazgeçemeyeceği bir yapıyı buraya getirmek, burada çalıştırmak lazım ki, insanlar çareyi yurtdışında aramasınlar. Günün sonuna baktığımızda yasaklamak yerine servislerin buraya nasıl daha çok çekilip çalıştırılacağı konusunun düşünülmesi gerekiyor.
Turk-internet.com: Bütün bu bilgilerin ışığında, Microsoft’un Yunanistan’a veri merkezini kurmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Son bir yorum yapmak ister misiniz?
Barbaros Özdemir: Hayırlı olsun. İşleri açık olsun. Sonuçta koskoca bir şirket. Başta da söylediğim gibi, biz burada birilerini ötekileştirmek, ters ters konuşmak için değil, söylemek istediğimiz şeyler var, bunlar bizim için önem taşıyor, biz de burada yaşıyoruz ve bize saygı gösterilmesini istiyoruz. İnsanların bizi anlamalarını, değerlendirmelerini istiyoruz. Çok güzel, başarılı işler yapıyoruz, bunların görülmesini istiyoruz. Bunun için de, dışarıdaki şeyleri sevmek kolay, birbirimizi sevsek daha iyi olur. Hayırlı olsun.
Dağhan Uzgur: Bu kararların üst üste gelmesi benim dikkatimi çekiyor. Volkswagen fabrikasının Türkiye’ye gelmemesi veya Microsoft’un Yunanistan’da ki veri merkezine ne kadar ihtiyacı var, bunlara da bakmak lazım. Türkiye’nin negatifi olunacağı şeklinde bir kararlar alınıyor. Microsoft’un Yunanistan’a veri merkezinin açılmasının çok acil bir karar olduğunu düşünmüyorum ama Türkiye ile Yunanistan arasında ki gerginlikten sonra koşa koşa bu kararların alınması da üzerinde durulması gereken durum. Ne zaman açılacağı da önemli. O yüzden bunları iyi değerlendirmek gerekir, belki 3 yıl sonra vazgeçip kurmaya da bilir, bu da ayrı bir konu.
Hakan Akan: Yunanistan için değişik açılardan bunları değerlendirmek mümkün. Öncelikle IT şirketleri daha çok Microsoft hizmetlerini kullanacaklar. Ülke dışına daha çok paraları çıkacak. Kendi ekosistemlerinin büyümesi Microsoft sayesinde ne kadar olabilir belli değil.
Bütün bu şirketlerin Amerika’da olsun, Türkiye’de olsun, Yunanistan’da olsun, en büyük ayrıştıkları nokta KOBİler. Genellikle bu şirketler pazara çok fazla ürünle hitap etmiyorlar. Dolayısıyla Amerika’da ki 250 Milyon Dolarlık cirosu olan şirket ile Türkiye’de 20-30 Milyon Dolar cirosu olan şirketler çok farklı değil. IT açısından hepsi kötü durumda. Otomasyon, yapay zekâ süreçlerinin otomatize edilmesi açısından hep rekabet güçlerini kaybediyorlar.
Dolayısıyla Yunanistan’da ki orta boy şirketler açısından, bireyler açısından, çok fazla bir şey gelmeyecek. Aksine ülkeden de önemli miktarda para çıkacak diye düşünüyorum. Diğer taraftan ne olursa olsun, yatırımın ülkeye gelmesi, ülkeye güvenilirliğini gösteren bir şey. Tek yönlü değerlendirmek mümkün değil, çok değişik yönleri var ama görünen şu ki artık bulutla birlikte bu üç büyük şirket hizmetlerini merkezileştiriyor ve bu merkezileştirmekle birlikte kaybedenler de olacak, kazananlar da olacak.
[1] The Presidential Pardon has a long history, but Trump has changed it
[2] Microsoft Yunanistan’a 1 milyar $’lık Veri Merkezi Yatırımı Açıkladı
[5] Microsoft’un Outlook e-Posta Uygulaması Dünya Çapında Çöktü
Türk İnternet'ten buna benzer yazılar için bildirim almak ister misiniz?