Bizler oy kullanmasak da ABD Başkanı’nın kim olacağı hepimiz için önemli. Küreselleşen dünyada bir çok şey Amerikan’ın uyguladığı politikalara bağlı olarak değişmektedir. Çoğumuz Amerikan’ın izlediği ekonomik, askeri ve siyasi politikalarının dolayı veya doğrudan etkisi altında bulunmaktayız. Bu nedenle karşı çıkmamıza rağmen ABD’de meydan gelen değişimleri dikkatle izlememiz gerekir. Hele bizim gibi bir çok yönden işbirliği, biraz da bağımlılığı olan ülkelerin süreci çok yakından izlemeleri ve çok boyutlu analiz etmeleri gerekir.
ABD Avrupalı beyaz göçmenler tarafından işgal edilip yeniden şekillendirilmiş, iş gücü ağırlıklı olarak Afrikalı siyah göçmenler ve Güney Amerikalı ve diğer göçmenlerden oluşuyor. ABD Beyaz Saraydan yönetilir, sistem kimya ve silah sanayisinin oluşturduğu artı dolar gücü sayesinde ayakta durmakta. Her şey dolar ile gider, dolar ile gelir. Çok vahşi bir rekabet anlayışı hâkim. Parası olmayanın canı çıksın anlayışı sokakta gözle görülmektedir. Sosyal devlet anlayışı kesinlikle kapitalizmin mantığı çerçevesinde benimsenmiyor.
Beyaz Saray bugüne kadar beyaz İrlandalılar tarafından yönetildi. ABD bugüne kadar sistem ve kuruluş felsefesi ile kurucu unsurların dışında sonradan gelen bir göçmeni, hem de derisi bugüne kadar hor görülmüş bir Afrika kökenli siyah Amerikalıyı başkan seçti.
ABD’nin dünyada uyguladığı müdahaleci politikalar ve son dönemde yaşadığı ekonomik kriz ve diğer iç dinamiklerin etkisi ile bir siyah derilinin seçilmesine yol açtı. Bize olgunluk içinde çetin geçen bir seçim yaptığını göstererek bir çok yönden analiz edilecek mesajlar verdi. Bu durum seçimi ilginç kılmıştır.
Dünya çoğunlukla Obama’nın seçilmiş olmasında mutlu, ben olsaydım ben de oy verir miydim, bilemiyorum (bu iki adayın dışında çevreci ve toplumcu adaylar da vardı). Temkinli olmak gerekir. Amerikan devlet yapısı bir sistemdir.
Ancak sonuçta Beyaz Saray’a oturacak siyah derilinin insanlık ve doğanın yararına verdiği değişim sözünü yerine getirip getirmeyeceği tartışma konusu.
İlk izlenimler çok fazla bir değişimin olmayacağı yönündedir. Genel politika belli. ABD İran’;a saldırmasın, Irak’tan, Afganistan’dan çekilsin, Türkiye’yi daha fazla zorlamasın, iç işlerimize karışmaya çalışmasın, Filistin sorunu çözülsün, Afrika’da insanlar Batılıların yanlış politikaları sonucu bir kemik bir deri kalmasınlar, bunlar bile yeter diyorum. Fakat Başkanın olası ekibi Ortadoğu’da uygulayacağı politika İsrail ekseninden öteye gidemeyeceği, ABD’nin dış politikasının değişmeyeceğini gösteriyor.
Umarım Obama ve ABD Dünya huzurunu bozacak müdahalelerden uzak, daha çok işbirliği ve üretime yönelir. Dilerim geldiği toprakları ve yaşam koşullarını unutmaz, Afrika’daki açlığın giderilmesi için un pirinç yerine sorunun köklü çözümü için çalışır. Yine umarım kendi hayat hikâyesine döner “Annem “Eğer bir insan olmak istiyorsan” derdi, “bazı erdemlerin olmalı.”
Dürüstlük. Adalet. Açık konuşmak, bağımsız yargı” ifadelerini bütün insanlık için kullanır. Bu bağlamda umarım Obama dünya barışı için kendisinden beklenen umudu boşa çıkarmaz. Dünya bundan güç kazanır. Yoksa gidişat hoş değil. Görelim süreç nasıl işleyecek. Beyaz Saray’a seçilen siyah derilinin yönetiminde Amerikan kapitalist sisteminde sosyal devlet anlayışına ve insanlık yararına değişimler yapılabiliyor mu?
Barack Hüseyin Obama’nın, adı bize yakın gelen Hüseyin’in, savaş çığırtkanlığı ve yayılmacılık yerine, insan ve doğayı hatırlaması dileğiyle.
Kunta Kinte Derililer Başkan Olabiliyor mu?
1970’li yıllarda köyümüze elektriğin gelmesi ile birlikte televizyonun da geldiği dönemde “Kökler” dizisi diğer adı il “Kunta Kinte” dizisi ilgi ile arka planını anlamadan izlediğimiz ilk TV dizlerinden biriydi. Dizide Afrika’dan getirtilen siyah derili kölelerin zincire vurulmuş bedenlerine ABD’li toprak sahibi beyazlar tarafından yapılan işkence, zorla çalıştırılması ve iletişimlerinin sağlanmasına müsaade edilmemesi bizleri çok etkilemişti. İnsan derisinin ilk defa bu denli siyah olduğunu gördüğünü söyleyen kişileri hatırlıyorum.
O zaman Afrikalılara zenci deniliyordu, İngiltere’de Afrikalı öğrencilerin zenci kelimesine çok tepkili olduğunu öğrendim. Afrikalı öğrenciler zenci demek yerine siyah derili insan denmesini benimsiyorlar. Öğrencilik yıllarımda da siyah derililer ile aynı ortamda kaldığımdan dolayı, onların beyazlar hakkında ne düşündüğünü çok daha iyi hissediyorum. Belçikalı bir gencin aynı koridorda bir Afrikalı ile aynı mutfağı paylaşmak istememesi veya ona benzer davranışlarda bulunmasının ufak çaplı tartışmaya neden olduğunu hatırlıyorum.
Gerçekten siyah derililer ile beyaz derililer ile aralarında köleci ve kolonyal dönemden kalma renk farklılığı sorunu vardır ve bu psikolojik etki her zaman var olacaktır. Bu farklılık ilk defa 2008 ABD başkanlık seçiminde iyice kendisini hissettirdi.
Belki beyazlar açısından değilse bile siyahların aynı cephede birleştiklerini görüyoruz.
1993 yılında bir kongre nedeniyle ilk defa ABD’de bulunmayı değerlendirerek bir Brezilyalı arkadaşımla Amerikan’ın ve Kanada’nın doğusunu gezme şansım olmuştu. Bilinen güçlü Amerika yanında geri planda toprak bulsa toprak yiyecek olan siyah derililerin sokak ortasındaki haşin bakışları, kıvrak dansları, sırtlarında büyük teypler ile müzik dinleme hallerine tanıklık etmiştim.
Hiç unutamadığım, New York sokaklarında turlarken bize Harlem’e gitmememiz, gidersek 10 dolardan fazla para bulundurmamamız, bizden para isteyen olursa da parayı vermemiz gerektiği hiç aklımdan çıkmayan ABD anılarıdır.
Amerika’ya tarım işi yapmak üzere köle olarak getirtilen ve Amerikan İç savaşına neden olan siyah derililerin ikinci sınıf muamelesi gördükleri bir gerçek. İtilen, kalkılan, en kötü işlerin yaptırıldığı kişiler ve halen geri plandadırlar. Obama’nın başkan seçilmesi sanırım uzun süre bu ikinci sınıf vatandaşlığı ortadan kaldırmayacaktır.
Makalenin devamını burayı tıklayarak okuyabilirsiniz.