Bu yazının önceki bölümlerini
başlıkları altında okuyabilirsiniz.
Bu Topraklarda Neden Hoca Yetişmez
Celal Şengör bir yazısında, neden Newton ve Albert Einstein Çin’de ya da Türkiye’de doğmaz diye sorduğu yazısında, haklı olarak, ülkemizde bu anlamda çok az sayıda bilim ortamının ve insanının olduğunu belirtmektedir. Bu anlamda öğretim üyesi kendi konusunda yetkin olduğu gibi toplumsal ve sosyal konularda da geniş bir birikime sahip kişidir.
Bilim ortamı tartışmaların ve iç dinamiklerin yüksek düzeyde olduğu yerlerdir. Oxford, Chambirdge, Paris, Pisa, Roma, Harvard, Heidelberg gibi üniversitelerin hocaları bağımsız düşünebilen ve görüşlerini her platformda açıklayabilmeleri sonucu bugün ünlü üniversiteler sınıfına girmektedir. Bu üniversitelerin temel özelliği; özerk ve özgürlükler ortamında nitelikli ve düşünce üreten bir çok aykırı bilim adamlarına kapılarını açık tutmalarıdır. Yoksa güzel, tarihi binaları var diye kimse bu kurumlara itibar etmemektedir.
YÖK ile birlikte üniversitelerimiz, üniversite (evrensel anlamda fikirlerin oluştuğu ve tartışıldığı ortam) kavramın bilmeden, dikensiz gül bahçesi olarak görülmek istenmektedir. Bilginin sınırları aştığı bilgi toplumunda acaba tek doğrunun ne kadar itibarı kalmıştır?
O Zaman Üniversite Nedir?
Eflatun ve Aristo’nun hiçbir politik ve dini baskı unsuru olmadan öğrencileri ile felsefi tartışma yarattıkları ortamdan esinlenerek günümüze kadar evrensel ölçekte bağımsız ve tüzel kişiliğe sahip kurumlar olarak “universitas” üniversite adını almışlardır. Üniversite felsefi tartışma ortamında akıl sürecini duygusal sürecin önüne alarak kişilerin olayları görerek ve tartışarak farkına varılabilirliğini sağlayan ortamlardır.
Üniversiteler adı üstünde evrensel kurumlar olup geçmişten günümüze otoriteden bağımsız olarak bilgi üretmek ve yaymak konusunda çetin bir mücadeleden geçerek ve halen de bunun içinde olarak bugünlere kadar geldiler. Batıdaki köklü üniversiteler bu mücadelede bir adım öne geçmelerine karşın onların da mali yönden bağımlı olmaları nedeniyle yönetimlerinde doğal olarak da parayı veren güç tarafından kontrol edilmek istenmektedir.
Üniversiteler bu bağlamda hep otoriteye karşın, özgür tartışma ortamında, eleştirel düşünmeyi savunmuşlardır. Bu tartışmanın yapılması için, her türlü düşüncenin otoriteye, tabulara ve kişilere bağlı olmaksızın, korku ile değil, sevgi ve paylaşımla tartışılmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda üniversite ortamı karşılıklı diyalektik tartışma ortamında herkesin kendisini ifade edebilme şansını bulması nedeniyle de tam demokratik kurumlardır. Kurumlara genellikle bu tartışma ortamını yürütebilecek belirli bir felsefi görüşü gelişmiş ve bunu bir yaşam biçimi olarak kabul etmiş seçkin kişiler alınmaktadır.
Bu bağlamda üniversite herhangi bir iş kapısı değildir.
Bu yazının devamını Öğretim Üyesi ya da Bilim İnsanı Kimdir? – 4 başlığı altında okuyabilirsiniz.